Yazarlar Günün Köşe Yazıları Spor Konuk Yaşam Tüm Yazarlar
Borç Yükünün Taşınması
Borçlu ödeme güçlüğü içine düştüğünde, yükümlülüklerini zamanında yerine getiremediğinde, hukuk ve bankacılık diliyle temerrüt, geçikme olduğunda, yükün hangi tarafça taşınacağı veya bölüşüleceği, bölüşümde tarafların payının ağırlığı uzun süredir tartışmalı bir konudur. Yunanistan’ın ödeme güçlüğü nedeniyle de güncelleşmiştir.
\nİkinci Dünya Savaşı sonrası dünya ekonomisine yön vermek üzere yenen ülkeler, ABD’nin Bretton Woods kasabasında toplandıklarında, dünya ticareti serbestleştiğinde, korumacılık ve fiziki kontroller kaldırıldığında bazı ülkelerin dış açık verebileceği, ödeme güçlüğü içine düşebilecekleri öngörülmüş ve konu da tartışılmıştır.
\nBretton Woods ikizleri olarak tanımlanan IMF ve Dünya Bankası’nın kurulmasının kararlaştırıldığı, ayarlanabilir sabit kur sisteminin benimsendiği, ülke paralarının sabit bir parite ile ABD Doları’na (USD) bağlandığı, doların da altına çevrilmesinin, konvertibilitesinin (bir ons altın: 35 USD) olduğu bir tür altın kambiyo uygulamasına geçilmesinin öngörüldüğü konferansta, İngiliz iktisatçı “John M. Keynes Planı” ile ABD Hazine Bakanı Başdanışmanı “Henry White Planı” bir anlamda çekişmiştir.
\nÇekişme tartışma konularından biri de ülkelerin ödeme güçlüğü içine düşmeleri halinde dış dengesizliğin giderilmesinde tarafların yükümlülüğü, sorumluluğu olmuştur. Daha gerçekçi olan “Keynes Planı” dış dengesizliğin giderilmesi yükümlülüğünün, fazla veren ülke veye ülkelerle açık veren ülke arasında bölüşülmesini önerirken “White Planı”, açık veren ülkenin sorumluluğu, yükü taşımasını öngörmüştür.
\n“Keynes Planı”na göre, dış fazla veren ülke, (1) ulusal parasının değerini yükselterek (revalüe ederek), (2) genişletici maliye ve para politikaları izleyerek, (3) varsa ithalat sınırlarını kaldırarak ithalatı kolaylaştırarak, (4) uluslararası klinig birliğinden olan alacaklarına negatif faiz uygulanarak (Keynes IMF yerine uluslararası klinig birliği önermiştir), açığın giderilmesine katkıda bulunabilir, açığın yükünün bir bölümünü taşıyabilir. Buna karşı “White Planı”nda dış açığın giderilmesinde yükün, sorumluluğun açığı veren ülkeye ait olması öngörülmüştür.
\nKonferansta ABD’nin çıkarlarına uygun olduğu için “White Planı” ağır basmış; Uluslararası Para Fonu (IMF) faaliyete geçtikten sonra da dış açığın giderilmesi yükümlülüğü katı bir şekilde açığı veren ülkenin sırtına yüklenmiştir. ABD net alacaklı durumdan net borçlu duruma geçtikçe, IMF’nin katı uygulamalarının göreceli olarak esnekleştiği görülmektedir. Uluslararası ekonomik ilişkilerde gözlendiği gibi ülke riski olarak tanımlanan politik ve ekonomik riskler söz konusu olmaktadır.
\nBankacılıkta, özellikle kredi riski, kredinin sözleşme koşullarına uygun olarak zamanında geri ödenmemesi, başka bir deyişle temerrüt olasılığı önemli bir risktir. Bankalar bazen çözüm yolu olarak giderlerden tasarruf, zaman kaybını önlemek, vergi indirimi sağlamak için krediyi silebilirler (write off), ödenecek tutarı azaltabilirler, kredinin bir bölümünden vazgeçebilirler (write down), vadeyi uzatarak, faiz indirimi yaparak geri ödemeyi kolaylaştırabilirler.
\nSorunlu kredilerde, oluşacak zarardan alacaklı bankanın da pay almasının etik bir yönü de vardır. Bankanın yanlış değerlendirme yapması, kısa sürede “kâr ençoklama güdüsü” de kredi riskini arttırmış olabilir; kredinin geri ödenmemesinde hem alacaklı hem de borçlunun sorumluluğu, hataları etkili olabilir.
\nYunanistan örneğinde olduğu gibi sorun savaşım, donuk, batık kredilerin yükünün ne ölçüde borçlu, ne ölçüde alacaklılar tarafından taşınacağıdır. Yunanistan, bu yükü taşımamak ya da asgari düzeyde tutmak eğilimindedir. Alacaklı ülkeler de kredinin bir bölümünün silinmesine karşılık bir bölümünün Yunanistan tarafından geri ödenmesini sağlama peşindedirler. Bilek güreşinin sonucunu göreceğiz. Büyük bir olasılıkla yükün önemli bir bölümü alacaklı ülkeler tarafından taşınacak, AB’nin dağılması gibi dramatik bir sonuç doğurmayacaktır.
\nBorç krizinin etik ve siyasal yönleri vardır. Yunan halkı, belki bir bölümü kredilerin katkısı ile gelir düzeylerinin üstünde bir yaşam kalitesine ulaşmış, ülkenin üretim kapasitesinin üstünde sosyal haklar elde etmiştir. Öte yandan kredi veren bankalar, kârlarını arttırmış, belki yüksek kâr payları dağıtmış, borsada hisse senetlerinin değerinin yükselmesinden de yararlanmışlardır. Buna karşılık banka yöneticileri yüksek tutarda ikramiye bonuslar almışlardır. Kazananlar belliyken, haklı nedeni olmayan kazançların bedeli Alman, Fransız halkına, özellikle orta sınıfa ödettirilmek istenmektedir. Bunun ahlaki bir yönü, ekonomik haklı gerekçesi de yoktur.
\n\nYazarın Son Yazıları Tüm Yazıları
Günün Köşe Yazıları
Video Haberler
- Asgari ücret artarsa verimlilik artar
- Yankı Bağcıoğlu'ndan Suriye uyarısı:
- CHP'li Günaydın'dan Bakan Tekin'e tepki!
- Yeni Doğan çetesi davasında çarpıcı itiraflar
- Canlı tarih müzesi Hisart 10. yılında!
- Teğmenler Yüksek Disiplin Kurulu'na sevk ediliyor
- Tarihçi Yusuf Halaçoğlu'ndan şok iddialar
- TBMM'de 'Etki Ajanlığı' düzenlemesi tartışılacak: Amaç m
- Pera Palas'ta Atatürk Müze Odası
- İmamoğlu’ndan 10 Kasım paylaşımı!
En Çok Okunan Haberler
- Colani'den İsrail hakkında ilk açıklama
- Emekliye iyi haber yok!
- Devrim Muhafızları'ndan Suriye çıkışı
- Adnan Kale'nin ölümüne ilişkin peş peşe açıklamalar!
- İngiliz gazetesinden Esad iddiası
- 'Seküler müdür kalmadı'
- Dönmek isteyen gençler için şartını açıkladı
- CHP'nin ilçe başkanından açıklama!
- Üniversite öğrencisi, trafikte öldürüldü
- ‘Kartlar bloke edilebilir’ uyarısı!