ABD’nin saygın gazetelerinden New York Times’ın editör kurulu önceki gün ülkelerinin otokratik bir rejime savrulduğunu söyleyerek “demokratik erozyonun 12 kırmızı alarmını” yayımladı. Alarm listesinin her maddesi bize fazlasıyla tanıdık.
1. alarm: Yasamanın devre dışı bırakılması. Trump, “Benim çok güçlü bir yetkim var” diyerek Kongre’yi bypass ediyor; tarifeleri tek taraflı belirliyor, USAID ve eğitim bakanlığının bütçelerini kesiyor. Tanıdık mı? Bizde Meclis’in bütçe hakkının fiilen yok sayılması, torba yasalarla yönetilmesi ve cumhurbaşkanı kararnamelerinin yasama yerine geçmesi uzun süredir rutin.
2. alarm: Mahkemelerin hiçe sayılması. Trump, federal yargıç kararlarını bypass ediyor, mahkeme kararlarını yok hükmünde görüyor. Bizde? İmamoğlu’nun diplomasından belediye yetkilerine uzanan keyfi kararlar, CHP’li belediyelere yönelik operasyonlar, AYM kararlarının tanınmaması, hatta “Tanımıyoruz, saygı da duymuyoruz” cümleleri...
Hukukun devlet eliyle kadükleştirildiği örnekleri listelemeye kalksak NYT’nin 12 alarmı yetmez.
3. alarm: Sahte gerekçelerle olağanüstü hal yaratmak. Trump, ticaret savaşlarını meşrulaştırmak için ulusal acil durum ilan ediyor. Bizde?
Seçim süreçleri dahil her kritik dönemeçte güvenlik retoriği, beka söylemi, terörle mücadele kisvesiyle genişletilen yetkiler, OHAL’in “ruhen” hiç kalkmamış olması...
4. alarm: Orduyu iç politikada kullanmak. ABD’de federal ajanların ve askerlerin gereksiz konuşlandırılması tartışma konusu. Bizde ise laiklik karşıtı yürüyüşlere göz yumulurken muhalif bir grubun en barışçıl protestosunda bile olağanüstü güvenlik bariyerleri kuruluyor. Devletin şefkatiyle sopası arasındaki mesafe, hedefe göre değişiyor.
5. alarm: Gücü kişisel kazanca dönüştürmek. Trump’ın gelirinin bir yılda 51 milyondan 864 milyona fırlaması tesadüf değil.
Peki biz? Saray çevresinin, kamu ihalelerini “sürekli aynı şirketlere” dağıtan düzenin, bir gecede zenginleşenlerin hikâyesi çok daha uzun. Bizim “beşli çete” faslı, NYT’ye müstakil ek olur. Buraya kadar tablo net: Yetki toplanıyor, güç denetsizleşiyor, devlet imtiyazı kişisel ve ticari ilişkilere dönüşüyor.
6. alarm: Bilgiyi kontrol etme arzusu. Trump, istihdam verilerini beğenmediğinde istatistik kurumunun başkanını görevden alıyor.
Bizde ise Merkez Bankası başkanlarının sürekli değiştiği yılları daha yeni geride bıraktık.
TÜİK verilerinin piyasayla, mutfakla, çarşıyla uyuşmaması artık günün fıkrası değil, gerçeği.
7. alarm: Siyasi düşmanları cezalandırmak. Rusya’nın 2016 seçimlerine müdahalesi ve Trump kampanyasıyla olası bağlantılar hakkında soruşturma yürüttüğü için Trump tarafından 2017’de görevden alınan eski FBI Direktörü James Comey... Trump’ın şirketleriyle ilgili mali dolandırıcılık ve sahte varlık beyanı soruşturmalarını yürüten New York Başsavcısı Letitia James...Trump, James’i defalarca hedef göstermiş, “ırkçı”, “dolandırıcı”, “cadı avcısı” gibi ifadelerle saldırmıştı. Trump’a yönelik azil soruşturmasının yürütücülerinden olan Demokrat Parti milletvekili Adam Schiff. Trump Schiff’i defalarca “vatan haini” ilan etti, hakkında soruşturma açılması için baskı yaptı, destekçilerini ona karşı kışkırttı. Bizdeyse son yılların sıradan pratiği: Siyasetçilerin, gazetecilerin, akademisyenlerin ve aktivistlerin hedef gösterildiği, dava süreçlerinin siyasal araç haline geldiği bir düzen.
8. alarm: Üniversitelere müdahale. Trump Amerika’sında araştırma fonlarını kesmekten, kimin okula kabul edileceğine kadar uzanan bir müdahale zinciri... Bizde Boğaziçi Üniversitesi’nden akademisyen kıyımına, kayyum rektör atamalarından üniversite özerkliğinin yok sayılmasına kadar uzun bir liste...
9. alarm: İfade özgürlüğünü bastırmak. ABD’de bir komedyenin yayından kaldırılması konuşuluyor. Bizde ise onlarca gazeteci tutuklanırken, haber siteleri kapatılırken, sosyal medya mesajı nedeniyle soruşturma açılırken bu konu artık “gündelik olağanlık” kategorisine geçti.
10. alarm: Dezavantajlı grupları hedef göstermek. ABD’de göçmenler ve LGBTİ+ bireyler şeytanlaştırılıyor.
Bizde “günah keçisi” arayışı uzun süredir iktidarın siyasi mühendisliğinin parçası.
11. alarm: Kişilik kültü yaratmak. Trump tacıyla poz veriyor, kendi yüzü bayraklarda.
Bizde kişiye bağlı rejim tartışmalarının neden bu kadar canlı olduğunu anlatmaya gerek yok, devletin kurumsal hafızasının yerini giderek “tek imzalı kararname” kültürü alıyor.
12. alarm: Seçim sistemini yeniden dizayn etmek. ABD’de seçim bölgelerinin iktidar partisinin lehine olacak şekilde yeniden çizilmesi uygulaması gündemde.
Bizde seçim yasaları, sandık kuralları, propaganda düzeni, medya eşitsizliği derken rekabetin meşruiyeti çoktan kaygan zemine oturdu.
NYT bütün bunların sonunda şöyle diyor: “Amerika henüz tam bir otokrasi değil ama alarm çalıyor.” Bizim ne olduğumuz malum. CHP’nin 2026 bütçe kanunu teklifine sunduğu 864 sayfalık muhalefet şerhi tüm bu tabloyu ayrıntıları ile, raporları ile gözler önüne sermesi açısından önemli. Çünkü yalnızca bütçeyi değil, rejimin kılcal damarlarını gösteriyor:
- Devlet yönetiminde ciddi bir liyakat erozyonu,
- Sınırsız yetki-sıfır sorumluluk dengesi,
- KÖİ projeleriyle kamu kaynaklarının belirli şirketlere kayması,
- Toplumun geniş kesimlerinin değil, rantın ve faiz ödemelerinin tercih edilmesi,
- Sosyal devletin metinlerde var, bütçede yok olması...
CHP kürsüye çıktığında AKP milletvekillerinin Meclis salonunu terk etmesi şu demek: “Sizi muhatap almıyoruz. Konuşabilirsiniz ama biz duymayacağız.” Bu artık parlamenter nezaketsizlik değildir. Bu, siyaset biliminde adı olan bir düzen: Rekabet varmış gibi görünen ama muhalefetsiz yönetilmeye alışmış hibrit rejim.