Avrupa İslamı savunmada

22 Kasım 2015 Pazar

Ben bu satırları yazarken “Avrupa’nın başkenti” Brüksel’de “terör tehdidi”nden metro kapatılmış, kentin maskotu “Atomium”a kilit asılmış, parlamentolar kepenk indirmiş, maçlar iptal edilmiş, asker sokağa inmişti.
“Yaşam” özetle felce uğramış, askıya alınmıştı...
Paris katliamının etkisini, önceki tüm diğer terör saldırılarından farklı kılan bu: Eski Kıta’nın kalbi olan bir metropolde yaşanan ve Batılı yaşam tarzını hedef alan badirenin benzerlerinin tüm büyük Avrupa kentlerinde tekrarlanabilecek nitelikte olması.
“Paris paniğinin” Avrupa’nın dört bir yanında aynı güçle duyulmasının nedeni bu.
Örneğin ben Roma’dayım. Geceleri kent merkezinde görülmemiş biçimde el ayak çekiliyor. Alışveriş yaptığım her zamanki süpermarkette in cin top oynuyor...
Gelecek ay başlayacak Hıristiyanların özel hac yılı, “kutsal yıl” sebebiyle Çizme -geçmişindeki tüm terör tecrübesine rağmen- diken üstünde.
Böyle yaygın biçimde hissedilen “terör korkusu” ve tüm ticareti, günlük yaşamı teslim alan bir “kaos” tehdidi nedeniyle; “Avrupa’da İslam” konusu; şimdiye dek olmadığı denli mercek altında.

Cumhuriyete sadakat ahdı
Paris saldırılarının ilk haftasında Fransa’da Müslümanlar; camilerde, Fransa devletine bağlılık ve “cumhuriyet değerlerine” sadakat teminatı vermeye zorlandı örneğin.
Fransa’daki “Müslüman inancı konseyi” tarafından “cuma”da okutulması önerilen hutbelerde, “Biz Fransa’nın Müslümanları, bu ulusun parçasıyız ve ulusun geri kalanıyla dayanışma içinde olan Fransa’nın tam yurttaşlarıyız. Biz Fransa’nın Müslümanları, hepimizi birleştiren cumhuriyet sözleşmesine ve cumhuriyetin değerlerine tam bağlılığımızı ifade eder, merhametli, şefkatli Tanrı’nın Fransa’yı korumasını, kutsamasını niyaz ederiz. Biz Fransa’nın Müslümanları; vatanımız Fransa için barış, güvenlik ve refah isteriz” deniyor.
İtalya’nın Müslümanları da, benzer şekilde “IŞİD terörüne tepkilerini” ve “dinci terör karşısındaki dayanışmalarını”, iki büyük kentte, başkent Roma ve Milano’da dün Çizme’nin İslam örgütlerince düzenlenen büyük yürüyüşlerle dile getirdiler.
“Benim adıma asla/Not in my name” logosuyla düzenlenen ve ülkenin önde gelen bir dizi sol politikacıları, sendikacıları ve entelektüelleri ile beraber diyalog yanlısı Hıristiyan cemiyetlerinin de katıldığı yürüyüşlerde Müslüman azınlığın “IŞİD demek olmadığı” kanıtlanmaya çalışılıyor.

Mesele masumiyet değil ‘uyum’
Öyle veya böyle gelinen noktada “Avrupa’nın Müslümanları” “savunmaya” zorlanıyor. Alınlarına yapışan “potansiyel terörist” yaftasından kurtulmak için “İslamın bir terör dini olmadığını” kanıtlamaya mecbur tutuluyorlar. Terörün failleri ötesinde bir azınlığın böyle toptancı şekilde damgalanması ve “masumiyetini” ispata zorlanması, İslam konusundaki sosyolojik, teolojik tartışmaların yanında çok boyutlu bir “demokrasi tartışması” açıyor.
İtalya’nın vicdanı sayılan yazarlardan Claudio Magris ülkenin en yüksek tirajlı gazetesi “Corriere della Sera” da örneğin dün kaleme aldığı bir yazıda bu konuyu irdeliyor ve kısaca, “Bu şekilde masumiyeti göstermek zorunda bırakılmak, liberal Batı demokrasilerindeki her türlü prensibe aykırıdır” diyordu...
Ardından Magris şöyle devam ediyordu: “Bunun bir İtalyanın illa ki de mafya ile bağlantılı olmadığını kanıtlamak zorunda bırakılmasından hiç farkı yok. Müslümanlardan istenense bu. Sorun bugün IŞİD karşıtı bir gösteride boy göstermek meselesi değil. Sorun yaşanılan bu ülkenin değerlerine uyum sağlama meselesi. Kadın erkek eşitliğine örneğin uyum sağlama konusu. Veya bizim (laik!) yasalarımıza, geleneklerimize saygı meselesi...”
Her zamanki gibi hedefi tam on ikiden vurmuş Magris.
Avrupa’nın Müslüman azınlıkları, hangi açıdan bakarsanız bakın; acınır durumda!  



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

Sevgiliye Mektuplar 24 Mart 2024

Günün Köşe Yazıları