Hak arama çığlığı

Hak arama çığlığı

07.11.2024 04:00
Güncellenme:
Takip Et:

Uzun zamandır yitirdiğimi sandığım, belki de unuttuğum tiyatro coşkusunu İstanbul Tiyatro Festivali’nde izlediğim iki oyun, bana geri kazandırdı. İlki Fransa’dan gelen Comedie Française’in “Hekabe, Hekabe Değil” adlı oyunu; diğeri Tiyatro Circa’nın sunduğu “Nora-Bir Bebek Evi”. İkisini hangi başlık altında sizlerle paylaşabilirim diye çok düşünmeme gerek kalmadı. İster 2700 yıl öncesinden, ister 19. yüzyıldan seslensin sanki bugün burası için yazılmıştı ikisi de. Burası Türkiye! 

ADALET ARAYIŞI

Günümüzün en heyecan veren yönetmenlerinden Tiago Rodrigues (Portekizli ama birçok ülkede çalışıyor ve Avignon Festivali’nin direktörü) Euripides’in “Hekabe” trajedisini kullanarak yeni bir eser yazmış, kurgulamış. Antik trajediyle günümüzün bir annesinin adalet arayışını iç içe yoğurmuş.

Bir tiyatroda “Hekabe” oyununun okuma provasındayız. Hekabe’yi oynayan Nadya dışında, korodaki herkes birkaç rol birden üstlenmiş. Malum, klasik trajedide, Hekabe, savaşta her şeyini yitirmiş, köle olmuştur ama dost bildiklerine, güvendiğine emanet ettiği oğlunun öldürülmesi karşısında isyan eder ve oğlunun intikamını almak için yanıp tutuşur. Prova ilerledikçe Nadya’nın tedirginliği, endişesi, sabırsızlığı, giderek öfkesi, isyanı artacak. Çünkü... Çünkü Nadya da adalet aramaktadır: Otist oğlunu teslim ettiği devlet kurumunda çocuklara kötü davranıldığını, şiddet uygulandığını öğrenmiştir. Oyun ilerledikçe Hekabe’nın Kral Agamemnon’a yalvarışı, Nadya’nın devlete karşı açtığı davada savcıya seslenişine dönüşür. Hekaba tanrılara karşı gelmişti, Nadya devlete karşı. Yani iktidara karşı! 

KİŞİSEL OLAN POLİTİKTİR

Aynen böyle: Kişisel olan da politiktir. Çünkü Hekabe döneminde de (Hadi o gün savaş vardı) ama bugün de bu yapılanlar insanlığa karşı suçtur! Her iki kadın da bu iki anne de buna karşı isyandadır. Şimdi burada olduğu gibi! 

Rodrigues’in en büyük başarısı, özenle, dikkatle, çok incelikli bir metin ve çok katmanlı bir oyun yaratması. Hayal gücünü de kullanarak hayatın gerçeğiyle tiyatronun gerçeği arasında gidip gelirken ikisinin birbirinden ayrılmadığını, aksine birbirini tamamladığını bize yaşatıyor. Oyunun başlarında trajedinin en acı anlarında bile bizi gülümsetirken, kimi değinmeler çağrışımlarla bizi eğlendirirken giderek boğazımıza düğümlenen koca bir yumru oluşturuyor. Yoğun bakımda öldürülen bebekler için, vakıflarda taciz, tecavüz edilen çocuklar için haykırmak istiyorum!

Başta Hekabe/Nadia’yı oynayan Elsa Lepoivre olmak üzere tüm oyuncuların antik trajediyle günümüz gerçekleri arasındaki geçişleri, değişimleri, birbirleriyle ilişkileri olağanüstüydü. Rui Monteiro (ışık) ve Pedro Costa’nın (müzik ve ses düzeni); oyunun hiç düşmeyen temposu, ritmi, soluğumuzu tutmamıza yol açıyordu. 

