Direnme hakkı, insanlık ve yurttaşlık onurunun son kalesidir –yurttaşların damarlarında dolaşan son hayat kaynağı! Bugün bu hak, adalet adına zayıfın sesinin yankılandığı iç dünyalarımızdan dışarı çıkıyor ve karanlıklar içinde parlayan bir ışık olarak sokaklarımızı ve geleceğimizi aydınlatmaya başlıyor.
Uzunca bir süredir çok zor günlerin içinden geçiyoruz. Demokrasi için salt bir kavram değil yaşamın ta kendisi demek olan adaletin her geçen gün yerle bir edildiği günlerin içinden. Ki adaletin olmadığı bir ülke, güneşi sönmüş bir gün kadar karanlık, soğuk ve ürkütücüdür.
İşte böyle günlerin içindeyken başladı direnişimiz. Ülkemizi ayakta tutan organların hemen hepsi bir bir adaletsizliğe teslim olmuş haldeyken, henüz teslim olmayanların da teslim bayrağını çekmek için adeta sıra beklediği günlerin içindeyken direnmeye başladı gençler. Direnmeye başladılar ve bu sayede kurucu partiye neyi niçin kurduğunu; 21. yüzyıla özgü yeni bir faşizme doğru giderken nasıl mücadele edeceklerini değil nasıl teslim olacaklarını kafa yoranlara mücadelenin ne demek olduğunu ve köşe bucak umutsuzluk nutukları atanlara umudun niçin gençlikte olduğunu hatırlattılar!
Bugün ülkemizi karartmak isteyenlerin her şeyi göze aldığı açık bir gerçektir. Ancak asla tek bir geri adım atmayacak olan bizlerin direnişe geçtiği de bir gerçektir.
Zalimler gücünü baskıdan ve korkudan alır, direnenler ise adaletten ve cesaretten! Adalet ve cesaretten alınan güç, zalimin karşısında dimdik durmayı sağladığı gibi mazlumun yanında da aşılmaz bir kalkana dönüşür.
Direnmek devredilemez bir haktır! Ve filozofların sık sık vurguladığı gibi yönetme yetkisi kötüye kullanılmaya başlandığında direnme, bir hak olmaktan çıkıp bir görev ve sorumluluk halini alır! Bu yüzden direniş, basit bir politik talep değil zalimlerce baltalanan yasallık zeminini yeniden tesis etmek için girişilen kararlı bir mücadeledir.
Bugün ülkemizin yönetme erki tarafından hiçe sayılan anayasa ve yasallık zeminini yeniden tesis etmek şu ya da bu kesimin değil bünyesinde bir gram demokrasi duyarlılığı taşıyan her bir yurttaşın görevidir! Demokrasi, içinde “güç” kavramını taşıyan bir sözcüktür, bu güç halkın gücüdür. Yani demokrasilerde, bir güçten dolayı halk diye bir şey yoktur, halktan dolayı güç diye bir şey vardır. Bu ilişkiyi tersine çevirmeye çalışanlara hatırlatmak gerekir ki, ülkemizde TBMM üyelerine “milletvekili” deriz, çünkü vekil olduğu için millet olmaz, millet olduğu için vekilleri olur! Bu yüzden birileri üzerinde taşıdıkları vekalet makamını anayasal düzeni yıkmak için kullanmaya başlarsa, vekil değil asil olan halk meşru olarak direnme hakkını kullanır. Aksi taktirde egemenliğin kayıtsız şartsız milletin olduğunu belirten ilke tüm anlamını yitirir.
Hiçbir otorite, hiçbir zalim, hiçbir demokrasi düşmanı insanların adalet için direnme hakkını elinden alamaz! Çünkü direnme hakkı, talep edilerek alınmayan bir haktır! Bu yüzden haklar tarihi, aynı zamanda direnişin de tarihidir. Tarih boyunca tüm haklar, direnerek elde edilmiş, direnerek korunmuş ve direnerek geliştirilmiştir.
Bugün ülkemizin dört bir yanında haklarımız bir bir yok edilerek sistematik bir baskı kurulmaya çalışılıyor. İşte bu yüzden bugün direnenler yalnızca kendi geleceklerini değil tüm bir ülkenin geleceğini savunuyor! Hal böyleyken, bugün sessiz kalıp da sonradan direnişe saygı duyduğunu dile getirmek asla kabul edilebilir bir tutum olmayacaktır! Baskılar ve zulüm karşısında sessiz kalmak, baskıların ve zulmün ta kendisi olmak demektir! Artık herkes safını seçmelidir! Kuşkusuz ki, bugün susanların, yarın direnenlerin onurlu mücadelesine ilk alkış tutacaklardan olmaları hiçbir şeyi değiştirmeyecektir, çünkü direnenler, onların bu baskının ve zulmün birer aparatı olduğunu asla unutmayacaktır!
Elbette direnişimiz her durumda ve koşulda, şiddetten arınmış olmalı ve insanlık onurunu korumayı hedeflemelidir. Adaletsizliklere karşı demokrasi adına gerçekleştirilen direnişin şiddet içermeyen bir şekilde yol alması büyük önem taşır; çünkü demokrasi adına direniş, adaletsizliği ve meşruiyetini yitirmiş iktidarı hedef alır, yurttaşları ve insanları değil!
***
Direnişi başlatarak bugün direnmezsek tarihteki birer gölgeden başka hiçbir şey olmayacağımızı bizlere gösteren İstanbul Üniversitesi öğrencileri ve onları takip eden gençler bu ülkenin tarihindeki en saygın yerlerden birini çoktan almıştır. Ve bu gençler çok haklıdır; şayet bugün baskı ve zulüm her alana yayılmışsa, direniş de her alanda olmalıdır! Çünkü bugün haksızlık karşısında direniş, varoluşumuzun anlamı, yaşamlarımızın biricik onurlu dayanağıdır!