Meriç Velidedeoğlu

‘A’dan ‘Z’ye Şiddet Uygulamak

06 Haziran 2014 Cuma

“13 Mayıs” günü, “Soma”daki kömür madeninde çalışan “301” emekçimizi kaybettiğimizde, “TC Hükümeti”nin başı “R.T. Erdoğan”, dingin (sakin) bir sesle ve görünümle, “Bu işin fıtratında var!” yani “Olacak böyle şeyler!” demişti, “20” yıl önceki “Fransa Cumhurbaşkanı ‘Mitterand’ı anımsatırcasına.
Bir Afrika ülkesi olan “Ruanda”da başlayan iç savaş katliama dönüşünce, “Fransa”nın bu eski sömürgesinde “yaşananlar” için “Mitterand” -“Afrika’nın fıtratında var!” der gibi- “Afrika’da olağan şeyler!” demişti.
“Erdoğan” bu mayıs ayının sonunda da yine bir konuşma yaptı, “Gezi Direnişi”nin birinci yılının Taksim’de anılmasına izin verilmeyeceğini, buna kalkışanlar olursa, özel “Çevik Kuvvet Polisi”nin “gereken”i “A’dan Z’ye” en sıkı biçimde yapacağını “TV”lerde kıpkırmızı olmuş bir yüzle, “kin” dolu bir bakışla ve taşkın bir “nefret” içeren bir sesle haykırdı...
Ne ki “polis”i öne çıkarınca, yine, “Ruanda”da olup-bitenlerde büyük payı olan kamusal (resmi) “İnterehamwe” adı verilen “Özel Milis Kuvvetleri” de kuşkusuz anımsanacaktı.
Öte yanda, “polis”in kendi yurttaşlarına karşı uyguladığı “şiddet”in, “acımasız”lığın -bir bakıma- kendilerini “insanlık”tan uzaklaştıran boyutlara varmasında, “Erdoğan”ın onları desteklerken kendinden geçercesine sergilediği tutumun “etkisi” olduğu da kolay kolay yadsınamaz; öyle değil mi?
Ayrıca, “dış kaynaklar” da Türkiye’de olan-biteni görüyor; uluslararası kuruluşlar polis örgütüne, polise ağır eleştiriler içeren, “uyaran” raporlar yayınlıyorlar; “Kalabalık grupların dağıtılması için kullanılması gereken ‘biber gazı’nın, protestoculara karşı ‘ölümcül silahlar’a dönüştüğünü” belirtiyorlar.
Açıkça Türkiye’de “polis”in, protestocuları “dağıtmak”, “uyarmak” yerine “öldürmeyi” seçtiğini, üstelik sayılar vererek ortaya koyuyorlar. (FIDH raporu).
Böylece duydukları tedirginliği açıklayarak, Türkiye’deki “yönetim”in yani “Erdoğan”ın da kaygılanması gerektiğini vurguluyorlarsa -Recep Tayyip diliyle- “avuçlarını yalarlar.”
Çünkü “Erdoğan”da “kaygılanma” bir yana, her “saldırı seferi”nden sonra -ölüm de olsa- “polis”i “destan yarattıklarını” söyleyip ödüllendiriyor; gelecek saldırı için kışkırtıp hazırlıyor... Şimdi bir de “açık çek” veriyor, “A”dan “Z”ye diyerek.
Ayrıca bu özel polisler yetmezmiş gibi; “Gezi Direnişi”nin anılmasını engellemek için, özel “Sivil Polis”ler de türetilmiş; bunlar öncekiler gibi tek tek değil de, gruplar oluşturarak halkın arasına katılıyorlar; yer yer de “polis” arkadaşlarından “üç-beş”inin bir “genc”i, tokat yumruk yere yatırmalarını, tekmelemelerini, ya kollarını kavuşturup ya da bir sigara tellendirerek “keyif”le izliyorlar.
Bunların sırt çantaları var; bu çantalarına sığmayıp, bir bölümü açıkta kalan -dışardan getirtilmiş, “ithal malı”- özel “cop”ları ya da “sopa”larıyla da dikkat çekiyorlardı ve yine, “Ruanda”nın “özel milisleri”nin “sopa”ları olan, “Çin” ve “Fransa”dan getirtilen sırtlarındaki özel “balta”larını anımsatırcasına...
Değerli dostlar, bu “Çevik Kuvvet Polisi” ve “Sivil Polis”ler dışında anımsayacağınız gibi bir de “Koruma”lar var; sivil giyiniyorlar ama onlar da “polis”, en ünlüleri “Başbakanlık Koruma Amirliği” polisleri; bunlar yalnızca “Erdoğan”ı değil ailesini de koruyorlar; eşi “Emine Hanım”ı, kızı “Sümeyye”yi, oğlu “Bilal”i vö’leri. “17 Aralık”taki, “Yolsuzluk ve Rüşvet Operasyonu” ile artık iyice tanınan “Bilal Erdoğan”ı Süleymaniye’de gören üniversite öğrencisi bir “genç”, -kendisini tutamamışoğul “Bilal”e, “301 madencinin hesabı sorulacak!” diye seslenince “koruma”lar, bir kahvede oturan genci, anında “tehdit” edip “karakol”a götürmüşler; üç saat “gözaltı”nda kalmış...
Ayrıca bu “genc”e, o bölgedeki küçük çaplı alışveriş yerlerinde çalışanlardan “biri” de “çatalla hücum edip küfür” etmiş. (Cumhuriyet, 30.05.2014)
Belki, üniversite öğrencisine bu saldırı -“gözaltı”ndan- daha çok dokunmuştur; çünkü görünüşe göre, “saldırgan” da çalışan, emeğiyle geçimini sağlayan halktan biri, tıpkı “genc”in haklarını koruduğu “301” şehit madenci emekçimiz gibi...
Bu olayın yaşandığı gün, henüz daha sürmekte olan, “İstanbul Tiyatro Festivali”nde “Norveçli” ünlü tiyatro yazarı “H. Ibsen”in “1892”de yazdığı “Bir Halk Düşmanı” adlı oyunu sahneleniyordu.
İzleyenlerin ya da oyunu okuyanların bildiği gibi, “Ibsen”in bu yapıtında; “halk”ın “hak”larını çiğneyip “sömüren”lere karşı, onların hakkını arayanın -yazarın diliyle- “ülkenin bu kurtlarınca” yönlendirilen “toplum” tarafından nasıl “halk düşmanı” ilan edildiği anlatılır. (E. Çamurdan, Cumhuriyet, 31 Mayıs)
“132” yıl sonra bir kahvede arkadaşlarıyla birlikte oturan bin “genc”in başına gelen de tıpkı böyle... Kuşkusuz tam bir “Ulûlemr” saydığı “Erdoğan”ın “kul”u yalnızca bu “saldırgan” değil; “Ibsen”in yapıtında tüm “ihaleler”i ve “yönetimler”i elde edenleri adlandırdığı “üstü örtülü bağlantılar yumağı”, “Erdoğan”ın avucundadır, dahası bu yumağın üstü örtülü bile “değildir” ve bu durumu göre göre “kul” olmayı kabul edenlerden oluşan koca bir “ümmet”i vardır...
Evet, bugün “böyle”yse de, “yarın” böyle olmayacağı üstelik “bugün”den belirmeye başladı bile...  



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

Erasmus 19 Mart 2021
‘12 Mart 1921’ 12 Mart 2021
‘Manifesto!’ 5 Mart 2021

Günün Köşe Yazıları