Yüz iki yıl ne ki?
İnsan ömründen on on beş yıl veya biraz fazlası.
Tam 102 yıl önce tarih 23 Mart 1923, günlerden salı.
Konu Irak’ın kuzeyi, yine Musul-Kerkük.
Cumhuriyet henüz ilan edilmemiş.
Büyük Millet Meclisi “gizli oturum” için toplanmış:
- İsmet Paşa (Dışişleri Bakanı): Arkadaşlar; ben Kürt’üm. Fakat Türkiye’nin yükselmesini, Türkiye’nin şerefini, Türkiye’nin gelişmesini dileyen Kürtlerdenim. Nedeni ise okuryazar olmam ve konuştuğum dildir. Bu dil, ırkımın dili değildir. Türklerindir. Bunun için, Türklerin gelişmesini ve yükselmesini isterim. Arkadaşlar benim bir imanım, bir kanaatim var. Bugünkü durumu Avrupa Devletleri öyle bir tespit etmişlerdir ki Türk ile Kürt birlikte çalışarak yaşamazlarsa ikisi için de bu işin sonu yoktur. (...) Arkadaşlar bu nedenle herhangisi, herhangisine ihanet ederse ikisi için de işin sonu yoktur. (TBMM Gizli Celse Zabıtları, İ: 6, 6.3.1339 cilt 2.)
***
Türkiye Cumhuriyeti devletinin kurucularından 2. cumhurbaşkanının sözleridir bunlar. Evet, “Biri, ötekine ihanet ederse bu işin sonu yoktur!”.
***
Gizli oturumda ara ara çıkan çok sert tartışmaları yatıştıran Mustafa Kemal Paşa oluyor:
- Musul sorununu bir günde halledeceğiz, ordumuzu yürüteceğiz, bir günde alacağız dersek bu mümkündür. Fakat Musul’u aldıktan sonra savaşın son bulacağına emin olamayız. Orada, şüphesiz savaş cephesi açmış olacağız.
***
Konu başka güne erteleniyor, başka oturumlarda da yine başka tartışmalar, kavgalar arasında görüşülüyor:
- Emin Bey (Ergani): Musul’u satıyorlar. Bu memleketi daima satıyorlar.
- Yusuf Ziya Bey (Bitlis): Milli mesele olarak satıyorlar.
- Hamdullah Suphi (Antalya) : Bu sözü söyleyen namusun ne olduğunu bilmeyen aşağılık ve rezildir!
- Yusuf Ziya Bey (Bitlis): Aşağılık, rezil sensin. Namussuz!
***
Oturuma çıkan kavga nedeniyle bir süre ara veriliyor. Daha sonra gizli olarak devam ediyor:
- Yusuf Ziya Bey (Bitlis): Musul Türkiye’nin bir parçasıdır. Kürtlerle Türkler ortaklaşa yaşamaktadırlar. (..) Arkadaşlar bir insanı ikiye bölmek mümkün değilse Musul’u Türkiye’den ayırmak da öylece mümkün değildir.
***
Musul sorunu, sonunda Lozan’a götürülüyor. İsmet Paşa Musul’da plebisit (halkoylaması) öneriyor. Ancak bu öneriye İngiltere şiddetle karşı çıkıyor:
- Lord Curzon: Halk çoğunluğunun cahil, göçebe hayatı yaşadığı, ırk ve dini inançları çok kuvvetli bir ülkede plebisit yapılamaz. (U.Mumcu-Kürt İslam Ayaklanması-U.Mumcu 1991 s:170)
***
Türkiye, sonunda 5 Haziran 1926 günü İngiltere ile imzaladığı anlaşma ile yılda 500 bin sterlin petrol payı alma karşılığı Musul’u terk ediyor.
***
İşin özünü, özetini İngiltere’nin Ankara Büyükelçisi Sir D. Cleck, hükümetine gönderdiği gizli bir raporla şöyle ortaya koyuyor:
-Tarihte yalnızca İngiltere, ayrılıkçı güçlere kendisini uydurma hünerini gösterebilmiştir. Türkiye’nin doğusundakilerin kültür düzeyleri o kadar düşüktür ki Türklerin bunları asimile etmelerine olanak yoktur.
(İngiliz Gizli Belgeleri ile Türkiye’de Kürt Sorunu, B.Şimşir, s: 98)
***
Son yıllarda Musul’da, Kerkük’te olup bitenlerin arkasında İngiltere’nin (ve Amerika’nın) “ayrılıkçı güçlere” kendisini uydurma “hüneri” yatıyor.
Elbette, Türkiye’nin doğunun (ve güneydoğusu) “kültür düzeyinin çok düşük” olmasından da en büyük çıkarı, yararı sağlayan da yine bu ülkelerdir.
Kürtlerin geri bırakılması bir anlamda İngiliz ve ABD’nin asırlar ötesine dayanan örtülü politikasıdır. Ama örtü artık lime limedir..