Numaracısını Allah Yazdıysa Bozsun

30 Eylül 2014 Salı

Cumhurbaşkanı “numaralama geleneği”ni başlatan Süleyman Demirel’dir.
“Eski cumhurbaşkanı” diye söz edilmesine karşı çıkmıştı:
“Kardeşim, cumhurbaşkanının eskisi olmaz. Devletteki en yüce sıfat! Sadece sırası olur.” Cumhurbaşkanı cumhurbaşkanıdır!
Cumhurbaşkanının sırası olur da..
Adaylarının olmaz mı?

***

Önceki akşam 10. cumhurbaşkanı adayı Nevzat Yalçıntaş...
Ve 12. cumhurbaşkanı adayı Ekmeleddin İhsanoğlu ile sonu bir “özçekim”le biten bir toplantıda birlikte oldum.
Konu Yalçıntaş’ın “Yazılmayan Anıları” idi!
“Yazılmayan Anı”nın kitabı mı olurmuş?
“Basılmamış kitabın mahkemesi” olur da.. Yazılmamış kitabın toplantısı olmaz mı?
Hele de kitap yazılmış ise!

Yazılmamış anılar
Yalçıntaş yazmamış, anlatmış:
“Demokrasimizin Perde Arkası - Yazılmamış Anılar” seksen yılı aşan bir yaşamın sağ ve muhafazakâr gözle / sözle edebiyat, bürokrası ve siyasetteki serüvenini anlatıyor.
İktisat profesörü, dünyaya sağdan bakan, yorumlayan bir aydın, siyaset adamı, yayıncı, gazeteci ve yazar.
Muhafazakâr bir “Angaralı” eş, oğul, baba!..
Başına gelenler - başından geçenlerle örülü bir kültür ve zihin haritası üzerinde geziniyorsunuz.
Gazetecilik biraz da “off the record” yani “yazılmasın kaydı”yla tanık veya taraf olunan olayların mesleğidir.
Yalçıntaş, belli ki bu yüzden “yazmayı” değil (Türkiye Yazarlar Birliği’nden M. Cemal Çiftçigüzeli’ne) “yazdırmayı” yeğlemiş.
“Nev” de “zat” da olsa sonuçta bir erkek.
Ve kıdemli bir eş...
Yine de kıskanılmaktan nasibini alıyor.
Masum birkaç anektodu bile eşinin denetiminden zorla geçirebildiğini anlatıyor.
Örneğin, doktora öğrencisi olarak Fransa’ya gitmek için pasaport alırken emniyet müdürlüğünde bir polis amirinden aldığı öğüt:
“Oğlum nereye gidiyon - niye gidiyon?”
“Fransa’ya. Okumaya!”
“Biliyon Fransa’da Paris var!”
“Var.”
“Paris’te de kızlar var.”
“Var. Erkekler de var!”
“Erkekleri boş ver!”
“Eee?”
“Kızlarla bol bol eğlen!”
“Eee...”
“Ama sakın, onlarla evlenme!”

Ailede sansür yurtta sansür
Eşi hanımefendi yarım asır önceki bu küçük anının kitaptan çıkarılmasını istemiş. Yalçıntaş ise direnmiş.
Ne de olsa serde gazetecilik var!
Tıpkı kayınvalidesi hanımefendinin, Türkan Şoray’ın “hayırlara vesile bir filmine” (Birleşen Yollar) para yardımı yapan kayınpederiyle ilgili bölümüne karşı çıkması gibi.
Onu da çıkarmamış.
Özetle...
Sağın ve muhafazakâr kesimin özel yaşamında da sansür var.
Ama direnme ve doğru bildiğinden şaşmama da var.
Daha doğrusu vardı!
Mehmet Barlas dünkü köşesinde bu iktidarı desteklemenin “insanlık gereği” olduğunu yazıyordu.
Ne demeli?
Şu sıralarda, “insanlık yapmaktan” gazetecilik yapmaya pek vakit bulamayanlar çoğunlukta!
Yalçıntaş kitabıyla gazetecilik yapmış.
İnsaniyeti de elden bırakmamaya çalışarak!

