Ayşe Emel Mesci

Aydınlık bir pencere

01 Ocak 2018 Pazartesi

Yeni yıl zaman içinde çok gerilere, mekân içinde de çok geniş bir coğrafyaya yayılan bir kavram. Efsaneleri ve ritüelleri Eski Mezopotamya’dan Mısır’a, Anadolu’dan Uzakdoğu’ya kadar her yerde karşımıza çıkıyor. Yeni yıl kutlamaları bu uçsuz bucaksız zaman ve coğrafya yayılımı içinde büyük bir çeşitlilik gösterseler de ortak ve değişmeyen bir beklentiye yanıt oluşturuyorlar: yenilenme; eskiyenin, yıprananın yerini “yeni”nin alması...
İnsanoğlu çok eski zamanlarda evrendoğum mitosunu hem sözel olarak yineleyerek, hem de ritüel olarak gerçekleştirerek, “yaşlanan” dünyanın yeniden doğmasını, “gençleşmesini” güvence altına almayı amaçlıyordu.
Mitoslarını çoktan yitirmiş modern dünyada, “yeni yıl” ile birlikte gelen “yenilenme” dileği ise varlığını korudu.

Uzlaşmaz çelişkiler
Modernleşip kapitalistleşmek veya kapitalistleşerek modernleşmek içinde hep uzlaşmaz çelişkiler barındırdı. İnsanoğlu bir yandan “Aydınlanma” ve “akıl çağı” ile eleştirel aklı, özgür düşünceyi asırlardır tutsak eden zincirlerden kurtuldu, bilimde, sanatta, ekonomide, her alanda dev adımlarla ilerlemeye başladı. Ama aynı insanoğlu zincirlerinden koptuğu kadar köklerinden de koptu, Jung’un “kolektif bilinçaltı” terimiyle tarif ettiği olgudan, mitolojilerinden, efsanelerinden koptu. Bununla da kalmadı, “akıl”ın özgürleşmesiyle açılan bir dönem “akıl” ile adeta alay eden ve tamamen “insan-merkezci”, hatta işin aslı “Batılı insan-merkezci” bir sistem yarattı. İnsanlık “insan haklarını” da bu sistem içinde buldu, tarihin gördüğü en kanlı boğazlaşmalar da bu sistem içinde yaşandı. Bu sistem önce keşifler ve kanlı fetihler, sonra emperyalizm ve sömürgecilik ile tüm dünyaya (ekonominin enstrümanları yetmediğinde zorla) yayıldı. Bütün dünya “insan- merkezci” oldu. Dolayısıyla insan son 4-5 yüzyılda, on binlerce yıllık doğal “habitus”undan kendi çabalarıyla kurtulmuş, ama aynı anda bu “habitus”u çevreleyen doğadan ve evrenden de kopmuş oldu, hatta kopmakla da kalmadı onu yok etme aşamasına geçti. Bazılarına göre Birleşik Devletler başkanına yazılmış bir mektup, bazılarına göre bölge valisinin karşısında yapılan bir konuşma olarak Suquamish yerlilerinin şefi Seattle’a atfedilen ünlü metin, hangi anlayıştan kopulduğunu çok güzel ifade eder: “Bunu biliyoruz biz. Dünya insana ait değildir. İnsan dünyanındır. Bunu biliyoruz biz. Bütün her şey bir aileyi bağlayan kan gibi birbirine bağlıdır. Dünyaya ne olursa dünyanın oğullarına da o olur. Hayat ağını insan örmedi, o sadece bir lif onun içinde. Ağa ne yaparsa kendine yapar.”

Yeni yıl
Tekrar yeni yıla dönecek olursak; doğadan, evrenden ve kendi doğal var oluşundan böylesine kopmuş; modernleşmenin özgürleştirici etkisini ve Chaplin’in unutulmaz filminin adıyla söyleyecek olursak, “Modern Zamanlar” çarklarının köleliğini bir arada idrak etmiş, bu çelişkileri çözememiş; üstelik yaşadığı gezegen için gerçekten yıkıcı ve zararlı hale gelmiş günümüz insanlığı sabahtan akşama ritüel yapsa, dünyaya gençleştirici bir soluk üfleyebilir mi, doğrusu bu konuda epey şüpheliyim.
Seattle’ın uyarısı kulaklarımda çınlıyor: “Son ırmak kuruduğunda, son ağaç yok olduğunda, son balık tutulduğunda; beyaz adam paranın yenmeyen bir şey olduğunu anlayacak.”
Ama insanoğlunun binlerce yıllık kolektif bilinçaltında hiç kesintisiz süregelen bir başka dal var: Umut. Onun için yeni yılı Paul Eluard’ın “Aydınlık” şiiriyle karşılamak istiyorum: “Hiçbir vakit tam karanlık değil gece/ Kendimde denemişim ben/ Kulak ver, dinle./ Her acının sonunda açık bir pencere vardır/ Aydınlık bir pencere.”  



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

Buzdağının altı 4 Kasım 2024

Günün Köşe Yazıları