Maria ve Ötekiler

Maria ve Ötekiler

23.02.2025 04:00
Güncellenme:
Takip Et:

Sinema ne muhteşem bir sanat, önünüzde büyük ufuklar açabiliyor. Bizi düşünmeye zorluyor, hayatı çok yönlü sorgulamamıza yol açıyor. Derhal sadede geliyorum.

Geçen hafta içinde adından çok söz edilen üç film izleme fırsatı buldum. Üçüne de değinmek isterim:

KAPİTALİZM VE SANAT İLİŞKİSİ

Brütalist” önce mimariyle yok hayır, tüm sanatlarla ilgilenen herkesin görmesi gereken birçok “sofistike”, çok yönlü, çok katmanlı bir film. Adını modern mimarideki bir akımdan alıyor. “Brüt sanat” “brüt beton”. (Meraklısına hemen birkaç isim anımsatmalıyım: Le Corbusier, Louis Kahn, Mies van der Rohe ve Alvar Aalto... Ah, ah, bunların kimini tanımıştım!)

Brady Corbet’in bu bol ödüllü filmi 2. Dünya Savaşı sonrasında Macar asıllı Yahudi mimar László Tóth’un ABD’ye göçü ve mücadelesini anlatıyor. Başrolde Adrien Brody muhteşem. Elbet film göçmenlik, “Amerikan rüyası” sınıfsal çelişki, yaratıcılık ve daha nice meseleyi irdeliyor ama bence önemli olan, filmde irdelenen kapitalizmle mimarinin, kapitalizmle sanatın, kültürün ilişkisi.

TÜSİAD’ın şu son çıkışını (geç kalmış bile olsa) alkışlarken günümüzde yaşadıklarımızı, iktidarın “Kültüre egemen olamadık” ağlaşmasını yeniden yeniden düşünmeye bizi zorlaması harika!

DİN ÖRGÜTLENİNCE

Konsey”, Edward Berger’in filmi, gücünü ve konusunu, bir zamanların çok popüler olmuş Robert Harris’in kitabından ve görüntü yönetmeni Stéphane Fontaine’in gücünden ve oyuncuların (Ralph Fiennes, Stanley Tucci) ustalığından alıyor.

Özetle: Papa ölmüş ve yerine yeni papa seçilecek. Dünyanın tüm kardinalleri Vatikan’da buluşur ve... Aman Tanrı’m! Sırlar, entrikalar, politik çatışmalar...

Anlayacağınız din olgusu örgütlendikçe tamamen sömürüye, gericiliğe, kadınları aşağılamaya, güç ve çıkar ilişkilerine dönüşüyor.

Yani “Kazanmak için her yol mübahtır”. Hani bizim demokrasi ve tramvay meselesi. (Sevgili Nilgün Cerrahoğlu yıllar önce o röportajı iyi ki yapmış da demokrasi tramvayına ne zaman binilir, ne zaman inilir hepimiz önceden öğrenmiş olduk.)

Oysa din olgusunu insanların sadece vicdanına bıraksanız inanın dünya çok daha yaşanılası olur.

LA CALLAS DEĞİL MARİA

Baştan söyleyeyim: Benim için de Maria Callas gelmiş geçmiş en muhteşem divalardan biri. Onu sahnede izledim, hakkında çok şeyi okudum. Bu filmi de tat alarak keyifle izledim.

Ancak... Usta yönetmen Pablo Larrain bu role neden Angelina Jolie’yi seçmiş, anlayamadım. O kadar yapay, o kadar zorlama ki! Angelina Jolie, iyi bir oyuncu. Belli ki senkronizasyon işini çok çok iyi çalışmış. Ama ona baktığınızda estetikli yüzü, şişirilmiş dudaklarıyla sadece ve sadece rol yapan Angelina Jolie hissiyatına kapılıyorsunuz! Çok soğuk. Sanki ruhu yok! Sonuçta Maria’yı La Callas gibi değil, trajik bir kurban gibi sunuyor.

Film gerçekler, hayaller, düşler, ilaç etkisiyle sanrılar ve “flashback”lerle kutsal divanın son yedi gününü anlatıyor. Sesini kaybetmenin ve yalnızlığın ağırlığını da. Filmin sevdiğim yanları şöyle:

Düşle gerçeklerin belirsizliği, iç içeliği. Callas’ın sesinden aryaları dinlemek. Paris sonbaharında ve İtalya’da La Fenice, La Scala’da şaheser görüntüler (Edward Lachman’a şapka!) ve sona sakladım: Haluk Bilginer’in muhteşem Onasis yorumu. (Taklit değil yorum). Maria’nın iki sadık hizmetkârla (Pierfrancesco Favino ve Alba Rohrwacher) insanın içini ısıtan, gülümseten sahneler... Mutfakta Ferruccio omlet yaparken Maria’nın arya sunması unutulmazdı. Gözyaşlarımı tutamadığım Onasis’le son karşılaşma gerçek olmasa da ne gam, duygusallık güzeldir. Bunlat, filmin soğukluğunu kırıyor.

