Ritme göre zıplamaktan... Fosforlu Cevriye’ye...

14 Mart 2021 Pazar

Sizi bilmem ama ben bayılırım ritme göre zıplamaya... Bende pek kulak yoktur. Çocuklarımın seslerini bile birbirinden ayırt edemem. Ne zaman “Eyy” diye haykıran birini duysam hep aynı kişi konuşuyor sanıp oradan kaçmaya bakarım... En sevdiğim aryalar, klasik ya da popüler ezgiler, beynimin yeldeğirmenlerinde dolanıp dursa da onları sese dönüştüremem. Duyduğum her sesi algılasam da aynısını ağzımdan dışarı vuramam. Karga sesli olmamın da bunda rolü var herhalde... 

Ama ritim duygusu... O başka! Hayatın ritmi, doğanın ritmi, insanların hele sevdiklerimin ritmi içimde fırtınalar yaratır, yerimde duramam! Hemen dans etmeye başlarım! Müziğin ritmi, şiirin ritmi, renklerin ritmi, sözcüklerin ritmi, sanatın ritmi... Bunların herhangi birini duymayagöreyim, yüreğim pır pır eder ve başlarım olduğum yerde zıplamaya, sıçramaya, koşmaya, kanatlanıp uçmaya...

Bu ne korkaklık?

Ne yazık ki 8 Mart akşamı (ailevi nedenlerle) İstiklal Caddesi’nde fiilen olamadım. Ama kadınların sadece o akşamki gece yürüyüşünü değil, yüzyıllardır eşitlik yürüyüşünü ve meydan okuyuşlarını izleyen biri olarak muhteşem ritmi bedenimin her zerresinde yaşadım. 

Sevgili okurlar: Dünyanın neresinde “ritme göre zıplama” gözaltı gerekçesi olabilir! Avrupa’da, Amerika’da, Asya ülkelerinde olmaz. Afrika ve Latin Amerika’da hiç ama hiç olmaz! Ama Türkiye’de olur.

“Zıpla, zıpla. Zıplamayan Putin’dir!”, “Zıpla, zıpla. Zıplamayan Biden’dır!”, “Zıpla, zıpla. Zıplamayan Kraliçe Elizabeth’tir!” diye slogan atıldığında ya da Merkel kaç kaç, erkekler geliyor” diye 30 bin kişi haykırdığında, Tanrı aşkına bunun karşılığı evlere baskınla kadınları toplayıp gözaltına almak mıdır? Bu sözler edildi diye hakaret davası açmak mıdır!

Dünyanın herhangi bir yerinde gerçek lider olanlar buna karşı ya akıllıca yanıt verir, tartışır ya kimseye hakaret etmeden esprili bir yanıt verir ya da en fazlası, güler geçer!  

Bizdeki durum ise sadece ve sadece korkaklığın, yalakalığın, otoritenin poposunu yalamanın daniskası! Vazgeçtim dünyaya rezil olmaktan, kendimize de rezil oluyoruz!

SUAT DERVİŞ’E SAYGIYLA

Suat Derviş’i tanımak şerefine ulaşmıştım. Ölümünden iki ya da üç yıl önceydi. Şişli’deki evinde onu ziyaret etmiş röportaj yapmıştım. (O röportaj şu anda elimde yok, bu yüzden tarihi kesin bilemiyorum.) Hâlâ güzeldi. Hâlâ akıllıydı. Ve müthiş onurlu, heyecan veren bir kadın, bir yazardı. 

Okuması kıt, zaten okuduğunu da anlamayan insanlar edebiyatla ilgili bir referans verdikleri vakit biraz dikkatli olmalı!

Gelin görün ki fazlasıyla korktukları, fazlasıyla çekindikleri, yetersiz oldukları halde olmadıkları bir yere gelmiş olanlar, çaresizlik içinde dünyanın en abuk sabuk laflarını edebiliyor... Bahçeli, Meral Akşener’den ne kadar korkuyor olmalı ki yine “Fosforlu Meral” kampanyasını devreye soktu! 

Beyler, hadi politikada bir yere varınca küfr etmeyi âdet haline, alışkanlık haline getirdiniz bari adam gibi küfr edin! Namusunuzla edin! Ahlaksızlık etmeyin! Bu ülkenin onur duyduğu bir yazar, efsanevi bir kişilik, edebiyatımıza mal olmuş bir kadını kullanmayın. Onun okumak zahmetinde bile bulunmadığınız eserini pis politikalarınıza ve pis ağzınıza alet etmeyin! AYIPTIR! GÜNAHTIR! Bütün edebiyat dünyasına, bütün kadınlara karşı işlenmiş bir rezilliktir!

Meral Akşener’e “Fosforlu” etiketi hiçbir şey kaybettirmez ama onu aşağılamak için bu sözü edenler, kullananlar sadece zavallılıklarını ve korkaklıklarını ortaya koymuş olur! 



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları


Günün Köşe Yazıları