Barış Doster

Suriye sorununu nasıl açıklamalı?

27 Ekim 2018 Cumartesi

Suriye sorununa çözüm bulmak amacıyla, Türkiye’nin ev sahipliğinde Rusya, Almanya ve Fransa’nın katılımıyla gerçekleşecek zirve, bugün İstanbul’da yapılacak. Zirvenin öncelikli gündem maddeleri, ülkenin terör örgütlerinden temizlenmesi, Suriyeli sığınmacıların ülkelerine dönmelerinin sağlanması, yıkılan kentlerin inşası ve yeni anayasa sürecinin hızlandırılması. İran, zirveye davet edilmedi. Tepkisini “İran olmadan Suriye sorunu çözülemez” sözleriyle dillendirdi. Zirveye katılan ülkelerin mevcut politikaları, zirve sonrası olası gelişmeler açısından önemli. Sıralamakta yarar var.
Rusya: Suriye meselesindeki en etkili aktör. Şam’ın davetiyle Suriye’de olması, başından beri destek verdiği rejime, 2015’ten bu yana hava kuvvetleriyle de destek vermesi, üstünlüğünü sorunun tarafı olan ülkelere de, rejim karşıtı güçlere de kabul ettirmesi, Moskova’nın avantajları. Siyasi, askeri ve diplomatik ağırlığı tartışılmaz. Rusya’nın kabul etmediği bir çözüm, olanaksız.
Türkiye: başlangıçta çok hata yaptı. Birkaç yıl önce özellikle, Rusya’yla gerilen ilişkilerin ardından ve Ahmet Davutoğlu’nun görevden ayrılmasından sonra, Moskova’nın üstünlüğünü kabul etti. Astana süreciyle birlikte Rusya ve İran’la birlikte hareket etmeye başladı. Ne var ki önemli noktalarda halen ikircikli davranıyor. Atlantikçi ezberleri bozamıyor. ABD bağımlılığını atamıyor. İki tarafı da idare etmeye çalışıyor. Şam’la doğrudan temas kurmaya yanaşmıyor. Bir yandan doğru tutum alıp Suriye’nin bağımsızlığı, bütünlüğü ve egemenliğini savunurken diğer yandan yanlış tavırla, Suriye’nin içişlerine karıştığı izlenimi uyandıran sözler ediyor.
Fransa: Tarihi, siyasi ve coğrafi olarak yakından ilgilendiği Suriye’de, Atlantik cephesinin ABD’den sonraki en aktif üyesi. “Esad savaşı kazandı, ama barışı kazanamadı” diyerek, askeri açıdan yenilgiyi kabul etti. Suriye’ye ilişkin çözüm masasında önemli bir yer kapmak istiyor. Bu sayede Lübnan’dan Fas’a dek uzun bir hat üzerinde, Akdeniz’e sahildar Müslüman ülkelerdeki etkisini artırmayı, Akdeniz enerji kaynakları üzerinde söz sahibi olmayı amaçlıyor.
Almanya: Her ne kadar Atlantik cephesinin önemli bir ülkesi, AB’nin lideri olsa da pek çok konuda ABD ile arası şeker renk. Irak, Suriye, İran, Ukrayna- Kırım, Rusya’ya yönelik yaptırımlar, Afganistan, NATO bütçesi bu konulardan bazıları. Berlin’in ortak bir Avrupa ordusu için çalışması, “Avrupa’nın güvenliğinde ABD’ye artık güvenmiyoruz” demesi, gerilimin kanıtları. Almanya, aynen Doğu Avrupa’da, Balkanlar’da olduğu gibi, Ortadoğu’da da nüfuzunu artırmaya, göreceli olarak ABD’den bağımsız hareket etmeye çalışıyor. Enerjide dış kaynağa bağımlı bir ülke olarak, enerji tedarikçilerini çeşitlendirmeye çabalıyor. Bu arada hem Fransa’nın hamlelerini kolluyor, hem de yeni pazarlar arıyor.

Atlantik - Avrasya çelişkisinin boyutları
Şüphesiz Suriye meselesinin çözümünde, bugünkü zirveye katılan ülkeler dışında, İran’ın ve ABD’nin tutumu da çok önemli. Çünkü biri, Irak ve Suriye üzerinde etkisi yüksek, önemli bir bölgesel aktör. Başından beri siyasi ve askeri olarak Şam’ı destekliyor. Diğeri, Ortadoğu’yla yakından ilgilenen büyük, emperyalist bir devlet. İlk günden beri rejimi devirmek, ülkeyi bölmek için çullanıyor. Ayrıca, cephe gerisinde Çin’in de Şam rejimini desteklediğini unutmamak gerek. Hem bölgenin enerji kaynaklarının önemli bir müşterisi olması, hem dev ölçekli yatırım ve dış yardım kapasitesi, Çin’in Ortadoğu’daki görünürlüğünü ve nüfuzunu artırıyor.
Kıssadan hisse: Uluslararası ilişkilerde kuraldır: Emperyalist merkezler arasında çelişki esastır. Ortadoğu’daki hiçbir gelişme, emperyalizmin hesapları, çıkarları ve ihtiyaçları dikkate alınmadan açıklanamaz.  



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları


Günün Köşe Yazıları