İ ktidarın artık rutin hale gelen baskı hamlelerine bir yenisi daha eklendi. CHP’nin Beyazıt Meydanı’ndaki mitingi karartıldı, aydınlatma araçlarının alana girmesine izin verilmedi. Ardından Ekrem İmamoğlu’nun X hesabı Türkiye’de erişime kapatıldı. Şimdi de CHP İstanbul İl Başkanı Özgür Çelik ve 25 kişi hakkında siyasi yasak talebi gündemde. Otokratik rejimlerde sıradan bir gün...
Son bir ayın bilançosunu çıkartacak olursak diploma iptalinden tutuklamalara, belediyeler ve iştiraklerine kayyum atamalarına kadar yok artık bu kadar da olmaz dediğimiz her şeyi yaşıyoruz. Anayasal bir hak olan protesto hakkını kullanarak Saraçhane mitingine katılan gencecik öğrencilerin bir ayı aşkın süredir tutuklu olmaları da dahil...
Devletin tüm güçlerini elinde tutan ve kendi istediği gibi kullanan iktidarın bu kadar sertleşmesinin bodoslama gitmesinin arkasında ne var? Korku mu?
Şurası kesin: İktidar, sokaktan CHP’nin eylem çağrısından rahatsız. Ana muhalefet partisinin liderinin güpegündüz ve kameralar önünde saldırıya uğraması bunun için bir gözdağı: “Sokak eylemlerini durdur yoksa devamı gelir”.
YASAKLAR, SESİ BÜYÜTÜR
Ekrem İmamoğlu’nun sosyal medya hesabının kapatılması, susturma değil, büyütme etkisi yarattı. Milyonlarca insan, “Bu sesi kesemezsiniz” diyerek kendi hesaplarını İmamoğlu’nun sesi için açtı. Birkaç saat içinde sosyal medya, adeta milyonlarca “İmamoğlu” ile doldu.
Bu dayanışma sadece bir siyasetçiye değil, susturulmaya çalışılan halka sahip çıkıştı. Artık mesele bir siyasi figürün ötesinde; toplumun “Artık yeter” noktasına gelişi.
SOKAK NEYE EVRİLMELİ?
CHP’nin ve toplumsal muhalefetin önünde artık temel bir soru var: Eylemler bir noktaya kadar, ivmeyi düşürmeden, sonra ne yapılacak?
İller ve ilçelerde yapılan mitingler elbette anlamlı. Ama yetmez. Sokak hareketleri bir enerjiye dönüştü, bu enerjinin yönü belirlenmeli.
- Sokağın politik denklemdeki yeri korunmalı.
- Öğrenci hareketine sıkışmadan, emek, kadın, çevre ve diğer toplumsal dinamiklerle birleşen bir eylem hattı kurulmalı.
- Yaratıcı, barışçıl ve katılımcı yöntemlerle örgütlülük genişletilmeli.
Ama bu da yeterli değil.
Artık mesele yalnızca “iktidara tepki” değil; “geleceği kurma iradesi”. Sokak, sadece hak talebinin değil, yeni bir toplumsal sözleşmenin zemini olabilir.
Bu nedenle eylemler, kamusal bilgi üretimiyle, yerel dayanışma ağlarıyla, alternatif medya kanallarıyla ve hukuki destek yapılarıyla tamamlanmalı.
Örneğin, bir protesto sadece pankartlardan ibaret kalmamalı. Aynı anda çevrimiçi bilgi havuzları, anayasal haklarla ilgili bilgilendirme atölyeleri, çocuklar için güvenli alanlar, kadınlar için hukuki danışma noktaları da kurulmalı.
Sokak bir sahne değil; bir örgütlenme laboratuvarı olabilir. Gençlerin de katkıları ile... Neden olmasın?
Aksi halde, bu kıymetli öfke dalgası yalnızca dağılmakla kalmaz, yeniden bastırılmaya açık hale gelir. Unutmayalım: Eylemler kadar, eylemlerin aklı da önemli.
Sokak sadece bir tepkisellik alanı değil, kalıcı demokratik dönüşümün bir parçası haline getirilmeli. Bu, AKP’yi asıl ürküten şey.
Bir rejimin otoriterleşmesinde karanlık adımlar birbirini izler: Kayyumlar, yasaklar, tutuklamalar... Ama bir yerde bu karanlığı yaran bir ışık da belirir. Sokakta, gençlerde, dayanışmada parlayan bir ışık var. Şimdi mesele o ışığı bilgiye, örgütlü güce ve geleceğe dair somut hedeflere dönüştürmek.
Soru şu: Bu sokak hareketi, bir uyanış olarak mı kalacak, yoksa bir dönüşüm hareketine mi evrilecek?