Hepimiz çeteyiz abi

05 Mayıs 2015 Salı

Seçim sathı mailine girdiğimiz şu günlerde bir sürü kamuoyu yoklaması yapılıyor. Çoğunluk, bunların AKP’nin tek başına iktidar olma olasılığının zayıflığına işaret edenlerine odaklandı.
Bu arada, başka ilginç sonuçlar da çıktı ortaya. Mine Sirmen de bunlar içinde en çok halkın yüzde 48’inin yolsuzluklara fazla aldırmadığını gösterenine kafayı takmış durumda. Dönüp dolaşıp onu söylüyor.
Kendisine bunda şaşacak bir yön olmadığını, bu sonucun, halkımızın yozluğundan, bozukluğundan kaynaklanmadığını söylüyorum hep. Gerçekten de bu olayda şaşacak bir yön yok.
Tayyip Erdoğan’ın parlak ikbal yolunun ilk basamağı olan 1994 İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanlığı seçimi sırasında, kaçak evi olduğu ortaya çıktığında, saflar, onun bu ayıbının seçim şansını olumsuz etkileyip, kaybetmesine neden olacağını düşünmüşlerdi.
Bu düşünce ilk bakışta doğru gibi görünüyordu. Öyle ya, kuralların uygulanmasını sağlayacak olan kişi kural dışı olabilir miydi ki?
Ama beklenen olmadı, kural dışılık Tayyip Bey’in seçim şansını azaltmadı, tam tersine!..
Neden?
Çünkü kural dışılık kuralın kendisi olmuştu.

***

Artık ayıp olan kurallara bağlılıktı, kural dışılık değil. Çoğunluk da zaten kural dışıydı. Az gelişmiş ülkelerde demokrasilerin kurallar ve güvencelerden oluşan bir nitelik rejimi olduğu yanılsaması gerçeği yansıtmıyordu. Demokraside, nicelik nitelikten önce geliyor ve belirleyici oluyordu.
Peki demokrasimizin böyle olmasının nedeni halkımızın “fıtratı!” mıydı?
Yanıtı orada aramak yanlıştı, sanırım sorunun özü ekonominin temelinde yatıyordu.
Yolsuzluk, hırsızlık, adam kayırma, temeli üretime dayanan ekonomik yapılarda ayıp sayılıyordu, yoksa ürettiğinden çok üreyen, ürettiğinden çok tüketen toplumlarda öyle bir ayıp kavramı yoktu.
Ürettiğinden çok üreyip, tüketen toplumlarda, ekonominin temeli üretime dayanamazdı, böyle bir durum, kaos, gırtlaklaşma yaratırdı.
Ürettiğinden çok üreyen ve tüketen toplumlarda, açık, yağma ve talan yoluyla kapatılır.
Yağma ve talan ekonomisinin kendine özgü kural ve kurumları vardır.
Siyaset bir anlamda bölüşüm faaliyeti olduğundan, kapitalizmdeki artı değerin paylaşım kurallarını koyan ve denetleyen devlet, talan ve yağma ekonomisinde de talan ve yağmanın paylaşımının düzenlenmesi ve denetlenmesi işlevini yüklenmiştir.

***

Toplumsal ilişkiler geliştikçe, rant ve talan ekonomileri de zamana ayak uydurmalarını sağlayan kurumları oluştururlar.
Talan ve yağmadan, geniş kitlelere de, tabii ki suyun başını tutmuş olanlarla kıyaslanmayacak oranlarda olmak üzere, pay verilmesi mekanizması demek olan “talan sosyal adaleti” kavramı bunlardan biridir.
Ve geniş kitleler, aslında zaten kendi öz malı olan kaynakların talanına, yağmasına, kendisine verilen küçük pay hatırına göz yumar. Talan ve yağma ekonomisinde, herkesin bir takanağı vardır. Ya oturduğu bina ruhsatsızdır, ya kullandığı elektrik kaçaktır, ya çalıştığı yer kural dışıdır, vb.
Kuralsızlığın kural olduğu ve hastalıklı bünyenin kendine özgü bir denge oluşturduğu ortamda klasik kuralları egemen kılmaya çalışmak bir sonuç vermez ve çoğunluk tarafından da olumlu karşılanmaz.
Ekonominin tabanını değiştirmeden yolsuzlukla mücadelenin bir anlamı yoktur.
Buna yaptığınız zaman, yolsuzluğu, hırsızlığı şikâyet ettiğinizde, büyük çoğunluğun yadırgayan bakışlarıyla karşılaşırsınız.
Ya da düzenin daha harbi bireylerinden birine “bunlar çete!” diye yakınsanız, tüyler ürpertici ama gerçeği yansıtan şu yanıtı alırsınız:
-Hepimiz çeteyiz be abicim!..



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

İyi insan 19 Mart 2024
Laiklik nedir? 6 Mart 2024
Yıldönümü 3 Mart 2024

Günün Köşe Yazıları