Balıkçı iskemlesini de alarak...
Sunay Akın
Son Köşe Yazıları

Balıkçı iskemlesini de alarak...

08.12.2008 07:35
Güncellenme:
Takip Et:

Oyuncak Müzesi’nin ziyaretçi defterine yazılanları okumak beni çok mutlu ediyor. Şunun çok iyi bilinmesini isterim ki, kurduğumuz müze, dünyadaki örnekleri arasında ilk sıralardadır. Nasıl ki, bir resim müzesinde Dali, Van Gogh, Rembrandt, Picasso, Chagall gibi ressamların olması o müzenin değerini arttırıyorsa, bizim müzede de oyuncak tarihinin o denli önemli örnekleri sergilenmektedir. Bir müze, sergilediği eserlere yenilerini katmalı, koleksiyonunu her yıl daha da zenginleştirmelidir. Oyuncak Müzesi’nin müdavimleri çıtayı nasıl da yükselttiğimizin çok iyi farkındalar. İşte onlardan birinin deftere yazdıkları:

“Yeğenlerimle bir kez daha gezdik. Görmeyeli çok güzel gelişmeler olmuş. Herkesin, her zaman kendini mutlu edeceği bir mekân. Ellerine, aklına sağlık…”

Bu sözler kime ait biliyor musunuz? Şiirleri kadar yazılarını da çok sevdiğim şair Turgay Fişekçi’ye…Yeğenleri Bertem, Deniz ve Mine’yle “bir kez daha” gezmiş müzemizi güzel şair… Ve “görmeyeli” kazandırdığımız eserlerle müzenin nasıl da geliştiğinin farkında. O ki, bir şairin yazdıklarıyla açtık ziyaretçi defterini, sevgili Turgay’ın da çok seveceği bir yorumla çevirelim sayfalarını. Çağatay Doğramacı’nın neyin eksikliğini duyduğuna bakar mısınız: “Bugünkü ziyaretimden önce duyduğumdan ve takip edebildiğimden çok daha büyük bir dünyanın, bu kadar iyi niyetli şekilde ‘şuncacık binaya’ sığdırılma gayretinin şaşkınlığı içindeyim. Bir dahaki ziyaretimde Boğaz’da balık avlarken kullandığım portatif iskemlemi koltukaltıma sıkıştırıp geleceğim…”

Balık avlarken kullandığı iskemleyle müze gezmeye gitmek!.. Camekânların karşısında oturup daha çok bilgi, daha çok duyarlık yakalayabilmek için!.. Ne dersin sevgili Turgay Fişekçi, harika bir metafor değil mi?

‘Çok emek vermişsiniz’

Turgay Fişekçi hayatın akışında, içinde var olan şiiri yakalama konusunda usta bir şair. Bu, denizin derinliklerine dalmak gibi zor bir uğraştır ve o denli güçlü ciğer ister! Balıkçı iskemlesini koltuğunun altına alarak oyuncak müzesine giden bir insanın şiirini bu yüzden ancak o yazabilir. Sevgili Turgay, Oyuncak Müzesi’nin ziyaretçi defterini okusa, kimbilir ne şiirler yakalar!?.

Peki ya Defne Alkan’ın yazdıklarına ne demeli: “Topladığınız oyuncaklar benim olsaydı oynamaya kıyamazdım. Çok güzel oyuncaklar ve topladığınız bu kadar oyuncak için çok emek vermiş olmalısınız. Burası ömür boyu gördüğüm en güzel müze...” (Sevgili Defne “ömür boyu” diyor ya, adının yanına parantez açarak şunu yazmış: “9 yaşındayım.”)

Bunlar da 70 yaşındaki Feridun Bayram’ın yazdıkları: “Sayın Sunay Akın ve çalışma arkadaşlarına; yetmişlik bir çocuk olarak böylesi bir kültür evini gezmekten çok mutlu oldum.”

İlkgençlik yaşlarını yaşayanların, yeni terleyen bıyıklarının altından güldüğü, “Oyuncak mı? Peh!..” dediği bir yerdir oyuncak müzesi… Bu yaşlar için çocukluk, koşar adım kaçılan bir dönemdir, genellikle!.. Özgürlüğü elinden alınmış çocuğa “büyük” denildiğini bilenler de, bu yaşlarda yok değildir. Özgürlüğü teslim etmeyenlerden biri olan Gökhan’ı okuyoruz: “Bugün benim doğum günümdü. Öyle çocuk falan olduğumu sanmayın. Tam 20 yaşıma bastım bugün. Ama içimdeki çocuk hiç ölmedi. Her zaman, her şeyi beraber yaşadık onunla. Ve onlu sayıları bitirip yirmili sayılara geçerken bugün yine hatırlamak istedim çocukluğumu. Ve Oyuncak Müzesi’nin büyülü odalarının yolunu tuttum, kız arkadaşımla… Her ne kadar evimden kilometrelerce uzakta (Hataylıyım) olsam da, evimin sıcaklığını bu müzede buldum.”