İşte hayatımıza dokunan tiyatro böyle bir şeydir diyordum. Zamansızdır. Her daim her anı sorgulamamıza yol açar diyordum. Teşekkürler İKSV! 

NORA YA DA KADIN OLMAK

“Nora-Bir Bebek Evi”, yeni kurulan Tiyatro Circa’nın ilk prodüksiyonu. Tiyatronun kurucusu Tuğçe Altuğ, önceliği kadın hikâyelerine vermek istediklerini açıklamıştı. Her gün bir ya da iki kadının erkekler tarafından öldürüldüğü, kadınların şiddet gördüğü, sömürüldüğü ülkemizde çok yerinde bir istek!

“Nora-Bir Bebek Evi”

Öyleyse ilk oyun için kadın ve erkek rollerini sorgulayan, Henrik Ibsen’in bu hiç eskimeyen kült eserinden daha isabetli bir seçim olamazdı. Oyun, prömiyerini İstanbul Tiyatro Festivali’nde yaptı. İzledim ve bugüne dek yurtiçinde ve yurtdışında defalarca izlediğim halde bu prodüksiyondan çok etkilendim. Nedenini açıklayayım: 

Bu projede hem oyunu sahneye genç yönetmen Selin Şenköken’in hem de Tuğçe Altuğ’un imzası var. (Şenköken’den daha önce oyun değil, sadece çok yönlü muhteşem sanatçı Ali Arif Ersen üzerine çektiği belgeseli izlemiştim) Nora’yı en yalın, en net, en açık seçik biçimde ve başarılı bir dramaturji çalışmasıyla ele almış. Önce babasının cici kızı, sonra kocasının cici karısı olan Nora’yı cıvıl cıcıl hareketli, yerinde duramaz ama uysal bir kadın, sonra giderek sorgulayan, hem kendi kişiliğini hem de tüm ilişkilerini sorgulayan bir kadın olarak adeta bomboş bir sahnede bize sunuyor. Zaman yok. Mekân yok. Bu da güncelliği ve evrenselliği yoğunlaştırıyor. 

SİMGESEL IŞIKLAR

Nora rolünde Tuğçe Altuğ bu yukarıda belirttiğim sorgulamayı ve değişimi adım adım incelikle bize hissettiriyor. Ataerkil düzenin üzerindeki baskıyı anbean siz de yaşarmış gibi oluyorsunuz. O bomboş sahnede iki iskemle ve tepeden aşağıya sarkan simgesel ışıklar var. O ışıkları birbirine bağlarken, ortadan kaldırırken, düğümleri atarken, çözerken, oyuncu bir duygudan diğerine, bir gerilimden ötekine geçerken özgürlüğe kanat çırpma, kendisi olma çabasını da yansıtıyor. Arkadaşı Kristin’de Özlem Öçalmaz ve kocası rolünde Deniz Celiloğlu özellikle ikili ilişkilerde çok başarılılar. İki kadın oyuncu da rollerini içselleştirmişler. Madison Willing’in müziği bu dört dörtlük prodüksiyonu taçlandırıyor. Emeği geçen herkesi kutluyorum.

Yazarın Son Yazıları

Aşkla ölüm arası

O kadar güzeldi ki tadı damağımda kalmıştı.

Devamını Oku
07.12.2025
Yok etmek/Yaratıcılık

Bir yanımda yaratıcılık, bir yanımda yok edicilik. İkisi de çekiştirip duruyor iki kolumdan.

Devamını Oku
04.12.2025
Tiyatro hazinemize yolculuk...

Duvardaki dev afişten fırlayıp kucaklaşacakmışız gibi bana bakan genç kadın, Suna Pekuysal.

Devamını Oku
30.11.2025
Hukuk bitti

Dünkü gazetemizde, “Korkma Biz Kadınız!” başlığını görmek çok hoşuma gitti.

Devamını Oku
27.11.2025
Çocuklar için...

Çocuklarımız için neler neler yapmayız ki...

Devamını Oku
23.11.2025
Grup Yorum’dan mektup var

Ülkemin hapishaneler coğrafyasından sık sık mektup gelir.

