Aslı Aydıntaşbaş

Kaçış

17 Aralık 2017 Pazar

Farkında mısınız, çevremizde kaçıp gitmek isteyenlerin sayısı her geçen gün artıyor.
Söz ettiğim, bavulları toplamak, internet hattını kapattırmak, doğalgaz aboneliğini iptal ettirip başka diyarlara göç etmek değil... Memleketi terk eylemek ya da Antalya’ya, Bodrum’a veyahut kıyı şeridinde daha insanca yaşanan bir yerlere taşınıp daha insanca yaşama özlemi de değil. (Gerçi bunu yapanların sayısı da her geçen gün artıyor.)
Söz ettiğim, durduğun yerde, yaşadığın evde, aynı günlük rutinin içindeyken uzaklaşma hissi. Memlekette yaşananlardan bunalıp, bezip, ruhen kaçmaya çalışmak.
Şöyle anlatsam belki daha tanıdık gelir: Son dönemde çevrenizdeki insanlardan sık sık “Artık haber izlemiyorum”, “Gazete almıyoruz valla”, “Amaaan takip etmiyorum” cümlelerini duyar hale geldiniz mi? Ben de sık sık duyuyorum. İnsanlarda hiçbir şeyin değişmeyeceği, düzelmeyeceği hissi yerleşmeye başladı.
Bu yılgınlığın doğal sonucu olarak da birçoğumuz siyasetin karanlığından sıyrılıp güvenli limanlara sığınmak istiyor. Sanata, estetiğe, seyahate kafayı takıyor ve gücünün yettiği ölçüde kaliteli bir yaşam kurmaya çalışıyor. Sansürlü ve taraflı olduğunu bildiği o katlanılmaz televizyon haberlerini kapatıp internetin başında ucuz tatil bileti bakıyor. Yunanistan’a, Fransa’ya, İtalya’ya gezi planlıyor. Hobi ediniyor, resme merak salıyor. Akrabaları ve aileyi, güzel yemeği, sporu, sinemayı koyuyor yaşamın merkezine.
“Madem koşullar değişmiyor, bari hayatı daha keyifli kılmanın yollarını bulayım” diyor orta sınıf Türkiye vatandaşı.
Son derece anlaşılabilir bir kaçış bu. Böyle bir ortamda başını kuma gömmek, biraz da keyfine bakmak istediği için kimseye kızmayın.
Benzer bir süreç 12 Eylül sonrasında yaşanmadı mı?
“Hayat tarzı” lafının 1980’li yıllarda dilimize girmesi tesadüf değil. 80’li yıllar, apolitik bir orta sınıfın doğuş süreciydi. 1980 darbesi geldiğinde, Türkiye’de nüfusun (44 milyon) neredeyse yüzde 10’u sendikalı, yüzde 20’si ise şu ya da bu biçimde “örgütlüydü” (1980’de sendika, siyasi parti ve dernek üye sayısı toplamı 8 milyon). 12 Eylül darbesiyle her şey durdu. Sendikalar, partiler, gazeteler, dernekler kapandı. Yerine zindan ve soruşturmalar geldi. Devlet, iç düşman avına çıkmışken sıradan vatandaş için siyaset yapmak büyük bir risk haline geldi. İnsanlar da futbola, magazine, seyahate döndüler. AVM’ler açıldı, binalar yükseldi. Aşk romanları ve arabesk geldi. 90’lar Türkiye’sine geldiğimizde gazeteler artık seyahat ve yaşam ekleri veriyor, köşe yazarları, kitaptan, şaraptan, aşktan söz ediyordu.
Şimdi gelelim 2017 Türkiye’sine. Türkiye artık 1980’lerin ülkesi değil. Dünyayla daha entegre, daha müreffeh, daha aydın. Ancak içeride kapkaranlık bir dönem yaşanıyor. Vatandaş olan bitenin farkında ama kafasını kaldırmak, kendini riske atmak istemiyor. Duruma göre pozisyon alıyor. Kendine güvenli bir liman arıyor. Alışverişe gidiyor, sanata, spora, yemeğe vakit ayırıyor, siyaseti hayatından çıkartıyor. Haberi de, o haberin propagandasını da takip etmek istemiyor. İklimi iyi okuyor, havanın puslu olduğunu görüyor. Televizyon dizisine, evine, ailesine dönüyor.
Yeniden özgürlük ortamı gelene kadar çıkmamak üzere kendi kozasına çekiliyor.
Şimdi söyleyin bakalım, buna kızabilir misiniz?



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

Yaklaşan facia 6 Eylül 2018
Bu mu devlet aklı? 26 Ağustos 2018

Günün Köşe Yazıları