Piketty’nin Ettiği!

12 Mayıs 2014 Pazartesi

Ekonomi bilimi, 2008’de başlayan ve bir türlü sona ermeyen ekonomik krizin nedenlerini açıklayamıyor ve bunalımdan çıkış için çözüm üretemiyordu. Fransız iktisatçısı Thomas Piketty’nin, 21. Yüzyılda Kapital adlı yapıtı, bu açığı kapatacak özellikler taşıyor ve bu nedenle de yoğun tartışmalara yol açıyor; Marx’ın Das Kapital’i ile karşılaştırılıyor.

***

Çalışmanın önemli özellikleri şöyle özetlenebilir.
Piketty’ye göre, bir ülkede sermayenin getiri oranı, ekonominin büyüme oranından daha fazla ise bunun kaçınılmaz sonucu, servetin belli ellerde toplanması ve gelir eşitsizliğinin daha da artmasıdır. Örneğin bir ülkenin ekonomisi yılda yüzde 3-4 dolayında büyürken sermayenin getirisi bunun üzerinde giderek birkaç katıysa ve bu durum yıllarca devam ederse, sermaye sahiplerinin çocuklarına miras kalan servet, her zaman kol ve beyin emeğiyle kazanılan servetten daha fazla olacaktır. Sonuçta servete servet katan, gelir ve servet eşitsizliklerini daha da derinleştiren, ancak büyüme oranı düşük ya da 2008 sonrasında yaşandığı gibi hastalıktan çıkamayan bir kapitalizm ortaya çıkıyor. Bu durum sürdürülemez.
Piketty, bu savlarını, neredeyse kapitalizmin başlangıcından bu yana bir dizi gelişmiş ülkenin servet ve gelir istatistiklerinin karşılaştırmalı incelemesine ve bunların değişiminde görülen benzerliğe dayandırıyor. Yapıtın gücü de buradan kaynaklanıyor.
İstatistiklerin kanıtladığı, kapitalizmin ilk yıllarında, sermayenin yarattığı servet ile emeğin geliri arasındaki uçurumun, yoksulluk ve çocuk işçiliği olarak, romanlara da yansıyan büyüklüğüdür. Bu aşırı eşitsizlik, 20. yüzyılda, tersine dönüyor. Yaşanan iki büyük savaştan, özellikle de II. Dünya Savaşı’ndan sonra, hızlı büyümenin, demokratikleşmenin; işçi sendikalarının güçlenmesinin; ekonomik ve sosyal hakların alanının hızla genişlemesinin ve siyasette sol seçeneklerin oluşmasının doğrudan ve dolaylı katkılarıyla, bir süre, eşitsizlikler azalıyor.
Sonrasında, özellikle küreselleşmeyle birlikte, sendikaların gücünün zayıflaması; teknolojik yeniliklerin işgücünün niteliğini geliştirmede yetersiz kalması; doğrudan vergilerin azaltılması ve kurumsal piyasa denetimlerinin yetersizliği gelir eşitsizliklerini büyütüyor. Ek olarak, serbest piyasanın yanlışlarını yine kendisinin düzelteceği beklentilerinin boşa çıkması; sermayenin sınır tanımaz, ahlak tanımaz bir anlayışla işleyen tekelci yapılarının güçlenmesi, rant avcılığının artması, dünyadaki gelir eşitsizliğini ve buna bağlı olarak aşırı yoksulluğu, yeniden kapitalizmin doğuş günlerindekine benzer bir duruma getirmiş bulunuyor.
Eşitsizliğin bu ölçüde büyümesi, sürdürülebilir bir ekonomik büyümeyi sağlamıyor. Tersine 2008 sonrasında yaşandığı gibi ekonomik durağanlık kalıcılık kazanıyor. Bu kadar da değil, servetin belli ellerde aşırı bir yoğunlukla toplanması, geçtik sosyal adaleti, temel insan haklarına dayanan demokrasi ile bile bağdaşmaz.

***

Piketty’nin çözüm önerisine geçmeden iki noktanın altı çizilmelidir.
Birincisi, ekonomi ders kitaplarına, onca kez yanlışlığının kanıtlanmasına karşın bir türlü vazgeçilmeyen ve gençlere ezberletilen şöyle bir görüş yerleştirilmiştir: Bir ülkede kapitalizm geliştikçe, ilk aşamalarında yaşanan yoksulluk kalmayacak, toplumdaki gelir eşitsizlikleri azalacaktır. Piketty, öncelikle bir görüşün yanlış olduğunu son yılların istatistikleriyle bir kez daha kanıtlıyor.
İkincisi, Marx, üretim, emek ve sermaye ilişkileri ve bunların iç devingenliklerinden giderek kapitalizmin kendi sonunu getireceği sonucuna varıyordu. Piketty, çözümlemelerini yalnızca servet ve gelir kategorilerinin tarihsel eğilimlerine dayandırıyor. Körü körüne savunucularının korkmasına hiç gerek yok, Piketty, kapitalizmin kendini yok edeceğini değil, onarılabileceğini öne sürüyor.

***

Piketty’nin kapitalizmin kurtuluşu için önerdiği ilaç, köklü ve yüksek oranlı vergilendirmedir. Yeni Kapital’in yazarı, servetlere ve yüksek gelirlere, el koyma ya da müsadere biçiminde doğrudan vergiler salınmasını ve sonrasında da gelire göre artan oranlı vergileme yoluna gidilmesini öneriyor.
Ancak, Fransız Sosyalist Partisi’ne danışmanlık da yapan Piketty, değil sağcı, merkez sol ya da sosyal demokrat politikalarla bile bu sonucun alınmasının çok da kolay olamayacağını vurguluyor. Giderek, kendi önerisini, gerçekleşmesi güç bir düş ya da ütopya olarak görüyor. Oysa servet vergisiyle ulusal gelirin daha büyük bir bölümüne el konulabileceğini, böylece ülkelerin ağır borç ve faiz yükünden kurtulacağını; daha da önemlisi, hükümetlerin bu geliri eğitim, başta olmak üzere toplumsal hizmetlerin gelişmesinde kullanabileceklerini öngörüyor. Sonuçta, gelir dağılımının daha eşitlikçi bir yapıya kavuşacağını ve artan ekonomik büyüme oranıyla kapitalizmin varlığını sürdürebileceğini belirtiyor.

***

Piketty önerilerinden çıkarılabilecek çok ders var. Gelecek hafta değinileceği gibi, ders alması gereken ülkelerden biri de Türkiye’dir!



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

Yerelde yeşermeli 25 Mart 2019

Günün Köşe Yazıları