Devamını Oku
20.11.2025
BACH, Diyarbakır'da...

Neredeyse 30 yıldır Hakan Erdoğan Prodüksiyon “Bach İstanbul’da” başlığıyla klasik müzik konserleri düzenler.

Devamını Oku
16.11.2025
Oktay Ekinci kitabı

Oktay Ekinci... Bu isim Cumhuriyet okurlarının hiç ama hiç yabancısı değil.

Devamını Oku
13.11.2025
Paris’ten Diyarbakır’a

Paris ve sonbahar.

Devamını Oku
09.11.2025
Her daim muhalif

“Ve sonunda Joan Baez hastalığı yendi, sağlığına kavuştu!”

Devamını Oku
06.11.2025
Susmak onaylamaktır

“Hava kurşun gibi ağır/ Bağır bağır bağırıyorum/ Koşun. Kurşun eritmeye çağırıyorum...”

Devamını Oku
02.11.2025
Küllerden doğan ışık

Cumhuriyetin 102. yıldönümünü dün kutladık.

Devamını Oku
30.10.2025
Bodrum Cup: Kuşaktan kuşağa ileri!

Ege’nin ortasında bir sabah...

Devamını Oku
26.10.2025
Tiyatro sorgulamaktır

Daha 29. Uluslararası İstanbul Festivali başlamamıştı.

Devamını Oku
23.10.2025
Filler ve Karıncalar

Prag Tiyatro Festivali’nden ayağımın tozuyla dönüp tüm gördüklerimi sizinle paylaşmaya hazırlanıyordum ki sevgili arkadaşım Genco Erkal’ın sesi kulağımın dibinde bitiverdi: “Çekya’yı bırak önce Cihangir’e bak!”

Devamını Oku
19.10.2025
Prag’dan sevgiler

Sevgili okurlar Prag’dayım.

Devamını Oku
16.10.2025
Jandarmalı-jandarmasız günler

Sabah 6.30’da kapı tekmeleniyor. Jandarma içeri dalıyor.

Devamını Oku
12.10.2025
Tiyatro ve siyaset

Bu yazının başlığı “Afife Jale Ödül Töreni’nin düşündürdükleri” olacaktı.

Devamını Oku
09.10.2025
Celladına âşık olmak...

Olmayan suçlar... Yazılmayan iddianameler... Yazılıp uygulanmayan kararlar... Ve hukuk ile guguk arasında yaşamaya devam çabası... Tamam yakınmayı bırakıp sadede geliyorum.

Devamını Oku
05.10.2025
Travmalarla yaşamak...

Nasıl yaşamak bu! Kâh gökyüzünde kanat çırpıyoruz kâh en dipsiz kuyuların derinliğinde kayboluyoruz.

Devamını Oku
02.10.2025
Yaşar Kemal’e adanan bayram

26 Eylül’de Ankara’da 93. Dil Bayramı’nı kutladık. Dil Derneği ve Çankaya Belediyesi’nin ortaklaşa etkinliği Yaşar Kemal’e adanmıştı.

Devamını Oku
28.09.2025
Ellerinde Toprak

“Sömürü bir bütündür. Bütün insan değerlerinin sömürülmesiyle, doğa değerlerinin hoyratça sömürülmesi bir arada gidiyor. Türkiye toprakları yıkıma uğratılıyor, hopur ediliyor. Biz Türkiye üstünde mirasyedileriz. Yıkımımızdan Türkiye’nin hiçbir insanı ve doğa değeri kurtulamıyor.”

Devamını Oku
25.09.2025
‘Üç Ayaklı Kedi’ İstanbul’da

İstanbul dolu dizgin.

Devamını Oku
21.09.2025
Nice yıllara Hrant Dink

15 Eylül, arkadaşımız, yoldaşımız, omuzdaşımız, ülkemin en aydın, en dürüst, en yararlı, en barışçı insanlarından Hrant Dink’in yaş günüydü.

