Suriye... Günümüzde bulunulmaması gereken noktadır. En uzun kara sınırı nedeniyle Türkiye’nin böyle bir şansı yok. Ancak yanlış noktaya Türkiye, ters yönden balıklama daldı. Ulusal sınırlar ve ülkenin güvenliği, bekası tartışmaya açılamaz. Bunun için on yıllardır ağır bedeller ödüyoruz. Son aylardaki gelişmeleri doğru değerlendiremeyen günümüzün iktidar siyaseti, “Şam’ın fethi tamamdır, sıra Kudüs’tedir” söylemiyle tepki vermişti. Eyvah ki eyvah...
“Esad’ı Türkiye devirdi” iddialarının üstlenilmesi, ülkeye neler kaybettirir? “Arapların devletini kim yıktı?” tartışmalarına niye muhatap olalım?
“Laik” Esad yönetimini, her fırsatta bombalayan ve zayıflatmak için elinden geleni yapan İsrail, “cihatçı” HTŞ iktidarına tahammül eder mi? Paramiliter güç iken şimdi “Suriye askeri” konumuna yükseltilen her şeyiyle cihatçı görünümü ve mantığından çıkmamış HTŞ gruplarının kendisine komşu olmasını İsrail kabullenir mi? Dürzileri kışkırtmaktan vazgeçmeyecektir. Tek koşul var, Suriye yönetiminin Mısır, Ürdün gibi yapmasıdır. Yani HTŞ’nin kendini inkâr etmesi...
Sorular, bilinmeyenler... Sorulara verilen yanıtlar, üzgünüz ama Ankara’nın iyice canını sıkar duruma geldi. Fidan, “Müdahale ederiz” demek zorunda kaldı. “Kime” sorusuna ne yanıt vereceğiz? Dürzilere mi, İsrail’e mi?
Bir saniye, bir saniye... Biz ne yapıyoruz, farkında mıyız? Türkiye’yi uçurumun kenarına kim iteledi? Atlayacak mıyız uçurumdan?
Efendim?
Suriye ile Lübnan’ın, baba Esad dönemindeki şizofren noktaya gelmiş ilişkisini isterseniz birileri masaya yatırsın. Çıkarılacak ders çok. Ancak tarihe önem vermeniz gerekir. Bizim Suriye’de kaç askerimiz var? Bu askeri konuşlanmanın ekonomiye maliyetini hesaplayan var mı? Bu soruyu, “Emekliye niye maaş vermiyorsunuz” serzenişleriyle birlikte düşünmezseniz olmaz.
ABD’nin Türkiye büyükelçisi ve Trump’ın Suriye Özel Temsilcisi Barrack’ın söylediklerini anımsayın. Osmanlı millet modeli... YPG’nin dadısı değiliz... İsrail, Suriye’de güçlü bir ulus devlet istemez...
Gerçekler, henüz uyanmayanlara hayırlı olsun.
Metin Külünk’ün, çocuklara masal kuşağındaymış gibi anlattığı “Birleşik Türkiye Cumhuriyeti” sözleri, Erdoğan’ın “Türk-Kürt-Arap birlikteliği” vurgusu ve ümmetçilik ideolojisi. Bahçeli’nin “İki cumhurbaşkanı yardımcısından biri Kürt, biri Alevi olsun” şeklindeki düşünceleri... Suriye’de üniter bir devlet kurulmasını isterken Türkiye’ye ne yapmak istiyorsunuz?
ABD’nin, İsrail’in Dürzileri kışkırtması konusunda şimdilik tarafsızmış gibi görünmesini, kısa süre sonra destek verecek olmasını düşünün. Trump’ın, “Haritaya bakın İsrail küçücük bir ülke” demiş olmasını aklınızdan çıkarmayın. Bir adım sonrası İsrail’in YPG’ye olumlu bakmasıyla, Barrack’ın, “Sizin dadınız değiliz” bakış açısının Türkiye aleyhine değişme olasılığını aklınıza getirin... Sonra bunun iç politikada nerelere yürüyeceğini...
Herkes ama herkes aklını başına alsın, söylediğinin nerelere varacağına dikkat etsin. Türkiye’nin sınırları ve üniter yapısını tartışmayı düşünmek 85 milyonun yok olmasıdır.
Son soru: Türkiye, ümmetçilik veya yeni Osmanlıcılık uğruna neler yapacak?
Peki, nerede kaldı “muassır medeniyetler” seviyesi? Bölge politikalarında bir yığın öngörüsüzlük ve yanlışlık... İçeride ise iktidar siyasetinin hayal mahsulleri ofisine dönüşmesi...
Tarihin yanlış noktasındaki düğüme bağlanmış durumdayız.
Galiba, Ortadoğu bataklığına batıyoruz...