Elbet film boyunca bol bol Leyla Gencer’i de çok düşündüm: Callas’a hayranlığını, son güne dek La Scala Akademisi’ndeki müdürlüğünü, hocalığını... Cömertliği, evinin herkese açık olması, sofrasını hep paylaşması, dostları, öğrencileriyle sarmalanmasını... Onu yitirdiğimizde Nişantaş’taki bir apartman dairesinden başka hiçbir şeyi yoktu. Ki onu da müze-ev olması için İKSV’ye bağışlamıştı (Bu da bir başka konu) Ama hayatı boyunca mal mülk değil, dostlar ve öğrenciler biriktirmişti. Bu filmi izleseydi acaba ne hissederdi?

İyi pazarlar.

Yazarın Son Yazıları

Aşkla ölüm arası

O kadar güzeldi ki tadı damağımda kalmıştı.

Devamını Oku
07.12.2025
Yok etmek/Yaratıcılık

Bir yanımda yaratıcılık, bir yanımda yok edicilik. İkisi de çekiştirip duruyor iki kolumdan.

Devamını Oku
04.12.2025
Tiyatro hazinemize yolculuk...

Duvardaki dev afişten fırlayıp kucaklaşacakmışız gibi bana bakan genç kadın, Suna Pekuysal.

Devamını Oku
30.11.2025
Hukuk bitti

Dünkü gazetemizde, “Korkma Biz Kadınız!” başlığını görmek çok hoşuma gitti.

Devamını Oku
27.11.2025
Çocuklar için...

Çocuklarımız için neler neler yapmayız ki...

Devamını Oku
23.11.2025
Grup Yorum’dan mektup var

Ülkemin hapishaneler coğrafyasından sık sık mektup gelir.

Devamını Oku
20.11.2025
BACH, Diyarbakır'da...

Neredeyse 30 yıldır Hakan Erdoğan Prodüksiyon “Bach İstanbul’da” başlığıyla klasik müzik konserleri düzenler.

Devamını Oku
16.11.2025
Oktay Ekinci kitabı

Oktay Ekinci... Bu isim Cumhuriyet okurlarının hiç ama hiç yabancısı değil.

Devamını Oku
13.11.2025
Paris’ten Diyarbakır’a

Paris ve sonbahar.

Devamını Oku
09.11.2025
Her daim muhalif

“Ve sonunda Joan Baez hastalığı yendi, sağlığına kavuştu!”

Devamını Oku
06.11.2025
Susmak onaylamaktır

“Hava kurşun gibi ağır/ Bağır bağır bağırıyorum/ Koşun. Kurşun eritmeye çağırıyorum...”

Devamını Oku
02.11.2025
Küllerden doğan ışık

Cumhuriyetin 102. yıldönümünü dün kutladık.

Devamını Oku
30.10.2025
Bodrum Cup: Kuşaktan kuşağa ileri!

Ege’nin ortasında bir sabah...

Devamını Oku
26.10.2025
Tiyatro sorgulamaktır

Daha 29. Uluslararası İstanbul Festivali başlamamıştı.

Devamını Oku
23.10.2025
Filler ve Karıncalar

Prag Tiyatro Festivali’nden ayağımın tozuyla dönüp tüm gördüklerimi sizinle paylaşmaya hazırlanıyordum ki sevgili arkadaşım Genco Erkal’ın sesi kulağımın dibinde bitiverdi: “Çekya’yı bırak önce Cihangir’e bak!”

Devamını Oku
19.10.2025
Prag’dan sevgiler

Sevgili okurlar Prag’dayım.

Devamını Oku
16.10.2025
Jandarmalı-jandarmasız günler

Sabah 6.30’da kapı tekmeleniyor. Jandarma içeri dalıyor.

Devamını Oku
12.10.2025
Tiyatro ve siyaset

Bu yazının başlığı “Afife Jale Ödül Töreni’nin düşündürdükleri” olacaktı.

Devamını Oku
09.10.2025
Celladına âşık olmak...

Olmayan suçlar... Yazılmayan iddianameler... Yazılıp uygulanmayan kararlar... Ve hukuk ile guguk arasında yaşamaya devam çabası... Tamam yakınmayı bırakıp sadede geliyorum.

Devamını Oku
05.10.2025
Travmalarla yaşamak...

Nasıl yaşamak bu! Kâh gökyüzünde kanat çırpıyoruz kâh en dipsiz kuyuların derinliğinde kayboluyoruz.

Devamını Oku
02.10.2025
Yaşar Kemal’e adanan bayram

26 Eylül’de Ankara’da 93. Dil Bayramı’nı kutladık. Dil Derneği ve Çankaya Belediyesi’nin ortaklaşa etkinliği Yaşar Kemal’e adanmıştı.

