Ortaya karışık

09 Haziran 2024 Pazar

Orada bir kız çocuğu, din dersi hocası sınıfa girdiği an sınıf penceresini açıyor ve kendini boşluğa bırakıyor. Gökyüzüne, bulutlara doğru kanat çırpacağına aşağıya betona çakılıyor. Ankara Keçiören’de Katip Çelebi Lisesi’nde yaşanıyor olay. 10. sınıf öğrencisi E., onuruyla nasıl oynandığını, gördüğü şiddeti, baskıyı artık anlatamaz çünkü o öldü. Arkadaşlarıyla “Erik Dalı”yla dans ettiği bir videoyu sosyal medyada paylaşmıştı. Sırf bu yüzdendi, “din kültürü” öğretmeninin baskı ve tehditleri.

“Erik Dalı” oynamaya karşı bir hayat daha yok oldu. 

Ondan bir gün önce İstanbul’da 60 yaşında bir yaratık, 12 yaşını doldurmamış 4 çocuğa dükkânının arka tarafında ses yalıtımlı odada cinsel istismarda bulunmaktan, çocukları müstehcen yayınlarda kullanma suçundan 293 yıl hapis cezasına çarptırıldı. 

Fazla üzülmeyin iyi halden, kravat takmaktan yakında affa uğrar...

Ben bu haberlerin neresine dokunsam, nasıl açıklasam, nasıl anlasam, nasıl anlatsam diye kıvranırken  boşanmak istediği için bir kadın daha öldürüldü İzmir’de ve Diyarbakır’da... İşte bir kız çocuğu daha intihar etti. Bir genç daha ülkeyi terk etti. Bir genç daha... Bir genç daha...

GÖZLER FUHUŞA TEŞVİK ETMEZ Mİ?

Dünden beri telefonuma yağan fotoğraflara bakıyorum: Sadece gözleri açıkta kalmış küçücük kızlar kara çarşaflara büründürülmüş. Yasadışı medreselerde, Hizbullah’a yakınlığıyla bilinen Âlimler ve Medreseler Birliği ile Diyanet İşleri el ele vermiş 3 bin çocuğa “eğitim” veriyor. 

Aklıma o soru düştü: Ananın dizi tahrik eder de kızların gözleri fuhuşa teşvik etmez mi? 

Bu yazıyı yazmaya koyulduğumda gazetemizden bir başka haber: İlkokul çocuklarına yaz kampında Osmanlı Türkçesi ve iman dersleri verilecekmiş. Bilal Erdoğan’ın TÜGVA Vakfı eliyle “eğitim”, tarikatlara teslim... 

Hukuksuzluk, baskı, dayatma sarmalında ülkem can çekişirken...

Çocukların hayatı karartılıp geleceğimiz elimizden alınırken...

Arap emperyalizmi, dini fanatizm, ortaçağ zihniyeti ve cehalet, “dindar ve kindar kuşaklar” ordusunu seferber edip milleti sindirmişken... 

Ben hâlâ ne yapıyorum? Sizlere nasıl o konserden, şu oyundan, bu danstan söz edebilirim? 

Geçenlerde bir okurumdan “Hâlâ Kafka’dan, Çekya’daki, tiyatro festivalinden söz edebiliyorsunuz” diye iltifat mı, sitem mi ettiği pek belli olmayan bir mektup aldım. Acaba hangisiydi? 

EYÜP SEMALARINDA NÂZIM

Nâzım Hikmet’in ölüm yıldönümünde özellikle Eyüp Belediyesi’nin Sunay Akın ve Ferhat Livaneli Orkestrası’yla, Nâzım Hikmet Kültür ve Sanat Vakfı’mızın işbirliğiyle gerçekleştirdiği etkinlikten söz edecektim. 30 yıl sonra Eyüp semalarında ilk kez Nâzım’ın dizelerinin yükseldiğini, o olağanüstü ilgiyi paylaşacaktım.

Gelin görün ki haberin altına çok bilgili biri hemen hüküm vermiş: “Eyüp kutsal yerdir. Orada Nâzım okumak, Nâzım anması yapmak KÜFÜRDÜR.” 

YİNE CRR 

 Okurlarım bana sorup duruyorlar, “Yine ne oluyor Cemal Reşit Rey Konser Salonu’nda?” diye. Bilmiyorum. Yani hem biliyorum hem bilmiyorum. En kısa özetle: Cem Mansur’dan sonra, şimdi de şef Murat Cem Orhan’ın genel sanat yönetmeni görevinden alınıp CRR’nin bir kurul tarafından yönetileceği, önce Cumhuriyet’te derken sosyal medyada hızla yayıldı. Bu kararı Filiz Ali, İlber Ortaylı, Fazıl Say, Rengim Gökmen, Evin İlyasoğlu, Gürer Aykal, Ersin Antep gibi sayısız isim (ben de dahil olmak üzere) anlamaya çalıştık ve tepki gösterdik. 

Gazeteciliği Abdi İpekçi rahlesinden geçerek öğrendiğimden, ısrarla karşı görüş almak, İstanbul Büyükşehir Belediyesi yetkilileriyle de görüşmek istedim. Kâh görüşebildim kâh görüşemedim. Ancak son 4-5 gün içinde şunları öğrenebildim: 

Öğrendiklerimi meraklı okurla paylaşmak isterim:

Bu sadece CRR Salonu’yla ilgili bir karar değil, tüm kültürel kurumları ilgilendiren bir sistem değişikliği olacaktı. Daha halkçı bir tutum olacaktı. Önemli olan isimler, insanlar değil, değer ölçüleri ve çalışma yöntemleri olacaktı. Ayrıca 22 Haziran’a dek Murat Cem Orhan görevinin başındaydı ve konserlere, programına devam ediyordu. O sonlanmadan önümüzdeki mevsim için herhangi bir açıklama yapılmamalıydı. Şimdilik durum bu! 

Yarın ülkenin en köklü basın kurumu, Türkiye Gazeteciler Cemiyeti 78. yıldönümünü kutluyor. Üyesi olmaktan gurur duyduğum cemiyete şimdiden güç ve sabır diliyor, tüm meslektaşlarıma soruşturmalardan, mahkeme kapılarından, hapislerden, baskılardan, sansürden ve otosansürden uzak günler diliyorum.



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

Nereden nereye... 17 Ekim 2024

Günün Köşe Yazıları