Üç beş kişi tarafından kurulduğu masalı anlatılan PKK, Türkiye Cumhuriyeti’ne musallat edilen otuz Kürt etnik ayrılıkçı kalkışmasının sonuncusudur.
PKK 1999'DA BİTMİŞTİR
1999 yılına kadar, bebek-kadın, sivil-asker binlerce vatandaşımızı katleden PKK, Türk ordusu tarafından mağlup edilmiş, elebaşısı Kenya’dan getirilerek İmralı’ya konmuş ve Türkiye’de PKK terörü bitirilmiştir. Örgüt, “açılım süreci” aymazlığından yararlanarak AB’nin bilgisi dahilinde canlandırılmaya çalışılsa da yüzlerce askerimizin öldüğü, “hendek çatışmaları”nda, bir kez daha yenilmiştir. O günden beri Türkiye’de PKK terörü de Türkiye Cumhuriyeti’nin varlığına kastedebilecek bir PKK de yoktur. Bu nedenle, PKK’nin kendisini feshetmesi ve silah bırakması sanal bir konudur. Kaldı ki PKK, Ortadoğu’da Kürt etnik ayrılıkçı hareketi yapılanması içindeki silahlı-silahsız, onlarca gruptan birisidir ve Türkiye’deki yenilgiden sonra, en zayıf olanıdır. PKK, ayrılıkçı Kürtlerin bilinçli olarak tanımlamadığı “Kürt sorunu”nun yarattığı bir terör örgütü de değildir.
PKK Türkiye’de tutunamayınca, geçmişte Sri Lanka, Tamil Kaplanları’nın Hindistan’a geçmesi gibi, silahlarıyla birlikte Irak ve Suriye’ye geçmiş, Suriye’de, ABD tarafından donatılmış, eğitilmiş olan YPG-PYD’ye (şimdi SDG) katılmıştır. 2015 tarihli bir Soros raporunda önerilen bu adım, PKK terörünün, emperyalizm tarafından yaratılan, desteklenen hatta yönetilen bir hareket olduğunu kanıtlamaktadır.
KÜRT SORUNU MU, KÜRT ETNİK AYRILIKÇILIĞI MI?
Türkiye’de “Kürt sorunu” yoktur, “Kürt etnik ayrılıkçılığı sorunu” vardır. Bu sorun, Kurtuluş Savaşı yenilgisini hazmedemeyen Batı emperyalizminin, Türkiye Cumhuriyeti’ni ve Türk ulusunu, Sevr sınırlarına döndürmek hırsından kaynaklanmaktadır. PKK açıklamasındaki Lozan yollaması bunun son açık kanıtıdır. Bu gerçek görülmeden sorunun niteliği anlaşılamaz, emperyalizmin kölesi olunur. Ekim 2024’ten bu yana yaşanmakta olan budur. Konunun can alıcı yanı, sanal silah bırakma ve kendisini feshetme karşılığında Türkiye’den istenenin, Suriye-HTŞ örneğinde olduğu gibi, elebaşılarının DEM Parti’ye katılmasıyla siyasal kimlik kazanacak PKK ile önce ortaklık sonra özerklik görüşmelerine başlanmasıdır. Son adım ise Suriye, Irak ve İran Kürt birimleri ile birleşen bir Kürt devletidir.
Kürtleri temsil iddiasında olan DEM Parti’nin, her konuşmaya “halklar” diye başlayan yöneticilerinin, Ekim 2024 sonrasında, Türkiye Cumhuriyeti’nin birlik ve bütünlüğüne aykırı, ayrılıkçı söylemleri, bu planı doğrulamaktadır. Trump ve bazı müttefiklerimizin bizden fazla bilgi sahibi oldukları izlenimini veren gizli görüşmeler de kuşkuları artırmaktadır.
TÜRKİYE'DEKİ KÜRTLER BU PLANA KARŞIDIR
Kürt kökenli Türk vatandaşları, bu ülkede eşit yurttaşlar olarak, huzur ve güven içinde yaşamak istiyorlar. Türkiye Cumhuriyeti’nin birlik ve bütünlüğünün bozulmasını istemedikleri gibi, bunu düşleyenlerden de rahatsız oluyorlar. Bunun kanıtı, Kürtleri temsil iddiasındaki partilerin, etnik ayrılıkçı söylem ve politikaları nedeniyle seçimlerde, Türkiye’deki Kürt asıllı seçmenin çok azının oyunu alabilmeleridir. Seçim öncesinde Öcalan’dan gelen mektup bile bu sonucu değiştirmiyor. Bu gerçeği önce DEM Parti’nin dikkate almasında ve emperyalizmin oyununa gelip Türkiye’ye ve temsil ettiğini düşündüğü kitleye zarar vermemesinde yarar vardır. Kürtler, emperyalizmin oyununa geldiklerinde ağır bedel ödediklerinin bilincindedir. Diyarbakır’da hendekler kazılırken, bundan rahatsız olarak, onları temsil ettiğini düşünen partiyi eleştirmelerinin, destek vermemelerinin nedeni olan bu bilinç, Türkiye Cumhuriyeti’nin en büyük kazancı ve gücüdür.
Irk, din, mezhep ayırmaksızın, Türk vatandaşlarının ortak sorunu, yoksulluk, hukuksuzluk, temel hak ve özgürlüklerin olmamasıdır. Bu sorunların çözüm yeri Türkiye Büyük Millet Meclisi’dir. İktidarını sürdürmek uğruna, olmayan bir sorunu var gibi gösterip, sanal bir silah bırakma ve fesih konusunu büyütüp, ülkenin siyasi ve toprak bütünlüğünü tehlikeye düşürerek emperyalizmin ekmeğine yağ sürmek, Türkiye Cumhuriyeti’ne ve tüm Türkiye Cumhuriyeti vatandaşlarına yapılabilecek en büyük kötülüktür. Bu açıdan bakınca, AKP anayasa değişikliği peşinde koşarken ateşle oynayan PKK’nin açıklamasında 1924 Anayasası’na yollama yapması, sanki danışıklı dövüş izlenimi uyandırıyor. Eminim yanılıyorumdur.