Devamını Oku
28.09.2025
Ellerinde Toprak

“Sömürü bir bütündür. Bütün insan değerlerinin sömürülmesiyle, doğa değerlerinin hoyratça sömürülmesi bir arada gidiyor. Türkiye toprakları yıkıma uğratılıyor, hopur ediliyor. Biz Türkiye üstünde mirasyedileriz. Yıkımımızdan Türkiye’nin hiçbir insanı ve doğa değeri kurtulamıyor.”

Devamını Oku
25.09.2025
‘Üç Ayaklı Kedi’ İstanbul’da

İstanbul dolu dizgin.

Devamını Oku
21.09.2025
Nice yıllara Hrant Dink

15 Eylül, arkadaşımız, yoldaşımız, omuzdaşımız, ülkemin en aydın, en dürüst, en yararlı, en barışçı insanlarından Hrant Dink’in yaş günüydü.

Devamını Oku
18.09.2025
Düşme var düşüş var

Bundan önceki yazım şöyle bitiyordu: “Yeryüzü muhteşemdi. Türkiye’nin asla uygarlıktan, yaratıcılıktan, aydınlıktan ve gelecekten vazgeçmeyeceğine dair umutlarımız tazeleniyordu.”

Devamını Oku
07.09.2025
Büyülü aydınlık bir gece

Elbe Nehri’nin kıyısında görkemli mi görkemli o yapı bir mucize gibi yükseliyor.

Devamını Oku
04.09.2025
Hapishane ve ödül: Vicdan ve haysiyet

Hafta içinde hapisteki iki çok değerli insanımıza yine uluslararası ödüller verildi.

Devamını Oku
31.08.2025
Paramparça ve umut

Bunalıyorsunuz, kahroluyorsunuz, her yerde haksızlık, hukuksuzluk, adaletsizlik diyorsunuz...

Devamını Oku
28.08.2025
Dünyanın sesleri İstanbul’daydı

Bu başlığı yazdım. İstanbul’da bir haftadır süren o muhteşem coşkuyu paylaşacağım diye düşünürken birden bir suçluluk duygusuna kapıldım.

Devamını Oku
24.08.2025
Edremit Kitap Fuarından...

Edremit Kitap Fuarı’ndayım...

Devamını Oku
21.08.2025
Diyanet suç işliyor!

Diyanet İşleri Başkanlığı suç işliyor.

Devamını Oku
17.08.2025
Tiyatro durakları...

Adaletten eğitime, sağlıktan beslenmeye, her şeyin sahtesine, zehirlisine mahkûm edildiğimiz, yalanlarla kuşatıldığımız şu günlerde kimi alanlarda hakikatle, sahici olanla karşılaşmak iyi geliyor insana.

Devamını Oku
14.08.2025
Bodrum’un markasına dönüşen bale festivali

Son yıllarda adeta Bodrum’un kültür markasına dönüşen Uluslararası Bodrum Bale Festivali’nden söz edeceğim.

Devamını Oku
10.08.2025
Algılamanın sınırsızlığı

20. ve 21. yüzyıl tiyatrosuna damgasını vuran dâhi Robert Wilson tedavi olmak istemeyerek New York Long Island’da kurmuş olduğu Watermill Eğitim ve Üretim Merkezi/okul/ müze/kültür merkezinde son ana dek çalışarak 31 Temmuz’da öldü.

Devamını Oku
07.08.2025
Türkiye’nin Aydınlık Yüzü / Belleğimizin Bekçisi: Metin Sözen

Metin Sözen: (24 Mayıs 1936, Harput, Elazığ-31 Temmuz 2025, İstanbul)...

Devamını Oku
03.08.2025
Herkes için sanat: Anadolu Sergileri

Yılın belki de en sıcak gününde deniz kıyılarını bırakıp Milas’ta kapalı bir mekânda bir sergi görmeye gideceğimi söyleseler pek inanmazdım.

Devamını Oku
31.07.2025
Bir dokunuşa bin ah!

“Ayakucumda deniz, kaynayarak yanan bir zümrüt, sonra mavi, sonra menekşe, ne var ki üzerine tuzla buz edilmiş milyonlarca ayna parçaları yağmış, alev alev yanıyor, çakıyor, çakıntıdan göz alıyor.”

Devamını Oku
27.07.2025
Tüm iyilerin Altan ağabeyi

Altan Öymen aramızdan ayrılıp sonsuzluğa göçerken bile hepimize bir ders verdi...

Devamını Oku
24.07.2025
Bodrum’da doludizgin sanat

Ah bilmez değilim. Bu başlığı okur okumaz delirdiğimi sanacaksınız...

Devamını Oku
20.07.2025
Günler geçerken...

Pınar Kür... Edebiyatımızın cesur kadınlarından biri daha sonsuzluğa göçtü.

Devamını Oku
17.07.2025