Dünya tarife sersemine döndü. Finans piyasaları, ulusal politikalar, küresel dengeler sarsılıyor. 1980 sonrası dünya ekonomisine yön veren neoliberal paradigmaların artık sürdürülemez olduğu uzun süredir belliydi. Trump’ın yaptığı ise bu çatlaklardan içeri sızmak ve mevcut sistemi kendi lehine yeniden şekillendirmeye çalışmak. Daha doğrusu, “güç siyaseti”ne dayalı, daha asimetrik bir düzen kurmak. Bu düzende ABD hegemonik gücünü yeniden tesis etmek istiyor ama bu kez kurallarla değil, pazarlıkla.
Bu nedenle Trump’ın tarifeleri bir “delilik” değil, açıkça sistem mühendisliği. İlk bakışta irrasyonel, kaotik, tutarsız gibi görünse de dikkatli bakıldığında bir desen ortaya çıkıyor:
- Önce şok edici bir karar ilan ediliyor (yüksek tarifeler),
- Piyasalar ve iş dünyası tepki veriyor, karar “erteleniyor” ya da yumuşatılıyor,
Ama hiçbir zaman ilk duruma dönülmüyor; yeni bir normal yaratılıyor.
Bu strateji:
- Sürekli bir belirsizlik ortamı yaratıyor,
- ABD’nin “şok gücü”nü masaya koyuyor, - Müzakere masasında elini güçlendiriyor. Bu bir tür ekonomik doktrin: Kurallara değil, güç dengesine dayalı; çok taraflılığa değil, ikili baskı ilişkilerine yaslanan postliberal bir dünya düzeni önerisi.
EKONOMİK SAVAŞIN SEMBOLÜ
- Yüzde125 Çin tarifesi, yalnızca ekonomik değil, aynı zamanda jeopolitik bir meydan okuma.
- Yüzde10’luk baz tarifeler, serbest ticaretin tarafsızlığını ve meşruiyetini sorgulatıyor.
- 90 günlük duraklama, yalnızca zarar kontrolüne yönelik taktiksel bir geri çekiliş.
Ekonomik modeller, bu tarifelerin ABD için ağır maliyetler doğuracağını gösteriyor:
2025’te reel tüketim yüzde 2.4 azalacak,
İstihdam yüzde 2.7 düşecek,
Yatırımlar yüzde 6.6 daralacak.
Ama asıl mesele şu: Bu zararlar göze alınarak yürütülen bir politika varsa o artık ekonomik değil, stratejiktir.
KURALLARDAN PAZARLIĞA: YENI HEGEMONYA MODELİ
Soğuk Savaş sonrası kurulan düzende ABD liderliği, çok taraflılık, uluslararası kurumlar (WTO, IMF, Dünya Bankası) ve kurallı rekabet üzerine inşa edilmişti.
Trump ise bambaşka bir hegemonya modeli öneriyor:
- Kural değil çıkar,
- Kurum değil pazarlık
- Adalet değil güç dengesi.
Bu yüzden kaotik görünen tarifelerin arkasında aslında oldukça hesaplı bir küresel pozisyon alma çabası okunabilir.
ÇİN VE AVRUPA’NIN DURUMU
Trump’ın hedefinde öncelikle Çin var ama karşısındaki artık 1990’ların atölyesi değil, küresel bir rakip. Çin’in avantajları:
- Yeni ihracat pazarları geliştirdi (Afrika, Güneydoğu Asya, Güney Amerika),
- Yüksek teknoloji alanında bağımsızlaşma stratejileri yürütüyor (örneğin çip üretimi, yapay zekâ, elektrikli araçlar),
- Devlet planlamasıyla yönlendirilen ekonomik istikrar mekanizmalarına sahip,
- Yuan’ı devalüe ederek ihracatta rekabet gücünü koruyor,
- Misilleme gücü yüksek (yüzde 84’e varan tarifelerle yanıt verdi).
Özetle Trump Çin’i sarsmak istiyor ama Çin esniyor, kırılmıyor.
Avrupa, küresel ticaretin kurallı işlemesinden en çok fayda sağlayan yapılardan biri. O nedenle Trump’ın “kuralsızlaştırma” hamlelerine sert tepki gösteriyor.
AB, karşı tarifeler uyguluyor.
Dijital vergiler, yeşil vergi düzenlemeleri ve rekabet kurallarıyla ABD’yi sınırlamaya çalışıyor.
Normatif güç olarak sistemi korumaya çalışıyor, ama askeri-politik olarak ABD kadar etkili değil. Bu nedenle AB’nin etkisi sınırlı ama Trump’ın “yeni dünya düzeni” vizyonunun tam karşı kutbunu temsil ediyor.
PASTA ARTIK BÜYÜMÜYOR: SAVAŞ BÖLÜŞÜM ÜZERINE
Kapitalist sistemin temel güdüsü her zaman büyümeydi. Yeni pazarlar, teknolojik atılımlar, küresel serbestleşme bu büyümeyi mümkün kılmıştı.
Ama artık:
- Teknoloji istihdam yaratmıyor,
- Büyüme yavaşladı, nüfus yaşlanıyor,
- Eşitsizlik derinleşti, krizler (2008, pandemi, Ukrayna savaşı) sistemi sarstı.
Sonuç: Pasta büyümüyor. O halde tek seçenek kaldı: Paylaşım yeniden tanımlanmalı.
Ve bu, artık sadece ülkeler içindeki sınıflar arasında değil, devletler arasında yaşanıyor.
Trump’ın tarifeleri bu küresel mücadelenin ilk ekonomik cephesi. Çünkü:
- Pazarları yeniden tanımlıyor,
- Değer zincirlerini değiştiriyor, -
Hegemonya savaşının ekonomik zeminini kuruyor.
Bu nedenle tarifeler, sadece gümrük vergileri değil; yeni bir güç mimarisinin ilk adımıdır.
Sonuç: Her durumda, 1980 sonrası sistem sona eriyor. Serbest ticaretin kutsallığı, kurumların tarafsızlığı, büyümenin sürekli olacağı inancı; hepsi sorgulanıyor.
Yeni dönem:
- Belirsiz,
- Daha çatışmalı,
- Daha çok kutuplu olabilir.
Ama kesin olan şu:
Kurallar değil, pazarlık konuşacak.