Lezbiyen mezbiyen... Size ne?

07 Şubat 2021 Pazar

AKP’li Cumhurbaşkanı Erdoğan, iki gün önce, partisinin Adıyaman, Edirne, Erzurum, İzmir, Kırşehir, Mersin ve Osmaniye 6. Olağan İl Kadın Kolları kongrelerine canlı bağlantıyla katıldı.

Ve lafı yine döndürüp dolaştırıp cinsel yönelime getirerek şu cümleleri kurdu:

Türkiye olarak bugüne kadar maruz kaldığımız saldırılara karşı koyup geleceğimize güvenle bakabilmemizi, aile yapımızın sağlamlığına borçluyuz. Ailenin direği annedir, anne. Bu lezbiyenlerin mezbiyenlerin söylediklerine filan takılmayalım. Biz analarımıza bakalım.

Öncelikle, lezbiyenlerin annelik duygusundan yoksun olduğuna dair hiçbir bilimsel kanıt yoktur. Kadın, yaradılış gereği zaten annelik içgüdüsüne sahiptir. Bu duygu, kimi heteroseksüel kadında fazla gelişmemişken, lezbiyen bir kadında daha gelişmiş olabilir. Üstelik günümüzde bilimin kaydettiği aşamalarla, lezbiyen bir kadının anne olması da pekâlâ mümkün.

21. yüzyılda bu gerçekleri bilmemek cehalettir. Bilinmesine karşın yine de söyleniyorsa amaç başkadır.

Öyleyse bazı sorular sormak gerekir:

Ailenin temel direği anneler” ise onları öldürülmekten korumalı değil mi? O zaman niye kadına yönelik şiddete karşı en etkili yol olan İstanbul Sözleşmesi’ni kaldırmak istiyorsunuz?

Niye gözaltında kaybolan yakınlarının akıbetini sormak için toplanan Cumartesi Anneleri’ne biber gazıyla, şiddetle saldırılıyor?

Niye 8 Mart Dünya Kadınlar Günü’nde geleneksel yürüyüşe katılan anneler yerlerde sürükleniyor?

KADIN İSTİHDAMINDA OECD SONUNCUSU TÜRKİYE

Sanki kadınların varlık nedeni sürekli çocuk doğurmakmış gibi sürekli “en az 3 çocuk” baskısı yaratmanın amacı nedir?

Kadın, ister doğurur ister doğurmaz. Annelik, birilerinin siparişiyle yaşanabilecek bir duygu değildir. Hazır olan, isteyen, olanakları olan, çocuk sahibi olur. Ama bana sorarsanız, dünyada insan nüfusu zaten aşırı artmış durumda.

O bir yana, birilerinin inancına göre “çocuğun kısmeti ve bereketiyle hayata gözlerini açtığı” düşüncesi, insanların açlıktan kendini yaktığı bir ülkede hiç gerçekçi değil.

Aynı konuşmada, “Öğretmenlerin yüzde 60’ı, üniversitelerdeki akademik kadroların ve yargı mensuplarının yarıya yakını, kamudaki toplam istihdamın yüzde 40’ı kadınlardan oluşuyor. Kadınların işgücüne katılımı yüzde 31’i geçti” dedi Erdoğan.

Oysa DİSK’e bağlı Genel-İş Araştırma Dairesi’nin 2020 Kamu İstihdam Raporu’na göre Türkiye’de kadınların kamu sektöründe istihdam oranı yüzde 25.31, erkeklerin ise istihdam oranı yüzde 74.69. OECD ülkelerinin ortalamasında kadınların kamu sektöründe istihdam oranı yüzde 60, erkeklerin yüzde 40 iken, Türkiye bu oranlarla OECD sonuncusu.

Neden acaba? En az üç çocuk doğurması istenilen kadın eve hapis olmasın? Yoksa işsizlik tavan yaptığından iş bulması olanaksız olmasın?

YETİŞKİNLER ARASINDAKİ RIZAYA DAYALI İLİŞKİYİ BIRAKIN, TACİZ VE TECAVÜZLERE BAKIN

Erdoğan’ın konuşması, aslında başından sonuna hayret vericiydi. Bir ara, “Kadınların siyasete ve sosyal hayata katılımı noktasındaki en büyük kazanımlarının altında hep AK Parti’nin imzası bulunuyor” dedi.

Oysa gerçek hiç de öyle değil. Kadınların siyasete ve sosyal hayata katılımı için en büyük kazanımların altında Mustafa Kemal Atatürk’ün ve elbette kadın mücadelesinin imzası var.

1926 yılında Medeni Kanun’un kabulüyle kişiler hukuku, aile, miras, eşya hukuku ilişkilerinde dini hukuk yerine laik hukuk kabul edildi. AKP’nin övgüyle andığı Osmanlı döneminde her alanda erkeklerin gerisinde tutulan kadının, yasal açıdan erkek ile eşit kılınmasının yolu o tarihte açıldı.

İnsanın dinlerken ağzı açık kalıyor ama “Biz kadını gerçek anlamda haklarına, özgürlüklerine kazandırmak için çalıştık” bile dedi Erdoğan...

Kadınların erkek şiddeti yüzünden sokakta, evde, her yerde katledildiği, tecavüzcülerin korunduğu, “iyi halden” indirim aldığı, serbest kalarak toplumu terörize etmeye devam ettiği bir döneme imza attı AKP.

AKP hükümetine ve kadrolarına bir kez daha hatırlatmak gerek: Kadın ya da erkek, insanların cinsel yönelimleri nedeniyle aşağılanması, özgürlüklere en büyük saygısızlıktır ve bu ayrımcılık anayasal suçtur.

“Lezbiyen mezbiyen”, “LGBTİ+ sapıkları” diyerek insanların cinsel yönelimine karışmayın.

Yetişkinler arasındaki karşılıklı rızaya dayalı cinsel hayat hakkında yargıda bulunmaktan vazgeçin. Tarikat ve cemaatlerde, Kuran kurslarında, evlerde ya da sokaklarda, çocuklara ve kadınlara cinsel tacizde bulunup tecavüz eden sapıkları cezalandırın.

Söylemleriniz 21. yüzyıla değil, 12. yüzyıla ait!



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

Istakoz 19 Nisan 2024

Günün Köşe Yazıları