'Yine bir mektubun izinde'
Tolga Aydoğan
Son Köşe Yazıları

'Yine bir mektubun izinde'

02.11.2025 10:22
Güncellenme:
Takip Et:

1950 senesinde İstanbul’daki dergi yazıhanelerinin birine bir mektup ulaşır. Mektubu yazan gencin amacı öyküsünün yayınlanmasıdır. Derginin sahibi öyküyü beğenmez ve genç yazar adayına olumsuz yanıt verir. Günler geçer, mektubun muhatabı olan genç yanıt verir: 

“Göndermek lütfunda bulunduğunuz mektubunuzu aldım. İlginize, bizler gibi gençlere karşı daima gösterdiğiniz ilginize çok memnun oldum, teşekkür ederim”. 

Sonra da hayal kırıklığı yaşadığını ifade eder. Öykünün yayınlanmama nedeni olarak ileri sürülen “Orhan Kemal’in tesirinde olduğu” iddiasını asla kabul etmez. Genç, buna pek içerlemiştir ve “ilk hikayemin sizin derginizde çıkmasını isterdim. Bunun için de başka yere değil size gönderdim” cümlesini kurar. Ardından uzun uzun Orhan Kemal ile üslubunun aynı olmadığını anlatır. Mesela “Orhan Kemal’le ayrılıklarımız var. Orhan şehir çocuğudur ben doğma büyüme köylüyüm. Orhan ister istemez kendi muhitinin dilini kullanmak ve kendi konularını işlemek zorunda, ben de kendiminkini…” diyerek etraflıca bir açıklama yapar. Mektubunun sonunda ne kadar üzgün olsa da köprüleri yakmaz ve der ki; “Eğer isterseniz size daha güzel hikayelerimi gönderirim. (…) İlk hikayemin derginizde çıkması beni sevindirir. Selam ve hürmet ederim.” 

Genç, azmeder ve öykülerini dergiye göndermeye devam eder. 1951 senesinin Ocak ayının 11. günü bir mektup daha yazar. Hikayelerini bu kez toplu olarak göndermiş ve kitap olarak basılması için olumlu yanıt almıştır. Mutluluğunu gizleyemediği mektubu şöyledir: 

“Hikâyelerimi basmak istediğinize sevindim. (…) her hikâyem bir memleket meselesini göstermeye çalışmaktadır. Böylelikle on hikâyede memleketi bir parça olsun anlatırım kaygısında idim. (…) Hikâyelerimi sizin basmanızı tercih ederim.”

Genç, hikayelerin üzerinde biraz daha çalışacağını ve hepsini toplu olarak yeniden göndereceğini belirttikten sonra bunun için zaman ister. Nedeni ise çok ilginçtir:

“Size istediğiniz beş hikâyeyi tekrar göndereceğim. (…) Bu biraz geç olacak, çünkü geceleri burada elektrik olmadığından çalışmak pek zor. Gündüzleri de ekmek parasına gidiyor. Ancak birkaç saat çalışabiliyorum. İki ay içinde istediğiniz beş veya altı hikâye tamam olacaktır. Geç olsun temiz olsun. Yıllardır bekledim...”

Yaşadığı yerde elektrik olmadığı ve gündüzleri de başka bir işte çalışmak zorunda olduğu için aylar sonra öyküleri toparlayarak gönderebilir. 1952 senesinde de öyküler “Sarı Sıcak” adıyla yayımlanır. Kitabın kapağında elbette yazarın da adı yer alır, ne midir? “Yaşar Kemal”... 

Evet mektupları gönderen genç Yaşar Kemal’dir. Kitabı yayımlayan ise Varlık Yayınevi… O yıllar henüz tanınmayan Yaşar Kemal mektuplarını derginin ve yayınevinin sahibi olan Yaşar Nabi’ye göndermiştir. Mektuplarını Kadirli’deki arzuhalcilik yapan “Kemal Sadık Göğceli” olarak kaleme alan Yaşar Kemal bir süre sonra İstanbul’a yerleşir, Cumhuriyet gazetesinde röportajlar yaparak adını duyurmaya başlar, 1953 senesinde yine Cumhuriyet’te İnce Memed eserini tefrika olarak yayımlar. Anadolu’yu ve bilhassa Çukurova’yı anlatan destansı romanları, öyküleri ve şiirleri zaman içinde yayımlanır ve Türk edebiyatında saygın bir isme dönüşür. Yaşar Nabi’ye gönderdiği bu güzel mektuplar da geçtiğimiz günlerde bir müzayedede karşımıza çıkmıştır. Bunları satın alan da kim bilir ne kadar mutlu olmuştur. 

