Perihan Ergun

Kabul Edilemezleri Yaşıyoruz

12 Haziran 2014 Perşembe

AKP iktidarı övünçle dile getirdiği açılım deyimiyle Türkiye Cumhuriyeti’nin tüm ilkelerini altüst ediyor. Sayın Başbakan bu yadsınası durumlara devlet yetkisiyle karşı durup gereken yasal işlemleri yaptırması gerekirken buna karşın amaçladığı Cumhurbaşkanlığı uğruna düşmanından bile oy alabileceği hayaliyle olayları hafife alıp görmezden gelebiliyor.
Öyle ki; kan dökücü PKK’nin destekçiliği ve bağımsız Kürt devleti istemi bölücülüğüyle cezalandırılarak İmralı’da yaşam boyu (müebbet) hapse mahkûm edilen A. Öcalan’la danışmanları, avukatları aracılığıyla diyalog kurabiliyor. Hatta gerçekliliği kabul edilemeyecek bir şekilde; geçen hafta sonunda karşılıklı özerklik üzerine konuştukları da söyleniyor.
PKK’nin Güneydoğu’da araçların yolunu kesmesine, sıkıyönetim ilan etmişçesine içindekilerin kimliklerinin denetlenmesine göz yumarak, hatta güvenlik güçleriyle TSK’ye, üzerlerine gitmeyin, çatışma yaratmayın gibi akla ziyan yasaklar getirmesine üzülüp şaşırmamak elde değil. İşte bu hoşgörünün getirisiyle Diyarbakır Belediye Başkanı Gülten Kışanak hiç çekinmeden korkusuzca, “Bizlere hemen kesinlikle özerklik verilmelidir” diyebiliyor.
Bir akıl almaz olay da 6 Haziran Cuma günü, Başbakan Yardımcısı Beşir Atalay, İçişleri Bakanı Efkan Ala, Tarım Bakanı Mehdi Eker, PKK’nin yan örgütü DTK’nin genel sekreteri Seydi Fırat’ın katılımıyla AKP’nin Diyarbakır’da “Yeni Türkiye’nin Açılan Kilidi, Çözüm Süreci” çalıştayıydı. Başbakan Yardımcısı Beşir Atalay toplantıdaki konuşmasında, Türkiye Cumhuriyeti devletini kendisiyle hesaplaştırdık. Geçmişte yaptıklarıyla yüzleştirdik. Yeni yol haritası sonuca götürecek. Yasal düzenlemeler yapılacak” diyebiliyor. Cümlenin başında bakanın adını görmesem bu muştulamayı herhalde Öcalan yapmıştır diyebilirdim.

***

Bu ödün vericilikler PKK’yi öyle cüretlendirdi ki Diyarbakır’da bölücü yandaşı birinin cenazesinin kaldırıldığı pazar günü içlerinden biri 2. Hava Kuvvetleri Komutanlığı’ndaki özgürlük simgemiz al bayrağımızın dalgalandığı göndere tırmanarak onu asılı olduğu yerden koparıp yere atabildi. Atalarımızın kanlarının rengi ve ay yıldızıyla özgürlükle bağımsızlığımızı simgeleyen şanlı bayrağımıza hiç kimse bu küçümsemeyi yapamaz. Çünkü bayrağımız ayrışmasız tüm milletimizindir. Olayın kabul edilemez bir yanı da komutanlığın suçluyu yakalatıp hesap sordurarak cezalandırması yerine “işlemi yapan 15 yaşında bir çocuk olduğu için tutuklatmadık” mazereti de ikinci bir üzüntü konusu oldu. En azından komutanlığın bu densizliği yapan kişi çocuk da olsa ona bunu kimin yaptırdığını sorgulatması gerekirdi. Doğal olarak tüm Türkiye halkı tepkiyle ayağa kalktı. Hemen o gün İstanbul’un Mecidiyeköy semtinde halkımız ellerine al bayraklarını alarak yürüyüşe geçti. Bu tepkiler tüm büyük kent, ilçe ve mahallelerde sürdürüldü. Bayrağımızın kutsallığı saygıyla seslendirilerek kanıtlandı.

***

Bu şımarıklık yetmedi, PKK çatışmada ölen iki kişinin öcünü almak amacıyla tüm Güneydoğu ve batıdaki ırktaşlarını kana kanla” cevap vermeye çağırdı. Neyse ki Kürt kardeşlerimiz bu kanlı çağrıyı yadsırcasına uyum göstermedi. Çünkü onlar da dış güçlerin emrindeki insanlık dışı eylemlerinden çok rahatsızlar. Çocukları kanlı örgütçe dağa kaçırılan anneler oturma ve açlık grevleriyle hükümet yetkililerinden yardım dilemenin yanında tüm yurttaşlara ve hatta yurtdışına duyurmaya çalışarak yardım diliyorlar. Onların bu acılı seslendirmelerine kulak vererek, ilgili bakanlıkların gereğini yapmaları insanlık adına ön görevleri olmalıdır. Başbakan’ın “Artık analar ağlamasın” emrinin geciktirilmeden yapılması gerektir.  



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

Torbadan Öcü Çıktı 18 Eylül 2014

Günün Köşe Yazıları