Arif Kızılyalın

Bizim coğrafyanın sporu oldu artık!

10 Eylül 2019 Salı

Kadın Voleybol Milli Takımımız, Avrupa ikincisi oldu; hatta altın setin sonlarında eğer seri hatalar yapmasak, belki de Türkiye, voleybol tarihinin milli takımlar seviyesindeki ilk Avrupa Şampiyonluğunu da kazanabilirdi.
Gel gelelim, bu gümüş madalya gelecek yıllarda-bir aksilik olmazsa-altına dönüşecek değerde. Çünkü Türkiye, yan yana oynayan genç bir kadroyla çıktı kürsüye. Evet, iki kaptan Eda ve Naz’ı kenarda tutarsak Kadın Voleybol Milli Takımımızın yaş ortalaması 22-23 bandında. Bu da demektir ki, en az 8-10 yıl birlikte oynayacak bu ekip, yakın bir gelecekte o altın madalyayı ya olimpiyatta, ya dünya şampiyonasında, ama bir yerde mutlaka boynuna takacak...
Peki, Türk voleybolu, buralara nasıl geldi, bu seviyeler gerçek gücümüzü göstermekte midir? İsterseniz bu sorunun yanıtını Sırbistan’ın kadrosundan aramaya başlayalım. Örneğin, Sırbistan’ı gerçekten orkestra şefi gibi yöneten baş antrenörü Zoran Terzic Fenerbahçe’yi çalıştırmakta, keza ülkelerine altın madalya kazandıran Boskovic, Ogjenovic, Veljkovic, Mihajlovic gibi isimler formlarını formasını giydikleri Türk takımlarında tuttular geçen sezon. Üstelik, sadece dünyanın en iyi voleybolcuları olarak gösterilen Sırplar değil, Ankara’daki şampiyonada boy gösteren Polonyalı, Hollandalı, İtalyan sporcular da Türkiye Ligi’nde forma giydiler önceki yıllarda.
Sözün özü, Türkiye ‘kaliteli’ yabancı oyuncuların tercih ettiği bir ülke. Çünkü, hem gerçekten sert ve çekişmeli bir lig oynanıyor Türkiye’de, hem de Türk takımlar her yıl Avrupa kupalarında cirit atmaktadırlar!
Bizim kızlara gelirsek; hemen hepsi, yıllarca önce benimsenin bilimsel alt yapı projesinin ürünü. Ve bilinmeli ki, Eczacıbaşı Vitra’nın başını çektiği Vakıfbank’ın büyük yatırımlar yaptığı, Fenerbahçe ve Galatasaray’ın da zarar etme pahasına para harcadığı spor okulları, Türk voleybolunun Ankara’da gösterdiği başarının yegâne sebebidir.
Eda’sından Nazı’na, Ebrar’ından, Meryem’ine, Hande’sinden Kübra’sına tüm kadro bu tedrisatın ürünüdür. Ve bu sisteme kısa sürede ayak uyduran İtalyan baş antrenörümüz Giovanni Guidetti ise pozisyonu için biçilmiş kaftandır. Her ne kadar, sanatçı Demet Akalın tarafından,’Antrenörümüz niye Türk değil’ diye eleştirilse de içimizden biridir Giovanni; o bizi, biz onu benimsemiş durumdayız. 10 yıldır Türkiye’yi mesken edindiğini, Türk voleybolunun ünlü ismi Bahar Toksoy’la yaşamını birleştirdiğini, tüm zamanını bu topraklarda geçirdiğini, Türk altyapısının daha iyi hale gelmesi için Bitlis senin, Diyarbakır benim dolaştığını biliyor mudur, Demet Hanım, kestiremedim, ama baltayı fena halde taşa vurduğu da kesindir!
Görüldüğü üzere, neredeyse her gün, bir kadının erkek şiddetine uğradığı, haftada, 3-4 kadının yine ‘erkek eliyle’ öldürüldüğü coğrafyamızda kadın sporcuların voleyboldaki bu başarısı gerçekten takdire şayan bir durum. Öyle ki, erkek çocuklar nasıl babalarının zoru ile futbol okullarına gittilerse, artık kız evlatlarımız bu başarılardan sonra annelerinin ellerinden tutup, salonlara koşacaktır. Çünkü, artık hepsinin önünde birer rol model vardır, üstelik Faruk Eczacıbaşı gibi, Mehmet Emin Özcan gibi, Ali Koç gibi, Mustafa Cengiz gibi voleybol sevdalısı isimler kadın voleyboluna sosyal sorumluluk projesi gözü ile bakmaktadırlar. Ve elbette geriye doğru giderek Ahmet GülümErol Ünal Karabıyık’ın, Özkan Mutlugil’in ve şimdilerde de Akif Üstündağ’ın bu sistemi kesintisiz devam ettirme çabası çok önemlidir. Ve Cengiz Göllü; kadın voleyboluna adanan bir yaşam.
Her ne kadar medya için voleybol maç bittiği anda unutulsa da, emin olun ki, bundan sonra voleybol bu toprakların “olmazsa olmazı”dır.  



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

Onurlu mücadele 13 Aralık 2024
Hesap tutmadı 12 Aralık 2024

Günün Köşe Yazıları