Elbette her genç yazar benzer süreçleri yaşar. Mesela dünyaca ünlü bir isim daha… Bu kez 1961 senesi… Bir dergiye gönderdiği mektubunda şöyle söyler: 

“Sevgili Editör, 14 yaşındayım ve son birkaç yıldır size yazılarımı gönderiyorum. Derginize de aboneyim. Hikayemi okuduğunuz için çok teşekkür ederim. Umarım onu ‘O. Henry's Comet’ bölümüne koymanın bir yolunu bulursunuz. Saygılarımla.”

Mektubu gönderen 14 yaşındaki çocuk o zamanların tanınmayan bir ismidir; bugünse dünya çapında tanınan birisidir: Stephen King! 

Anadolu’da 20’li yaşlarındaki Yaşar Kemal, Amerika’da ise 14 yaşındaki Stephen King… Herkes benzer bir süreçten geçer. 

Günümüzde ise mektupların yerini farklı iletişim araçları aldı. Sosyal medyadan ya da e-posta ile insanlar birbirleriyle iletişim kuruyor ve öykülerini dergilere ulaştırıyor. Bugün de bir genç, kitaplarını okuduğu yazarlarla konuşmak, onların fikirlerini almak istiyor. Bilinmeyen veyahut da çok az kişinin zihninde kalan bir başka ilginç olayı daha anlatmak isterim sizlere, hem de çok tanıdık bir ismin tanınmış bir yazara ulaşma arzusunu…  

20 Mart 1903 gününe gidelim. Bir öğrenci şiirlerinden etkilendiği, o yılların entelektüellerinden Rıza Bey’e bir kart – mektup gönderir ve hislerini şöyle ifade eder:

‘’Yüksek huzurunuza sunulan bu değersiz kart sizi belki de şaşırtacaktır. Fakat yüksek düşüncelere tutkun olan bir gönül için, keşfettiği bir bilgi hazinesinden yararlanmayı üstünlük sayacağına inandığı siz erdemli kişiye sevgilerini sunmak, herhalde önceden tanışmaya bağlı değildir sanırım. Bilgi ve erdeminizin hayranı olan sevgili kardeşlerimden bir ikisinin yüksek kişiliğinize karşı duyduğu saygı ve sevgiden kalbimin yoksun oluşu bendeniz için acı bir boşluktur. Aynı içtenlikle duyguların bendenize de bahşedilmesini rica edecektim. Ümit ederim ki dileğim geri çevrilmez.’’

Mektup-Kart, Rıza Bey’e ulaşır ancak farkına varmaz. Yıllar sonra bir röportajında “Teessüf ederim ki o zaman aldığım kartları okumaya vakit bulamadığımdan cevabını verememiştim ve böyle bir kartın mevcudiyetini ancak 1925 senesinde Amman'da bulunduğum sırada, buradan beraber götürdüğüm evrak arasında buldum ve sakladım” demiştir. Tam 22 yıl sonra bu mektubu fark etmiş. Rıza Bey’e gönderilen o kart şimdi nerededir bilinmez ama kartı gönderen kişinin kim olduğu bilinmektedir: “Erkânıharp namzetlerinden Mülazımevvel Mustafa Kemal”

Image

Mustafa Kemal Paşa’nın mektubu-kartı gönderdiği, hayranı olduğu kişi ise “Feylezof” lakaplı Rıza Tevfik Bölükbaşı’dır. O dönemlerde Namık Kemal’in vatansever şiirleri okuyan, İttihat ve Terakki Fırkası’na üye olan Rıza Tevfik Bey kişisel sorunlardan dolayı bu oluşumdan uzaklaşmış, Sevres Anlaşması’nı imzalamak için gönderilen heyette yer almak zorunda bırakıldığını ifade etmiştir. Kurtuluş Savaşı’nın ardından da “150’likler” arasında yer alarak yurt dışına gitmiştir. 

Manastır Askeri İdadisi’nde okurken tanıştığı Ömer Naci’nin tesiriyle şiire ve edebiyata merak duyan “talebe” Mustafa Kemal ilerleyen yıllarda Tevfik Fikret, Namık Kemal, Ziya Gökalp gibi isimlerin şiirlerine hayranlık duyacaktır. Edebi yönünden etkilendiği, Rıza Tevfik Bey’e 1903 senesinde gönderdiği bu ilginç mektup-kart ise Hilmi Yücebaş’ın “Filozof Rıza Tevfik” ve Sadi Borak’ın “Öyküleriyle Atatürk’ün Özel Mektupları” isimli, günümüzde baskısı olmayan kitaplarında yer almaktadır. Kim bilir buna benzer daha nice mektup vardır tarihin açılmadık çekmecelerinde. Gün ışığına çıkmak için sırasını bekliyordur belki de… 

İlgili Konular: #Mektup