Özdemir İnce

İslamcıların büyük hedefi

31 Mayıs 2019 Cuma

25 Mayıs 2019 tarihli Sözcü ve Korkusuz’da “Malezya’da oruç polisi göreve başladı” başlıklı bir haber okudum. Siz de okuyun:
“Halkın yüzde 61’i Müslüman olan Malezya’da, Müslümanlar için şeriat kanunları uygulanıyor. Malezya’da tartışma yaratan bir uygulama yürürlüğe girdi. Ülkede oruç tutmayan Müslümanların tespit edilmesi için polisler görevlendirildi. Restoranlarda gezen sivil polisler, yemek yiyenlerin kimliklerini kontrol ederek Müslüman olup olmadıklarına bakıyorlar. Polisler, oruç tutmayanlara önce ihtar cezası veriyorlar. İhlal tekrar edilirse, oruç tutmayanlar para cezası ve 6 ay hapisle cezalandırılıyor.”

***

18 yaşıma kadar Mersin kentinde yaşadım. Baba ve ana tarafından köylerle ilişkim vardı. Ne ailem ne de köylerdeki akrabalarım beni oruç tutmaya zorladı. Üstelik dedem Kör İbram imamdı. Ramazan ayında, fırınların pide yapması dışında, gündelik hayat değişmezdi. Alanlarda, çayırlarda toplu iftar şölenleri falan yapılmazdı. 1940’lı 50’li yıllardan söz ediyorum. Oruç bireysel ve ailevi bir olguydu. Yani Mersin’de Malezya’daki gibi Ramazan Polisleri yoktu.

***

Günümüze gelelim: Anadolu’nun birçok kentinde ve kasabasında neredeyse bütün lokantalar kapalıdır, vitrinlerinde, “Ramazan dolayısıyla kapalıyız” yazısı vardır. Dinsel baskı yüzünden. Kimse bu baskıya karşı gelemez. Özel teşebbüs özgürlüğü diyelim buna. Ama ülkenin tamamında, devlete ait okul, üniversite ve memur yemekhaneleri ve kantinleri ramazan süresince kapalıdır. “Özel” nitelikli yerlerde ve işletmelerde durumun farklı olduğunu sanmıyorum.
Bu bağlamda, Deniz Zeyrek’in 20 Mayıs tarihli Sözcü gazetesinde yayımlanan “Dindarlık ölçer ÖSYM ve yeni eğitim sistemi” başlıklı yazısını bulup mutlaka okumanızı tavsiye ederim. Yıl 1987. Deniz Zeyrek 14.5 yaşında. TÜBİTAK’ın açtığı bir bilim olimpiyadının sınavına girmek üzere bir ekiple birlikte Kars’tan Erzurum’a gidiyor. Erzurum İmam Hatip Lisesi’nde konuk ediliyorlar. Ramazan ayı. Eli sopalı bir nöbetçi öğretmen iftar, teravih namazı, sahur ve sabah namazı diye konuk öğrencileri taciz ediyor. Deniz Zeyrek yazıyor: “Sabah namazı vakti gelmişti. Benim olduğum ranzaya vuruyordu ki, yandaki ranzada üstte yatan çocuk, ‘Hocam, onlar Kars’tan gelmiş, yarın sınavları var. Bırakın uyusunlar’ dedi. Öğretmen çocuğa, ‘Ne yani Karslılara namaz farz değil mi’ diye bağırınca, bir kez daha yataktan çıkmıştım”.
Sonra? Malezya tarzı dinsel zorbalığın kurbanı olan Deniz Zeyrek sınavın ortasında uyumuş.

***

Belediyelerin iftar çadırları furyası ne zaman, nerede başladı, kim başlattı, bilemiyorum. 27 Mart 1994 yerel seçimlerinde İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı seçilen R.T. Erdoğan başlatmış olabilir. Bunu AKP belediyeleri izlemiş... Ardından bu gösteriş bütün belediyelere bulaştı. Oysa mezuata göre belediyeler ancak yoksullar için aşevleri kurabilir.
Ramazan ayı İslamın sadece Sünni mezhebi için kutsal olmasına karşın her vatandaşın saygı göstermesi gerekir. Ama kamusal alanda bu saygının sınırı, içeriği ve biçimi nedir? Oruç tutmak bireylere yasaklanamaz, ama oruç tutmayanlar da hiçbir şekilde baskı altına alınamaz.
Bu ülkede oruç tuttuğu için kimse kötü muamele görmedi. Fakat oruç tutmayanlar tehdit ve baskı altında.
İftar çadırları; tıpkı hemşericilik, kabilecilik, aşiretçilik, tarikatçılık, cemaatçilik gibi ulusal birliğin oluşumuna; çağdaş, özgür vatandaş birliğine karşı ve zararlı bir girişim. Hele okullarda, camilerde, kışlalarda siyasal amaçlar için kullanıldığı zaman laik devletin temellerine dinamit koyar. Ondan sonra gelsin ramazan zaptiyeleri!  



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

Din ve vicdan hürriyeti 13 Aralık 2024
Üst kimlik olarak İslam 10 Aralık 2024
Yandaş hakem 8 Aralık 2024

Günün Köşe Yazıları