Ayşe Emel Mesci

Cumhuriyet’in yolu açık olsun

17 Eylül 2018 Pazartesi

Cumhuriyet gazetesinde yazmaya tam 19 yıl önce, 9 Eylül 1999’da başladım. İlk yazım, 9 Eylül 1984’te yitirdiğimiz sevgili Yılmaz Güney hakkındaydı. İlhan Selçuk istemişti gazetede yazmamı. O gün bugündür de “Çağrışımlar” köşesinde ayda iki kez sahneden, sanattan, hayattan çağrışımları sizlerle paylaşmaya çalışıyorum.
Bu 19 yılın önemli bir bölümünde Cumhuriyet gazetesinin basın dünyamızdaki farklı yerini belirleyen önemli özelliklerden biriyle yaşadık: İki tam sayfalık bir “Kültür-Sanat” bölümüne sahip olmanın ayrıcalığıydı bu. Bunu fazla bulanlar, itiraz edenler olmuştu. Ama İlhan Selçuk asla iki sayfadan vazgeçmedi. Sonra -İlhan Selçuk’tan sonra- gün geldi, büyük olasılıkla ekonomik sıkıntılardan ötürü bizim iki sayfa ucundan köşesinden didiklenmeye başlandı. İlhan Ağabey’in sağlığında sistematikleştirilemeyecek bir uygulamaydı bu. Üstelik her ekonomik krizde önce kitaptan ve sanattan vazgeçen bir ülkede yaşamamıza rağmen... Bu bir tercihti, gazetenin diğer birçok tercihi gibi... Son dönemde ise artık 1 sayfaya sıkışmıştık. Dolayısıyla, “Kültür-Sanat” bölümünün yeniden iki sayfaya yerleşmesi belli tercihlere sahip çıkılması açısından anlamlı geldi bana. Dergilerin, özellikle de Pazar ekinin çıkmamasına üzülmüştüm ki, genel yayın yönetmeni Aykut Küçükkaya Pazar ekinin geri döneceğini söyleyince içim rahatladı.

İlhan Selçuk ölçütleri
Gazetenin biçimsel yapısında da değişmezleri vardı İlhan Ağabey’in: Cumhuriyet logosunun üzerinde hiçbir şeye yer verilmesini istemezdi. Mizanpajın karmakarışık bir hale sokulmasına izin vermezdi. Mizanpajı gazetenin kimliğinin önemli parçası olarak görürdü ki bence bunda hiç haksız değildi. Üslup bütünlüğüne önem verirdi, her sayfanın kendi başına ayrı telden çalması onun zamanında düşünülemezdi.
İlhan Selçuk, Cumhuriyet’in vakıf senedinde yer alan ve geçenlerde de hatırlatılan, hızını bu ülkenin kuruluş felsefesinden almış, Atatürk ilkeleri tarafından belirlenmiş temelden asla ödün vermezdi, ama gazetedeki görüşlerin çeşitliliğinden, Cumhuriyet’in temel ilkelerine bir saldırı içermedikleri sürece, rahatsızlık duyduğunu da görmedim. Bu konuda yaşanan sorunları da hemen kestirip atmak yerine, son noktaya varıncaya dek hep yönetmeye gayret etmiştir. Bunu da hep hatırlamalıyız.
İlhan Selçuk’un Cumhuriyet gazetesinin yaşaması bakımından en değer verdiği şey ise Cumhuriyet Vakfı ve Vakıf varlıklarıydı. Bu söylediğim bir sır değil; o dönemi yaşamış, yönetimde bulunmuş, hukuk işleriyle ilgilenmiş herkes tarafından bilinen bir olgu. Cumhuriyet gazetesinin bir türlü ele geçirilemeyen, iktidarlar tarafından pes ettirilemeyen kimliğinin arkasındaki temel dayanak Cumhuriyet Vakfı’dır. Sayın Berin Nadi’nin sağlığında kurulan bu vakıf, Cumhuriyet gazetesinin ölümcül darboğazlardan geçmesini sağlamıştır. Cumhuriyet gazetesinin başına gelen yönetimler, bu kurumu gelip geçici bir araç olarak değerlendirmemişlerse Vakfa ve Vakıf değerlerine gereken özeni göstermiş, onları korumuş olmaları gerekir diye düşünüyorum.

Toptan karalamalara karşıyım
Ülkemizde kolaycı bir alışkanlık var: Etiketle, kurtul diyebiliriz buna. O şucudur, ben bucuyum dedin mi, hiç değilse “bucuları” zahmetsizce yanına çekme olanağı buluyorsun. İş şuculuğa buculuğa bağlandı mı gidenin veya gelenin “her şeyi kötü” veya “her şeyi iyi” oluveriyor. Bu toptan karalamalara kesinlikle karşıyım. Aksi davranışlar, bu gazetede kalem oynatmış birçok değerli yazara, emek vermiş, hapis yatmış insanlara haksızlık olur.
Cumhuriyet önemli bir gazete, çok önemli bir cumhuriyet kurumu. Yönetim değişiklikleri sırasında hiç hak etmediği kötü süreçlerden geçti. Gazetemizin daha fazla yıpranmamasını gönülden diliyorum. Bu, kimin haklı kimin haksız olduğundan çok daha önemli. Giden arkadaşlarım içinde yazılarını büyük bir beğeniyle takip ettiklerim var, umarım yollar yeniden kesişir diyorum. Yeni yönetime de başarılar diliyorum, Cumhuriyet’in yolu açık olsun, ona herkesin ihtiyacı var.  



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

Buzdağının altı 4 Kasım 2024

Günün Köşe Yazıları