Yazarlar Günün Köşe Yazıları Spor Konuk Yaşam Tüm Yazarlar
A'dan Z'ye Bozuk Düzen
Rahmetli başbakanlardan Refik Saydam, yetmiş yıl kadar önce, her şey bugüne göre çok daha düzgün iken, “Bu ülkede A’dan Z’ye her şey bozuk” tanısını koymuş, ülkenin içinde bulunduğu durumdan yakınmıştı. Ancak durumu gören, yakınan, iyi niyetli bir başbakan bile, düzeltme başarısını gösterememişti. Bozuk düzen söylemi, özellikle 1960’lı ve 70’lı yıllarda, özellikle Bülent Ecevit ve CHP tarafından dile getirildi. Bu söylem ve Ecevit’in kişiliği, 1970’li yıllarda CHP’yi seçimlerde birinci parti konumuna yükseltti.
\n1980 sonrası, emperyal güçlerin, ülkemiz yönetimindeki etkinliklerinin artmasının sonucu “bozuk düzen” söylemi ülkenin gündeminden çıkarıldığı gibi, bozuk düzen koruma altına alınarak süreğenleştirildi. Günümüzde hemen her şey yetmiş yıl öncesine göre daha bozuk iken, Işık Koşaner Paşa’nın yakınmaları “yargıda yaşananlar, yolsuzluk söylentilerinde yoğunlaşma, gelir dağılımındaki adaletsizlik ortada iken bozuk düzen” eleştirisine pek rastlanmıyor. Nitelikli, cesur yazar, bürokrat, öğretim üyesi, hatta politikacı sayısı da giderek azalıyor.
\nDaha ekmekler tam bozulmadan, renkler kirlenmeden “Bu ülkede A’dan Z’ye her şey bozuk” diye yakınan Refik Saydam, günümüzde yaşasaydı, herhalde, durumu özetleyecek harf bulamazdı.
\nBir ülkede bozuk düzen sürerken, çoğu alanda düzen daha da bozulurken, bunun nedenlerinin ortaya konulması gerekir. Kişisel olarak, nedenlerini, tıpkı ekonomi, işletme ve finans alanındaki görüşlerimde olduğu gibi, taraftar bulacağını beklememekle beraber, yine de ortaya koymaya çalışayım.
\nEylül 1955’te Maliye Bakanlığı Hesap Uzmanlığı Giriş Sınavı’nı kazanarak, çalışma yaşamıma başladığıma göre, aradan elli altı yıl geçmiş. Bu sürede kamuda, özel sektörde çeşitli görevlerde bulundum, farklı üniversitelerde öğretim görevliliği yaptım. Halen bazı kurumlarda, yarı zamanlı olarak görev yapmaya, eğitim faaliyetini de sürdürmeye çalışıyorum. Çalışma yaşamımda gözlemlerim oldu. Bunların eksik olduğu, önsel kabullerle yaklaşıldığı, eleştirisel yönünün ağır bastığı söylenebilir. Olaylara insan odaklı olarak bakmaya çalışıyorum. Bir ülkenin gerçek zenginliğinin, insanı; bir işletmenin, bir kuruluşun hatta bir bankanın en önemli varlığının çalışanı, işgöreni olduğuna inanıyorum. İşleri bozan da insandır, düzeltecek olan da yine insandır. Bu nedenle, çözümleme yapmaya çalışırken, konuya insan odaklı olarak yaklaşmak gerekiyor.
\nBu bağlamdaki görüşlerimi, gözlemlerimi zaman zaman dile getiriyorum, bunları toparlayıp özetleyeyim.
\n• Ülkemizin en büyük eksikliği kişilikli, nitelikli insan gücüdür. Yeterince, nitelikli, yetenekli, yürekli insan yetiştiremiyoruz. Yetiştirdiklerimizden de yararlanamıyoruz.
\n• Ülkede yeterince nitelikli insan yetiştirmediğimiz gibi, tersine, negatif bir ayrımcılıkla, seleksiyonla yetişenleri de dışlıyoruz. İktisat biliminde “Kötü para iyi parayı piyasadan kovar” şeklinde bilinen Grasham Kanunu, ne yazık ki bizim toplumsal yaşamımızda geçerli oluyor; kötü, genellikle iyiyi kovuyor, dışlıyor.
