Yazarlar Günün Köşe Yazıları Spor Konuk Yaşam Tüm Yazarlar
Devlet ve sırları
Son yıllarda giderek daha da sık ziyaret eder olduğumuz Çağlayan Adliyesi’nde, çarşamba günkü duruşmalar sonunda, aralarında sütun arkadaşım sevgili Barış Terkoğlu’nun da bulunduğu üç meslektaşımızın 4 aylık haksız tutukluluk hali sona erdi. Üç meslektaşımız da hukuksuzluğun kurbanı olmayı sürdürüyorlar.
Terkoğlu’na, Aydın Keser ve Ferhat Çelik’e geçmiş olsun derken Murat Ağırel, Barış Pehlivan ve Hülya Kılınç’ın da bir an önce özgürlüklerine kavuşmalarını diliyorum.
Yargılandıkları dava dosyasının, daha önceki pek çok kumpas davalarının ruhu ile benzerlik gösteren ve adeta hukuk tarihine geçecek şekilde, “Olmayan bir suçu önce dizayn ve sonra imal edelim. Sonrası sanığa kalmış. O kendi ispatlasın masumiyetini” şeklindeki içeriği ortada. Kendileri ve avukatları, bu konuda (gerçek anlamda da) kitap boyutunda ve hukuk teorisi arşivlerine de girecek nitelikte savunmalar yaptılar.
Özetle; daha önceden açık kimlikleri ve görevleri, üstelik en üst düzeyde resmi ağızlarca açıkça dillendirilmiş istihbarat görevlilerini “deşifre etmek” gibi bir suçu işlemedikleri halde, sırf muhalif kimlikleri, yazdıkları kitaplar ve bağımsız, boyun eğmeyen nitelikleri nedeniyle, üzerlerine bu “fabrikasyon suç” yapıştırılmak isteniyor.
Dileriz, ceza hukukun temellerinden biri olan “Delilden sanığa gitme” ilkesi sonunda çalışır ve tam tersi mantıkla açılmış bu dava da daha önceki kumpas davaları gibi bir an önce düşer ve meslektaşlarımızın hepsi özgürlüklerine kavuşur.
Ben bu vesile ile olayın bir başka yönüne, “Devletin gizli faaliyeti, gizli görevlileri ve devlet sırrı” kavramları üzerinde biraz durmak istiyorum.
Her meşru devletin, “ortalık yerde görünmeyen, rutin açıklamalarla ifşa edilemeyecek, ülke güvenliği alanında sivil ve askeri örgütlenmeleri ve bu yapılarda görevli kamu görevlileri üzerinden içeride ve dışarıda bazı faaliyette bulunma” hakkı vardır. Buna genel bir tanımlama ile “gizli istihbarat toplama ve operasyon faaliyeti” diyebiliriz. Buraya kadar kimsenin itiraz edebileceği bir durum yoktur. Örnek vermeye de gerek yoktur. Dünyanın en büyük güçlerinin en bilinen “marka” teşkilatlarının ve ülkemizin bu birimlerinin tarihi uzun yıllara dayanır.
Sorun, bu noktadan sonra başlıyor.
Devletlerin demokrasi seviyelerine ve olgunluklarına bağlı olarak, bu faaliyetlerin de aynen “açık” faaliyetleri gibi, bir tür denetime tabi olması esastır. Yani, “Devlet olma hakkı. Meşru bir yapı olma hakkı” yönetme konumunda bulunanlara bu “gizlilik imtiyazını” kullanarak yasadışı (ulusal ya da uluslararası düzeyde) iş yapabilme özgürlüğü tanımaz. Daha da açık ifade edeyim, “Yürütme”nin elindeki bu “Gizli iş yapabilme araçları ve ehliyetinin” kötüye kullanılıp kullanılmadığı ülkelerin en üst denetim makamları, en başta da “Yasama Organı” ve “Yargı”nın da denetimine açık olmalıdır.
Elbette, işin muhtevası gereği her gizli faaliyetin (gizlilik derecesine bağlı olarak) ortalık yerde konuşulup tartışılması mümkün olmayabilir. Bunun ülke güvenliği (bakın özellikle Devlet sözcüğünü kullanmıyorum - Devlet’i, yürütme organını elinde bulunduranlarla özdeş anlamda kullananlara karşı kasten yapıyorum bunu) açısından önemini kimse göz ardı edemez.
Ancak bu denetim zorunluluğu ve bu zorunluluğu, “icracı makamların” omuzlarında hissetmesi, son derece büyük bir önem taşıyor. “Ucu açık bir ehliyet” demokrasilerde hem söz konusu olamaz, hem de önemli mahzurlar taşır. O yüzden, mesela demokrasisi bizden daha gelişkin rejimlerde (ABD ve Britanya’yı başat örnekler olarak vereyim) Yasama Organı (ABD Kongre ve Britanya Avam Kamarası) ilgili komisyonlarında (okumak ve bilgilenmek isteyenler için) bu tür “hesap sormaların” sayısız örnekleri vardır.
Hesap sormak babına girmişken, “kamu adına” hesap sorucu Dördüncü Kuvvet, medyanın da bu anlamda “kamusal” denetimini kimsenin denklem dışı tutmaması gereği de ortadadır. Yani “Medyayı ilgilendirmez bu işler” deyip geçmemelidir kimse. Daha da açık yazayım: Gerektiğinde medya da yasalar ve medya etiği çerçevesinde “Devletin, meşruiyet dışına çıkıp çıkmadığını denetleyebilme hakkı ve daha da ötesinde vazifesi” ile doğal olarak donatılmıştır.
“Nazik ve netameli” mevzular bunlar. Biliyorum. Ama “Size ne kardeşim?” mantığını sorgulamak gerektiğinden, bir not düşmek adına yazmak istedim bunları. Unutmayın, çok eskilerde bir Batılı devlet insanının vurguladığı şu doğruyu hatırlatarak:
“Demokrasilerde, kamusal yaşamda sadece insanların dini inançları ve sandıkta oyunu hangi partiye attığı ve tabii ki ülkenin savunma-savaş planları gizlidir. Ondan gayrı gizli (ve örtülü) bir şey olamaz.”
Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları
Günün Köşe Yazıları
Video Haberler
- Asgari ücret artarsa verimlilik artar
- Yankı Bağcıoğlu'ndan Suriye uyarısı:
- CHP'li Günaydın'dan Bakan Tekin'e tepki!
- Yeni Doğan çetesi davasında çarpıcı itiraflar
- Canlı tarih müzesi Hisart 10. yılında!
- Teğmenler Yüksek Disiplin Kurulu'na sevk ediliyor
- Tarihçi Yusuf Halaçoğlu'ndan şok iddialar
- TBMM'de 'Etki Ajanlığı' düzenlemesi tartışılacak: Amaç m
- Pera Palas'ta Atatürk Müze Odası
- İmamoğlu’ndan 10 Kasım paylaşımı!
En Çok Okunan Haberler
- Colani'den İsrail hakkında ilk açıklama
- Emekliye iyi haber yok!
- Fidan'dan 'Suriye Kürtleri' ve 'İsrail' açıklaması
- MHP'den 'asgari ücret' önerisi
- Adnan Kale'nin ölümüne ilişkin peş peşe açıklamalar!
- İngiliz gazetesinden Esad iddiası
- Devrim Muhafızları'ndan Suriye çıkışı
- 'Kayyuma değil, halka bütçe'
- Arda Güler'in 2 asisti Madrid'e yetmedi
- 'Seküler müdür kalmadı'