Didem Gürcün Tapban çok uzaklardan gelmiş İstanbul’a. Onun İstanbul’da kalacağı günler sayılı olduğu için çok değerli… Bir gününü Oyuncak Müzesi’ne ayırmış, hiç tereddüt etmeden ve duygularını şöyle aktarmış defterimize: “Müzeniz bizleri yıllar öncesindeki anılarımıza, mutlu çocukluk günlerimize götürürken çocuklarımıza da bambaşka, değeri ölçülmez bir vizyon, bakış açısı kazandırıyor. Oyuncaklarımız bizlere yakın tarihin özetini en yaratıcı ve renkli şekilde sunuyor. Amerika’dan her yıl yaptığımız ziyaretimizin en keyifli anlarından birini yaşattığınız için müzenin kurucularına ve gönüllülerine en içten teşekkürlerimizi bir borç biliriz.”

‘Çocukluğuma döndüm’

Atilla Türkmen de uzaktan, Kerkük’ten gelmiş müzemize: “Çok uzaklardan geldim ama kalbime çok yakın hissettim çocukluğumu… Yalnızlığımı ve eski anılarımı giderdi bu müze. Bir anda kendimi eski doğduğum yerlerde hissettim. Sanki çocukluğum yeniden başladı.”
Müzeler toplumların belleğidir, hafızasıdır. Şunu çok iyi biliyorum ki, zaman aktıkça, İstanbul Oyuncak Müzesi’nin ne denli önemli bir hamle olduğu daha iyi anlaşılacak ve öne çıkacaktır. Ben ki, Kız Kulesi’ni bir müze, sanat merkezi olma düşüncesiyle 1992’de “Şiir Cumhuriyeti” ilan ettiğimde en büyük karşı çıkışı, alaycılığı, görevi toplumu aydınlatmak olan sanatçılardan gördüm. Yaşadıklarımın en yakın tanıklarından biri de, bana her zaman destek olan sevgili şair kardeşim Turgay Fişekçi’dir. O da, o günlerde, destek olmak için Kız Kulesi’ne gelip şiir okuyan ileri görüşlü sanatçılardan biridir. Evet, Server Tanilli hocamızın dediği gibi, tarihin elinde bir fotoğraf makinesi vardır ve tarih o makineyle bir gün herkesin fotoğrafını çeker. Önemli olan o fotoğrafta gözlerimizin kapalı çıkmamasıdır. 1992’de çekilen fotoğrafta, gözleri açık çıkan şairlerden biridir Turgay Fişekçi...

Yazarın Son Yazıları

Denize demokrasi mayası çalalım...

Denize demokrasi mayası çalalım...

Devamını Oku
06.02.2017
Atatürk'ün çocukluğunu anlamak

Deniz yolculuklarında, vapurların güverteleri oyun alanlarına dönüşür. Güneşli havalarda güvertede halka atılır, satranç ya da seksek oynanır. Dalgalar arasında salınan bir gemide salıncağa binmenin tadı ise apayrıdır.

Devamını Oku
08.11.2009
Hüzünlü bir sonbahar anısı

İlkokul bahçesinden tüm mahalleye yayılan yanık yaprak kokusu... Sonbahar bu parfümünü sürerek girer hayatımıza... İşin içinde biraz da naftalin kokusu vardır... Kısa pantolonlar, yazlıklar gardıroba kaldırılır, sabah uyanıldığında yolum deniz kıyısına düşerse pişman olmayayım, düşüncesiyle içe mayo giyilmez...

Devamını Oku
18.10.2009
Adnan Menderes: İdam sehpasındaki kaleci...

Yuri Gagarin'in, uzaya çıktığı 12 nisan 1961 günü, bir adam, karısına yazdığı mektuptaki sözcükleri saymaktadır... Elli sözcük, evet, mektupta sadece elli sözcük kullanmasına izin vardır!.. Sözcükleri sayar... Elliyi biraz geçmiştir!..

Devamını Oku
09.08.2009
New York ve Maçka...

Devamını Oku
09.02.2009
Che, Baykam ve 11 Eylül...

Devamını Oku
26.01.2009
Ayışığı altında Afrika

Devamını Oku
19.01.2009
Van Gogh ve Cemal Süreya

Devamını Oku
12.01.2009
Astronot Barbie olmasaydı

Devamını Oku
05.01.2009
Verdi bana kalemini...

Devamını Oku
29.12.2008
Bu bir futbol yazısıdır

Devamını Oku
22.12.2008
Son Ada ve Issız Adam

Devamını Oku
15.12.2008
Balıkçı iskemlesini de alarak...

Devamını Oku
08.12.2008
Heykeldeki Atatürk'ü görebilmek

Devamını Oku
17.11.2008
Dağlarca Çamlıca Tepesi'nde

Devamını Oku
10.11.2008
Dünya kadar büyük bir gün

Devamını Oku
27.10.2008
Resim sanatının 'hal'i...

Devamını Oku
20.10.2008
Fareler ve İnsanlar!..

Devamını Oku
06.10.2008
Ramazan ve edebiyat...

Devamını Oku
07.09.2008
Karpuz satarak okumak

Devamını Oku
01.09.2008
40 Yıl Önceki Kehanet!...

Devamını Oku
15.08.2008