Eğlenin ama evlenmeyin!
Bilgi alma hakkı ile kamu çıkarı dengesinin gözetilmesi de “insaniyet”!
Polislerin, tek parti döneminde bile gaz ve su sıkmak yerine yurtdışına gidecek gençlere “Eğlenin ama evlenmeyin!” yollu sosyal öğütler vermesi ne güzel.
Ama ne yazık ki öğüt yerine “destan yazmaya” yöneldiler.
Bununla gençlerde yaygınlaşan kuzey komşudan gelin alma arasında bir bağ var mı?
Yeri gelmişken depremden daha ciddi bir konuya dikkat çekmek gerek:
Muhafazakâr kültür hep “zina ve bina artışı”nın kıyamet alameti olduğundan söz eder.
Devlet destekli TOKİ çılgınlığını, İstanbul’daki 600 binin üzerindeki alıcısız boş daireyi muhafazakâr nasıl yorumluyor?
Ve AKP’nin iktidara gelir gelmez ağır cezalık suç olan “zinayı suç olmaktan çıkarması”nı?
Bu acaba imam nikâhlı kamu görevlilerini korumak için mi, yoksa kıyamete karşı bir önlem mi idi?
Eski muhabbet meğer ekşimiş
Yalçıntaş’ın satır aralarından 12 numaralımız Tayyip Bey ile çok koyu görünen muhabbetinin aslında eski ve ekşimiş olduğunu anlıyoruz.
Bunda Abdullah Gül’e yakınlığının payı olabilir mi?
Kendisi İstanbul İktisat Fakültesi’nde ve İslam Kalkınma Bankası’nda Gül’ün hocası. Gül, Başbakan olarak 2002’de ilk AKP kabinesini kurarken kendisine dışişleri bakanlığı önermiş. Yalçıntaş öneriyi kabul etmemiş.
Acaba, öğrencisini Tayyip Bey’in şerrinden mi korumak istedi?

İkincilerin okunmayan esamisi
Yalçıntaş 2000 yılındaki Cumhurbaşkanlığı seçiminde aday oldu.
Oysa üyesi olduğu parti, DSP, ANAP, MHP, DYP ile birlikte Sezer’e oy ve destek vereceğini açıklamıştı.
Daha da garibi, o dönemin yasaklısı Erbakan Hoca ise Yalçıntaş’ı adaylık için yüreklendirenlerdendi.
Ama bu adaylığa, o günlerde “Eski İstanbul Belediye Başkanı”ndan başka hiçbir sıfatı olmayan Tayyip Bey şiddetle karşı çıktı.
Gerekçesi mi?
“Kendisiyle istişare edilmemesi!”
Yalçıntaş’ın anlattıklarından Erdoğan’ın, Erbakan ile yolunu çoktan ayırdığı anlaşılıyor.
Ancak siyaset bu.
Sağda da solda da husumetler - muhabbetler ebedi değil, konjonktürel... Partisinin, Yalçıntaş’ı değil de “önceki partilerini kapatan” Anayasa Mahkemesi Başkanı Sezer’i aday göstermesi de öyle!
Sezer’in TBMM’ye verilen adaylık önergesini imzalayan ve Sezer’e oy verenlerin başında ise kim olsa beğenirsiniz?
Bülent Arınç!
TBMM’deki oylamada ise...
Damardan “Milli Görüşçülerin”, FP adayı Sezer’e karşı Yalçıntaş’ı destekledikleri ortaya çıktı.
Yalçıntaş ilk turda 116 oy aldı.
Bu hiç de azımsanacak bir oy değildi.
Tıpkı 14 yıl sonra... Tayyip Erdoğan sultasına karşı aday olan Ekmeleddin İhsanoğlu’nun aldığı yüzde 38.5’lik oy gibi.
Ne yazık ki tarih ikincilerin esamisini pek okumuyor.
Ama yine de...
Ağzı bozuk Erdoğan’a karşı, halk katında seviyesini ve seciyesini hiç bozmadan mücadele eden İhsanoğlu’nun, parlamentoda ise Yalçıntaş’ın ikincilikleri hep anımsanacaktır!  



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

Tanrı’ya bin şükür! 15 Aralık 2024
Hasetle hasretle Demirel 8 Aralık 2024

Günün Köşe Yazıları