Nedim Göknil...

03 Mart 2013 Pazar

Yeryüzünün en yetenekli, en yaratıcı insanlarından biri, kısa bir süre önce aramızdan ayrıldı. Daha doğrusu parmaklarımızın arasından kayıp gitti. Tutamadık, yakalayamadık. Geri gel diyemedik.
Adı
Nedim Göknil’di. Bebekli Nedim’di. Boğaz’ın afacan sokak çocuğuydu... Robert Kolejli Nedim’di... Okulun tüm güzel kızları ve tüm sahne etkinlikleri ondan sorulurdu... Avcı Nedim’di; Derin, Giray, Ömer ve Trakya’nın tüm avcıları tanığımdır... Ayşe’nin Nedim’iydi; bütün dünya, yeryüzü bir yana, Ayşe’si bir yanaydı... Tüm arkadaşlarının, hepimizin neşe kaynağıydı.
Bilirim, bu
“neşe kaynağı” sözcüğü, tehlikeli bir tanımdır... Yeterince açık değildir. Nedim’in neşe, sevinç ve yaşama tutkusu, üretme ustalığının gerisinde, yetenek ve yaratıcılık yatardı.
Tiyatro, edebiyat, müzik, resim, tarih ilgi alanlarıydı. Piyano, gitar, kontrbas, bateri çalar, beste yapar, şarkı sözü yazar; usta dansçılara taş çıkaracak kadar güzel dans eder, koreografları kıskandıracak dans adımları icat ederdi. Elinde gitarı bir an
Onno Tunç’la müziği, bir başka an Sezen Aksu’yla şarkı yarıştırır; Joan Baez’e eşlik eder, cazdan rock and rolla, oradan bluesa uzanıverirdi... Ben yine de en çok doğaçlama, içinde bulunduğu ortamı dile getiren, çevresindekileri anlatan, anında uyduruverdiği şarkılarını severdim...
Nedim’e, Nedim olmak yetmezdi. Yeryüzündeki tüm dilleri, lehçeleri, herkesi taklit edebilir; bilmediği dillerde söylevler verebilir; ustası olduğu Türkçe ve İngilizceye taklalar attırabilirdi. Gözlerinizi kapatıp onu dinlediğinizde karşınızda
Demirel ya da Erbakan’ın; Churchill ya da Sudi Arap Kralı’nın, Hitler ya da Brejnev’in, “Davet” filminde “Hintli Peter Sellers”ın konuştuğunu sanırdınız. Çok iyi bir kulağa sahip olması ve taklit yeteneğinden öte, zekâsını da konuştururdu bu işi yaparken... Büründüğü kişiliklere monologlar, diyaloglar döktürtürdü... Yaş günlerimizde Castro’dan, Saddam’dan, Bush’tan, Arafat’tan, Clinton’dan ya da Monica’dan mektup almak, Nedim yüzünden hiç de şaşırtıcı olmazdı bizler için.
Bir zamanlar Robert Kolej’in en parlak tiyatrocusu Nedim, burs kazandığı halde tiyatro okumaya ABD’ye gitmedi. Türkiye’de başladığı profesyonel tiyatro yaşamı kısa sürdü, iş dünyasına atıldı. Yeteneklerini, yaratıcılığını, donanımını pek de gönüllü olmadığı alanlarda kullanmaya çalıştı.
Bunca çok yönlü olması mı, bir alana odaklanmasını engelledi? Hayat koşulları mı? Pupa yelken rüzgârlarla, dalgalarla yarışan teknesinin ha bire kayalara çarpması mı? Kendi icat ettiği kayalar, fırtınalar mı? Düşlerle gerçekler arasındaki, beklentilerle eldekiler arasındaki uçurumlar mı onu sınırladı? Bilemeyiz...
Altı yıl önce Ayşe’sini alıp Bodrum’a yerleşti. Giderek içine kapandı. E-posta adresini
“solonedo”ya çevirecek denli kapandı. Doğanın tahribatı, insan ilişkilerinin zorluğu, onu hırpalar oldu. Kırgınlığını, küskünlüğünü ve üzüntülerini öfkeye dönüştürdü... 2010’da “Bodrum... Bodrum”, 2011’de “Mina: Bir Tutkunun Anatomisi” adlı kitapları yayımlandı.
Sonra....Sonra, 11 Şubat günü, 72. yaşına beş gün kala aramızdan ayrıldı. Dedim ya: Parmaklarımızın arasından kayıverdi.
Dünyamızdan bir gökkuşağı, yüreğimizden yeri doldurulmaz bir dost eksildi.

\n


Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları


Günün Köşe Yazıları