‘İki Mesele Var’

09 Temmuz 2014 Çarşamba

Bölgedeki sınırları tanımadığını açıklayan bir İslam Devleti ve halifelik iddiasıyla karşı karşıyayız. Bu İslam Devleti’ni kuran, liderini halife olarak ilan eden IŞİD adlı hareket, kanlı eylemlerini sosyal medyada sergileyerek şok etkisi yaratıyor, bu yolla taraftar topluyor. Amerika’dan Avrupa’ya, Rusya’dan Uzakdoğu’ya, birçok ülkeden ihmal edilemeyecek sayıda genç bu örgüte katıldı, katılmaya devam ediyor. Bu örgüt, kendi İslam anlayışına uymayanlara karşı acımasız bir şiddet uyguluyor. Halife dünyanın her yerindeki Müslümanlara İD’yi tanımaya, halifenin iradesini kabul etmeye, uğrunda ölümüne savaşmaya çağırıyor.
Şimdi, malum fıkradaki gibi karşımızda iki “mesele” var. Ancak fıkrada meselelerden biri en kötü sonuca açılırken öbürü, “şimdi iki mesele var” diyerek devam ediyordu. Bizim durumumuzda, ne yazık ki meselelerin ikisinin de sonucu, aynı kapıya çıkıyor.
Birincisi: Ya kurulan “İslam Devleti”, elindeki maddi olanaklara, kadrolara, yerel Sünni iktidar ilişkilerine dayanarak yönetmeye, kalıcılık kazanmaya başlarsa...
Bu durumda, dünyanın çeşitli yerlerinden gelmiş, bu devletin oluşmasına katkıda bulunmuş, deneyimli ama öznellikleri, savaşın aşırı şiddeti, vahşeti normalleştiren ortamında yeniden şekillenmiş savaşçılar, benzer bir yapıyı kurmak ve İD’ye katmak için çalışmak üzere geldikleri ülkelere döner, o ülkenin yerleşik meşruiyet kurallarını, toplumsal mutabakatlarını, sınırlarını hiçe sayarak bildikleri yöntemlerle örgütlenmeye, çalışmaya, savaşmaya başlarlar. Bu savaşçılar, hem bu yeni devletten destek alırlar hem de bu yeni devlet dünyanın çeşitli yerlerinden gelen militanlar için, cihat savaşını kendi ülkelerine taşımalarına olanak sağlayacak eğitimi alacakları, kaynaklara ulaşacakları bir çekim merkezi olur.
İkincisi: Ya IŞİD ve halifeliği, İslam Devleti’ni konsolide etmeye çabalarken yerel sınıf yapılarının iktidar ilişkilerini, bölge jeopolitiğinin gerçeklerine çarparak dağılmaya başlarsa. Ya bu sınıf ve iktidar yapıları uluslararası güçlerden de destek alarak halkın, katı şeriat rejimine tepkisine de dayanarak bu yeni devleti kuran kadroları tasfiye etmeye, uyum sağlamaya hazır olanları de asimile etmeye başlayarak İD’yi teslim alırsa.
Bu ikinci durumda, İD ilk kurulurken militanlarda oluşan beklentiler boşa çıkmaya başlar. Hayal kırıklığı, ihanete uğramışlık duygusu hâkim olur. Bu sırada halife de bir suikasta kurban gitmişse ya da asimilasyon sürecine katıldıysa, yeterince güçlü ve “meşru” bir intikam duygusu da bu denkleme katılır. Militanlar hem bu duyguyla, hem hayatta kalabilmek hem de savaşa yeniden başlayabilmek için etrafa saçılmaya, ülkelerine geri dönmeye başlarlar.

İkisi de aynı kapıya çıkıyor
Türkiye açısından her iki “mesele”nin sonucu da aynı kapıya çıkıyor. Türkiye, “stratejik derinlik” (ironiye bakar mısınız) olarak sunulan özelliklerinden (coğrafi yakınlık, tarihsel, kültürel miras, son halifenin ülkesi vb...), daha şimdiden bu militanlara verdiği destekle, çalışma altyapısı sunmuş olmaktan dolayı, her iki durumda da geri dönen militanların ilk hedeflerinden biri olacaktır.
Bu olasılık eğer gerçekleşirse Türkiye’nin siyasi ortamında bugüne kadar yaşanmamış dinamiklere yol açar. AKP döneminde başlayan rejim değişikliği, kadrolaşma ve muhalefet partilerinin de katılımıyla şekillenmekte olan “siyaset rejimi”, daha şimdiden bu dinamiklerin tepki verme olanaklarını son derecede zayıflattı; muhalefetin cumhurbaşkanı adayının özellikleri, Kürt hareketinin ikinci turda büyük olasılıkla AKP’yi destekleyecek olması da zayıflatmaya devam edeceğini gösteriyor.
Son yıllarda, özellikle Suriye iç savaşı ile güçlenen bu olasılık, sol, “sosyal demokrat”, cumhuriyetçi ve sosyalist kesimde önemsenmiyor. Sınıfların, kitlelerin nasılsa salt ekonomik (“maddi”) çıkarlar temelinde birleşebileceği varsayılıyor, “ideolojinin maddiliği”, ekonomik çıkarların “ideoloji”/ dil içinde temsil edilerek algılandığı gerçeği unutuluyor, dolayısıyla hiçbir hazırlık yapılamıyor. Erdoğan devlet başkanı olursa başlayacak süreçte sol, bu haliyle varlığını sürdüremeyeceğini göremiyor. Uykuda gezer gibi bir felakete doğru yürümeye devam ediyoruz.  



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları


Günün Köşe Yazıları