Öztin Akgüç

Uluslaşma

15 Haziran 2014 Pazar

İnsan toplu yaşayan bir yaratık. Tarih boyunca insan aile, klan, kabile, aşiret, imparatorluk gibi farklı örgütlenme şekilleriyle toplu yaşamış. Ulus, insanlık tarihinde klan, aşiret, kabile, imparatorluk aşamalarından ya da dönemlerinden sonra ulaşılmış bir toplumsal yaşam, toplumsal bir örgütlenme şekli.
Bir topluluğu, birlikte yaşayanları ulus yapan unsurlar, öğeler neler? Aynı coğrafi bölgede yaşamak mı? Aynı ırk ya da kavimden gelindiği kanısı mı? Aynı dini inançları paylaşmak mı? Hatta aynı anadili konuşmak mı? Kuşkusuz bu soruların yanıtlarını yetkin biçimde toplumbilimciler, sosyologlar verebilir. Gözlemlendiği kadarı ile ulus olma, aynı coğrafi bölgede yaşama, aynı ırk ya da kavimden gelme kanısı, aynı dini inançları paylaşmak, hatta aynı dili konuşmak değildir. Bir coğrafyada birlikte oturmak, aynı mekânı paylaşmak da ulus olmak için yeterli ve gerekli değildir.
İnsanlar niçin zaman içinde değişen örgütlenme şekilleriyle, farklı isimler altında da olsa birlikte yaşıyorlar? Birlikte yaşamanın yararları, beklentileri olmalı. Yararlar, çeşitli tehlikelere karşı korunma, ortak hizmetlerden yararlanma, dayanışma, aidiyet duygusu, düzen içinde yaşama isteği olabilir. Ayrıca toplu yaşayanların ortak değer yargıları, geleceğe ilişkin beklentileri olması, yanı sıra kaygılarının, korkularının da giderilmiş olması gerekir.
Köken, dinsel inanç farklılıklarını yapay olarak görmek gerekir. İnsanlık tarihi içinde günümüzün köken, dini inanç farklılıkları ne kadar süreli ve yeni; kaç yüzyıllık geçmişleri var? İnsanlar arasında köken, kavim, din ayrılıklarını doğal değil, yapay olarak algılamak gerekir.
Doğru ya da yanlış Türkiye Cumhuriyeti’nin en önemli sorununu, bu coğrafyada yaşayanların uluslaşamamasında görürüm. Ortak değer yargılarının oluşmaması, beklenti farklılıkları, aidiyet bağımlılığının gelişmemiş olması, başlıca eksiklik olarak görülüyor. Türkiye beklentilere, inançlara, kökenlere göre ayrıştırılıyor; bölünme önerileri, projeleri gündeme getiriliyor. Gizli ya da açık bir şekilde topluma ayrışma konusunda telkinler, aşılanmalar, öneriler yapılıyor.
Bu coğrafyada ayrışma Bağımsızlık Savaşı’nın başlangıcından bu yana yaşanıyor. Ayrışma, emperyal güçler, ayrışmadan yararlanan politikacılar, din tacirleri tarafından sürekli besleniyor. Benzetme yerinde ise ateş üstüne sürekli benzin dökülerek ayrışma sürecine süreklilik sağlanıyor. Emperyal güçler, bağımsızlık savaşından bu yana bir ulus devleti kurulmasına karşılar, sürekli kışkırtma, hatta sabotajlarla ulus devletin oluşmasını engellemeye çalışıyorlar.
Ülke içinde ne yazık ki yandaşlar buluyorlar; halbuki insanlarımızın ortak yararı çağdaş bir ulus anlayışı örgütlenmesi içinde birlikte yaşamak. Günümüzdeki dağınıklığı, ayrışmanın kimlere politik yarar sağladığı, ayrışmadan kimlerin yarar umduğunu artık görmek gerekir.
Uluslaşma yalnız telkinle, sözle, temenni ile gerçekleşmez. Ulus devlet örgütlenmesinin sağlayacağı yararlar somut biçimde yaşanmalıdır. Güven içinde yaşam, adalete inanç, toplumsal dayanışma, eğitim başta olmak üzere kamu hizmetlerinden yararlanma, gelir ve servet dağılımında olabildiğince denge, fırsat eşitliği, geleceğe güvenle bakmak bu yararların başında gelir
Cumhurbaşkanlığı seçimiyle ya ayrışma daha da körüklenecek ya da yeniden ulus olma sürecine girilecek. Yineleyeyim ulus devlet ırki, kavmi bir kavram değil, birlikte yaşamak isteğinin, ortak yazgıların oluşmasının, aidiyet duygusunun ortak beklentiler ve kaygıların varlığının ifadesidir.  



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

Trump tehlikesine teyakkuz 11 Aralık 2024

Günün Köşe Yazıları