Ayşe Emel Mesci

‘Ne güzel komşumuzsun sen Hayati Abi’

12 Kasım 2018 Pazartesi

Tiyatro sanatı kum üstüne yazı yazmaya benzer. Bir oyun sahnelersiniz, bir oyunda oynarsınız, gelir geçer, fazla bir şey kalmaz geride. Çok çok bir afiş, bir program dergisi, birkaç fotoğraf, oyunun duygusunu, seyirciyle paylaşılmış anları yansıtması çok zor olan bir prömiyer videosu... Hele bir gün öncesinin bile zor hatırlandığı, sürekli tüketecek yeni konu peşindeki bugünün emek kaçgunu çıldırmış şimdiki zamanında, tiyatronun zaman ve bellekle ilişkisi giderek içler acısı bir hal aldı. İşi “hatırlamak ve hatırlatmak” olan bir sanat dalının üreticilerinin, emekçilerinin en büyük derdinin yeterince hatırlanmamak olması acıklı bir paradoks değil mi?

43. İsmet Küntay Ödülleri
Kalıcılık kazanmış, kurumsallaşmış tiyatro ödüllerinin belki de en önemli işlevlerinden biri, tiyatroculara “hatırlanmanın” tadını, emeklerinin karşılıksız kalmadığı, görüldüğü duygusunu yaşatmalarıdır. Bu yıl 43. kez verilen İsmet Küntay Tiyatro Ödülleri de alanında Türkiye’nin en köklü ve önemli ödüllerinden biri olma özelliğini taşıyor. Geçen yıl olduğu gibi bu yıl da Büyük Kulüp’te düzenlenen törene katılım her zamanki gibi son derece iyiydi.
Geçen yıl “Mucize” ile en iyi oyun yazarı ödülünü alan emekli orgeneral İlker Başbuğ bu yıl onur ödülünü vermek üzere sahnedeydi. Onur ödülünü ise üretkenliğine hayran olduğum, neredeyse her iki yılda bir okurların karşısına yeni bir çalışmayla çıkan, duayen gazeteci, yazar Hıfzı Topuz aldı. Cumhuriyet ile yaşıt olan Topuz’un konuşmasında da, gecede ödül alan birçok ismin konuşmalarında da temel vurgu “Cumhuriyet değerleri” ve “Atatürk” idi.

Atatürk sevgisi
Atatürk’ün hatırasını silmek, hiç değilse silikleştirmek ve unutturma işlemini zamana yayarak sürdürmek isteyen bir zihniyet var, ama çeşitli toplumsal resimler bu dayatmaların tam zıt yönde bir tepkiye yol açtığını, yeni bir Atatürk sevgisinin yükseldiğini gösteriyor. Benim gözlemime göre, bu yeni ve henüz gerçek siyasi karşılığını bulamamış bir damar. Belki de söz konusu karşılık, toplumsal ve siyasal mücadele içinde kendini yeniden üreterek ortaya çıkacak, 68’de olduğu gibi... Bunu zaman gösterecek, ama tepki iyiden iyiye hissedilmeye, kamusal her alanda kendini var etmeye başladı, orası kesin... Atatürk’ün ülkeyi nereden alıp nereye getirdiği, yeterince bilincine varılmayan bir efsane, bir güzel hikâye gibi dinlenirdi. Sonra kazanılanlar elden çıkmaya, o “hikâye”nin dekoru diye dinlediklerimiz kendi yaşamımızda gerçekliğe bürünmeye başlayınca işin rengi değişti. 29 Ekim’in, 10 Kasım’ın yaşanma biçimindeki değişiklik de bunun göstergesi zaten.
İsmet Küntay ödüllerine dönecek olursak, bence gecenin cümlesi gerçek bir söz ustası olan Müjdat Gezen’den geldi. Müjdat, Nadide Küntay Emek Ödülü’ne layık görülen değerli sanatçımız Zuhal Olcay’a ödülünü verdikten sonra, tekrar sahneye döndü, mikrofonun başına geldi, ben Hayati Asılyazıcı için bir şiir okumak istiyorum” dedi.
Yıllardır bu ödüllerin seçici kurul başkanlığını sürdüren Hayati Asılyazıcı gazeteciliğinin, yazarlığının, eleştirmenliğinin yanı sıra ve belki bunlardan daha da önemlisi çok değerli bir sanat insanıdır. Bir dönem İBŞT genel sanat yönetmenliğini de yürüten, bizim kuşakta gerçek bir emeği olan Asılyazıcı, tiyatro, opera ve balede sahip olduğu çok geniş birikimle, Türkiye ile Rusya, Polonya gibi eski sosyalist sistem ülkeleri arasında hem dün hem de sistem yıkıldıktan sonra çok değerli köprüler kurulmasına da önayak olmuştur.
Hepimiz merakla bekledik, bir tek dizeydi Müjdat’ın şiiri: “Ne güzel komşumuzsun sen Hayati Abi!” Yürekten katılıyorum bu cümleye...  



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

Buzdağının altı 4 Kasım 2024

Günün Köşe Yazıları