Kavala takıntısı..

21 Şubat 2020 Cuma

Deneyimli ceza hukukçularımızın anılarından, askeri-sivil darbe hukuku süreçlerinde..yaşanmış, benzeri takıntıların örneği, sadece sahibine değil, yakınlarına, kuşkusuz söz konusu toplumsal, siyasal örgütlenmeler ya da eylemler üzerinden geniş toplumsal çevreleri etkilemiş zincirleme haksızlık, hukuksuzlukları ayrıntılarıyla dinleyebilirsiniz..

Üç kuşak tanıklıkları söyleşileri içinde, kendisi de ülkenin en büyük ceza hukukçuları içinde duayen Avukat Alp Selek’in, 12 Eylül’ün ülkenin sol toplumsal birikimini yıkma adına, on binleri cezaevlerinden geçirdikleri, silindir gibi ezmeye çalıştıkları yargılamalar süreci içinde yaşadıkları belleğimde çok taze.. TİP adına simge rehin olarak duayen bir hukukçuya yaşatılanlar bu yazının konusu değil. Sadece sonuçta tüm davalardan aklanması bir yana, haksız işkence, mağduriyetlerinin davalarını da inatla izlemiş, askeri darbe yönetimi sorumlularını mahkûm edebilmiş bir hukukçu için bile, onuru kendisine, yaraların bir ucundan sarılabilmesi söz konusu değil..

Yine askeri-sivil darbe süreçlerinin deneyimlerini dinleyebildiğim ceza hukukçularının anılarından, karakteristik ortak icraatların işleyişlerinden sıkça paylaştığım insanın içini üşüten bir sahne daha var ki..

Osman Kavala ile uzaktan selamlaşmanın, birkaç cümlelik merhabalaşmanın ötesine geçmemiş bir tanışıklıktan ancak söz edebiliyorum.. (ki genellikle askeri-sivil darbeler yargılamalarında, demokratik dayanışma adına içeridekilerin duruşmalarını izlemek, ya da Haziran eylemleri de içinde kimi toplumsal etkinlikte karşılaşma ağırlıklı sayılabilirler..) Eşi Prof. Ayşe Buğra ile, bilim kadını, sosyal çalışmaları içinde, emekten, kadından yana yaklaşımlarını sevmiş olarak kurulu sıcak iletişimden söz edebilirim..

O gece beraat kararı çıkmış, serbest bırakılacağı noktanın bilgisi verilmişti. Tahliyesini bekleyen kalabalığın soğukta geçen saatler içindeki görüntülerini izlerken, ekran karşısında içimden üşüyüşümde, kuşkusuz sözünü ettiğim hukukçuların anılarına kazınmış acılı deneyimlerin payı da vardı... Kavala 6.5 saat içinde yeniden tutuklanmıştı.. Kavala takıntısı, kişi üzerinden düşman bilinmiş ötekilerin tümünün birden cezalandırılması inadının, vicdan, hak-hukuk-izan tanımadığının kodları beyinlerimizde kazılı.. 

Gerçeğinde asıl acıklısı olanı, takıntılı beyinlerin, ötekilerden intikam alma adına, sadece düşman bellediklerine değil, her daim kendi cephelerine de zarar verdikleridir.. Gözü kara öfke, intikam adına sınır tanımazlıkta, ipin ucu kaçtığında, çok çıplak ortaya çıktığı üzere “Hak-hukuk ne ki? Bağımsız yargıç olamaz ki.. Bizden korkun, haddinizi bilin..” boyutlarında öylesine potlar kırılır, ağızlardan öylesine sözler çıkar ki.. En çok, keskin sirkenin kabına verdiği zarar gibi sonuçları da üretir..

İnanmayacaksınız ama dün metroda yanımda aralarında sesli, öfkeli konuşan ikili galiba size çok yakın olabileceklerdendi. Uydurmuyorum, duyduğum diyaloglarından çıkarabiliyorum.. Onların bile vicdanları sızlamış, kafaları karışmıştı. Ne o kadar ağır suçlamalardan sonra çıkan beraat kararını içlerine sindirebilmişlerdi. Ne de beraat kararının ilanı, tahliye noktasına teslimi haberlerinin üzerine gelen yeni çok ağır suçlamalı kararı kendilerine bile açıklayabiliyorlardı. İniş için ayağa kalktıklarında “Kavala’nın başına bunlar gelebiliyorsa, bizim gibi garibanların vay haline..Allah korusun.. Kendini kolla..” cümleleriyle ayrıldılar..

Televizyon yayınlarında kimi en yandaş, marka olmuş kimliklerin ağızlarından bile, bu yaşananların içlerine sindirilebildiği izlenimini alamıyorum. En azından yargıç kararları çelişkilerinin boyutlarından, ağır suçlama, sonrası suçsuz beraat kararları arasındaki zaman yakınlığından da yakınıyor değiller. Yargıçlar arasındaki çelişkili uçurum kararları, ötesinde alenen istenmeyen kararları vermiş yargıçları hemen hedef alan sorgulamaları savunamıyorlar bile..



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

Bayram benim neyime? 9 Nisan 2024

Günün Köşe Yazıları