\n• Ülkede terfi için dürüstlükten, liyakatten, bilgiden çok söz edilir. Uygulamada ise liyakat değil, partizanlık, yalakalık, cemaat, tarikat mensubu olmak, bazı derneklere üye olmak, hatta hemşerilik, dış güç uzantılığı daha etkili olur.
\n• Düzgün, dürüst, nitelikli kişiler, ayak oyunu yapmaz, arkadan konuşmaz, gizli kapaklı işler çevirmez, düşüncelerini açıklamaktan çekinmez. Buna karşı, niteliksiz kişiler, her türlü oyuna açıktırlar. İyilerin örnek olmasını da engellerler.
\n• Vatan sevgisi, ülke çıkarı dilimize persenktir ama, çoğu kez vatan sevgisi, ülke çıkarı söylemi adına kişisel çıkarlarımız, beklentilerimiz gizlenir. Vatan sevgisi, ülke çıkarı, görüntüden, sözden, söylem olmaktan ileri gitmez.
\n• Görev anlayışımız, göreve bağlılık düşük düzeydedir. İşler çoğu kez kerhen yapılır.
\n• Özeleştiri yapmaz, eleştiriden de hoşlanmayız. Dalkavukluğu, pohpohlanmayı, kişisel eksikliklerimiz, komplekslerimiz nedeniyle, eleştiriye yeğleriz. Bu nedenle seçimlerimiz de genellikle yanlı ve yanlış olur.
\n• Gerek kamuda gerek özel sektörde üst düzey yönetim, işlevlerini gereği gibi yerine getirmez. Bir üst düzey yönetici, sporda teknik direktöre benzetilebilir. Görevi en iyileri seçmek, aralarında uyum, eşgüdüm sağlamak, koşullara uygun taktik vermek, eksiklikleri gidermek, oyunu okuyup gerekli düzeltmeleri anında yapmaktır. Üst düzey yöneticinin görevi de budur ama duygusal tercihler, kompleksler nedeniyle bu görev gereği gibi yerine getirilmez; eleştirilere de kulak verilmez. Yalaka kılınan, sürüngen, söz dinleyen, kişiliği gelişmemiş, sempatik görünen bir çevre üst düzey yönetimi kuşatır.
\nA’dan Z’ye bozuk düzenin düzeltilmesi için, bir halk beklentisi, tercihi olması gerekir ama, bizde halk tepkisi de ne yazık ki çok zayıf ve etkisizdir.
\n\nYazarın Son Yazıları Tüm Yazıları
Günün Köşe Yazıları
Video Haberler
- Asgari ücret artarsa verimlilik artar
- Yankı Bağcıoğlu'ndan Suriye uyarısı:
- CHP'li Günaydın'dan Bakan Tekin'e tepki!
- Yeni Doğan çetesi davasında çarpıcı itiraflar
- Canlı tarih müzesi Hisart 10. yılında!
- Teğmenler Yüksek Disiplin Kurulu'na sevk ediliyor
- Tarihçi Yusuf Halaçoğlu'ndan şok iddialar
- TBMM'de 'Etki Ajanlığı' düzenlemesi tartışılacak: Amaç m
- Pera Palas'ta Atatürk Müze Odası
- İmamoğlu’ndan 10 Kasım paylaşımı!
En Çok Okunan Haberler
- Emekliye iyi haber yok!
- Devrim Muhafızları'ndan Suriye çıkışı
- Adnan Kale'nin ölümüne ilişkin peş peşe açıklamalar!
- Dönmek isteyen gençler için şartını açıkladı
- İngiliz gazetesinden Esad iddiası
- 'Seküler müdür kalmadı'
- CHP'nin ilçe başkanından açıklama!
- ‘Kartlar bloke edilebilir’ uyarısı!
- Üniversite öğrencisi, trafikte öldürüldü
- İkinci elde 'Suriyeli' hareketliliği