Öztin Akgüç

Ekonomik Uçurum

31 Mayıs 2013 Cuma

ABD’deki “financial cliff” (fanansal uçurum) teriminden esinlenerek ekonomimiz için “uçurum kenarında ekonomi” tanısını yapalım. Kredi değerleme kuruluşlarının (KDK) kredi notumuzu yükselttiği bir dönemde ekonomimiz için “uçurum kenarında” tanısı inandırıcı gelmeyebilir, hatta münasebetsizlik gibi de düşünülebilir. Niçin ekonomi uçurum kenarında? Nedenlerini açıklamaya çalışayım.
* Ekonomimiz dış açıkla faaliyetini sürdürebilen bir ekonomidir.
2001 yılında kriz nedeniyle alınan önlemler sonucu cari işlemler fazlası veren ekonomimiz, AKP’nin iktidara geldiği 2002 yılında sadece 1.5 milyar USD açık vermiş iken, dış açık 2002-2012 döneminde toplam 345.7 milyar USD’ye ulaşmıştır. Türkiye, dış açıkla, dış tasarrufları kullanarak 2012 yılında dahi gayri safi yurtiçi hasılasının (GSYH) yüzde 6.0’sı kadar dış kaynak desteği ile faaliyetini sürdürebilmiştir. Uzun süre bu denli açıkla faaliyetini sürdürebilme olanağı yoktur.
* Dış borçlarımız 2002-2012 döneminde USD olarak yüzde 160 dolayında artış göstererek 129.6 milyar USD’den 2012 yılı sonunda 336.5 milyar USD’ye yükselmiştir.
Cari işlemler açığının çok önemli bir bölümü dış borçla fonlanmaktadır. Süreğenleşen cari açık, süreğenleşen dış borç artışını da beraber getirmektedir. Türkiye her yıl faaliyetini günümüz düzeyinde dahi sürdürebilmek için dış borç bulmak gereğini duymaktadır.
* Dış borçların önemli bir bölümü kısa sürelidir.
Dış borçların vade yapısı incelendiğinde bunun yüzde 30.0’unun kısa süreli olduğu görülmektedir. Türkiye her yıl 100 milyar USD’nin üstünde bir dış borcu çevirmek zorundadır. Denilebilir ki dış borcun 226 milyar USD’si, yaklaşık üçte ikisi özel sektör borcudur. Doğrudur. Ancak özel sektör borcu da sonuçta Türkiye’nin borcudur.
* TCMB’nin brüt döviz rezervi, özel kesimin net döviz pozisyon açığını dahi karşılamaya yetmemektedir.
Özel kesimin net döviz pozisyon açığı 110-120 milyar USD dolayında hesaplanmaktadır. Bu tutar, çok övünülen TCMB’nin brüt döviz rezervinden daha fazladır. Türkiye’nin kısa süreli döviz yükümlülüklerini karşılayacak düzeyde dahi brüt döviz rezervi yoktur.
* İhracatın ithalatı karşılama oranı yüzde 65.0’tir.
Türkiye ihracat artışı ile övünür. Ancak ihracat yapabilmek, ihracatı artırabilmek için en iyi olasılıkla aynı oranda ithalatı yapması gerekmektedir. Bu nedenle ithalata bağımlı ihracat artışı ne ulusal gelir artışını hızlandırabilmekte ne de dış açığı kapatabilmektedir. İhracat ve ithalatta aynı oranda artış, ithalat tutarı ihracat tutarından fazla olduğundan, dış ticaret açığını da büyütmektedir.
* Dış ticaret açığının GSYH’ye oranı yüzde 10.0 düzeyinde olup, yapısal bir nitelik taşımaktadır.
Türkiye 2012 yılında 85 milyar USD dolayında dış ticaret açığı vermiştir. Bu yıl hedefin daha yüksek olarak belirlenmesine karşın yine aynı düzeyde açık vermesi beklenmektedir. Açığın tutarından çok yapısı önemlidir. Türkiye ağırlıklı olarak dayanıklı ve dayanıksız olarak tüketim malı ihraç etmekte, buna karşı enerji, sermaye malı (makina-teçhizat) ve üretim için girdi, ara malı ithal etmektedir. Türkiye ileri teknoloji, ürünü stratejik ürün ihraç etmiyor, buna karşı ekonominin büyüme hızını belirleyici stratejik ithalat yapmak zorunda kalıyor. Açığın mal grupları itibarıyla, enerji, sermaye malı ve ara malından kaynaklanması, açığı boyutundan daha tehlikeli hale getiriyor.
* İmalat sanayisi yavaş büyüyen, GSYH içinde payı da giderek azalan bir alt sektör görünümündedir. İmalat sanayii, giderek montaj ağırlıklı sanayi haline geldiğinden yarattığı katma değer de göreceli olarak gerilemektedir. 2012 yılında sanayi sektörünün GSYH payı cari fiyatla yüzde 15.6’ya, sabit fiyatla da yüzde 24.4’e değin gerilemiş bulunmaktadır.
* İç tasarruf oranı yüzde 14.0 gibi düşük düzeyde olup on yıl öncesinin dahi çok gerisindedir.
Bu durumdaki bir ekonomiyi yar başında, uçurum kenarında bir ekonomi olarak tanımlamak abartılı görülmemelidir. Uçurum kenarında bir ekonomide tehlikeli manevralardan kaçınmak gerekir. TCMB, faiz ayarlamaları ile kısa süreli yabancı kaynak girişini kısıtlar, iç tasarrufların da dövize yönelmesine yol açarsa ekonomi, gereksiz bir şekilde, 1994 ve 2001’de olduğu gibi yardan aşağı yuvarlanabilir. Para ve maliye politikalarını belirlerken ekonominin uçurumun kenarında olduğu gerçeğini gözden uzak tutmamak gerekir.

\n


Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

Trump tehlikesine teyakkuz 11 Aralık 2024

Günün Köşe Yazıları