Devamını Oku
18.09.2025
Düşme var düşüş var

Bundan önceki yazım şöyle bitiyordu: “Yeryüzü muhteşemdi. Türkiye’nin asla uygarlıktan, yaratıcılıktan, aydınlıktan ve gelecekten vazgeçmeyeceğine dair umutlarımız tazeleniyordu.”

Devamını Oku
07.09.2025
Büyülü aydınlık bir gece

Elbe Nehri’nin kıyısında görkemli mi görkemli o yapı bir mucize gibi yükseliyor.

Devamını Oku
04.09.2025
Hapishane ve ödül: Vicdan ve haysiyet

Hafta içinde hapisteki iki çok değerli insanımıza yine uluslararası ödüller verildi.

Devamını Oku
31.08.2025
Paramparça ve umut

Bunalıyorsunuz, kahroluyorsunuz, her yerde haksızlık, hukuksuzluk, adaletsizlik diyorsunuz...

Devamını Oku
28.08.2025
Dünyanın sesleri İstanbul’daydı

Bu başlığı yazdım. İstanbul’da bir haftadır süren o muhteşem coşkuyu paylaşacağım diye düşünürken birden bir suçluluk duygusuna kapıldım.

Devamını Oku
24.08.2025
Edremit Kitap Fuarından...

Edremit Kitap Fuarı’ndayım...

Devamını Oku
21.08.2025
Diyanet suç işliyor!

Diyanet İşleri Başkanlığı suç işliyor.

Devamını Oku
17.08.2025
Tiyatro durakları...

Adaletten eğitime, sağlıktan beslenmeye, her şeyin sahtesine, zehirlisine mahkûm edildiğimiz, yalanlarla kuşatıldığımız şu günlerde kimi alanlarda hakikatle, sahici olanla karşılaşmak iyi geliyor insana.

Devamını Oku
14.08.2025
Bodrum’un markasına dönüşen bale festivali

Son yıllarda adeta Bodrum’un kültür markasına dönüşen Uluslararası Bodrum Bale Festivali’nden söz edeceğim.

Devamını Oku
10.08.2025
Algılamanın sınırsızlığı

20. ve 21. yüzyıl tiyatrosuna damgasını vuran dâhi Robert Wilson tedavi olmak istemeyerek New York Long Island’da kurmuş olduğu Watermill Eğitim ve Üretim Merkezi/okul/ müze/kültür merkezinde son ana dek çalışarak 31 Temmuz’da öldü.

Devamını Oku
07.08.2025
Türkiye’nin Aydınlık Yüzü / Belleğimizin Bekçisi: Metin Sözen

Metin Sözen: (24 Mayıs 1936, Harput, Elazığ-31 Temmuz 2025, İstanbul)...

Devamını Oku
03.08.2025
Herkes için sanat: Anadolu Sergileri

Yılın belki de en sıcak gününde deniz kıyılarını bırakıp Milas’ta kapalı bir mekânda bir sergi görmeye gideceğimi söyleseler pek inanmazdım.

Devamını Oku
31.07.2025
Bir dokunuşa bin ah!

“Ayakucumda deniz, kaynayarak yanan bir zümrüt, sonra mavi, sonra menekşe, ne var ki üzerine tuzla buz edilmiş milyonlarca ayna parçaları yağmış, alev alev yanıyor, çakıyor, çakıntıdan göz alıyor.”

Devamını Oku
27.07.2025
Tüm iyilerin Altan ağabeyi

Altan Öymen aramızdan ayrılıp sonsuzluğa göçerken bile hepimize bir ders verdi...

Devamını Oku
24.07.2025
Bodrum’da doludizgin sanat

Ah bilmez değilim. Bu başlığı okur okumaz delirdiğimi sanacaksınız...

Devamını Oku
20.07.2025
Günler geçerken...

Pınar Kür... Edebiyatımızın cesur kadınlarından biri daha sonsuzluğa göçtü.

Devamını Oku
17.07.2025