Ayşe Emel Mesci

Solmaz Hanım’la Bir Ömür

01 Ekim 2018 Pazartesi

Solmaz Abla’yı tanıma şansı bulmuş talihlilerden biri olarak, İlhan Berktay’ın yazdığı “Aşkta ve Kavgada - Solmaz Hanım’la Bir Ömür” kitabını bir süredir elimden bırakamıyorum.
İzmir’den başlayıp İstanbul’a yönelen gençlik yılları, İstanbul Yüksek Tahsil Gençlik Derneği (İYTGD) faaliyetleri, Nâzım Hikmet’i Kurtarınız kampanyaları, 1951 tevkifatı, 6-7 Eylül olayları, hapisler, 27 Mayıs, yeniden okunan üniversite, sonra İnşaat Mühendisleri Odası kongreleri, 12 Mart, 12 Eylül öncesinin siyasi cinayetleri, 12 Eylül’den sonra sürgüne gitmek zorunda kalan çocuklar... Ve bütün bunların içinden geçen İlhan-Solmaz Berktay çiftinin 55 yıl sürmüş, Solmaz Abla’nın 6 Temmuz 2004’te vakitsiz vefatıyla noktalanmış hikâyesi... Ama İş Bankası Kültür Yayınları’nın “Anı” dizisinden çıkan bu kitap, bir ailenin hikâyesi olmakla kalmıyor; kıymeti hiç kimse tarafından yeterince teslim edilmemiş bir kuşağın hikâyesine dönüşürken, aynı zamanda Türkiye’nin bir döneminin panoramasına ilişkin gerçekten değerli bir tanıklık da oluşturuyor.
İlhan Ağabey niye anılarını yazmaya giriştiğini şöyle özetlemiş: “Diyebilirsiniz ki ‘Mecbur musun yazmaya?’ Ben öyle hissediyorum. Mina’nın (Urgan) hakkı varmış. ‘Hepinizin yazması lazım, yoksa her şey unutulacak!’ derdi. Gerçekten de o sevinçli, daha da çok acılı günler kaybolup gidecek. Ayrıca Solmaz’a karşı boynumun borcu diye düşünüyorum.”

Kocaman bir aile
Ama bu anıları okurken bir “acı, ıstırap edebiyatı” ile karşılaşacağınızı sanmayın; tam tersine, İlhan Berktay’ın üslubu çok sade, süslemeden, abartıdan uzak; tıpkı o kuşağın yaşamı gibi... Bu akıcı üslupla anlattığı gözlemler, anekdotlar insana üzüntüden çok neşe veriyor, yer yer kahkahalarla güldürüyor. Gözünüzde daha iyi bir ülke, daha iyi bir dünya için çabalayan, Nâzım’ın sözleriyle, o ülkeyi “bahtiyar kılmak” için “güçlerinin yettiğince çalışan”, bu uğurda birçok şeyi feda eden, ama neşelerini, yaşam sevinçlerini yitirmeyen gencecik insanlardan oluşan bir topluluk canlanıyor. Sonra yıllar geçiyor, ama dostluklar tükenmiyor. Öyle bir kuşak ki bu, o kuşağın çocukları kendilerini kocaman bir ailenin üyeleri olarak bilerek büyüyorlar. Sayısız amca ve teyze ile çevrelenmiş bir sürü kardeş gibi...

Mizah penceresi
Dünyaya ince bir mizah penceresinden bakan İlhan Berktay’ın satırlarında, o muhteşem arkadaş topluluğunun yanı sıra, yakın tarihimizde iz bırakmış birçok isim de bilinmeyen yönleriyle hayat buluyor: İstanbul’a okumaya geldiğinde aynı evi paylaştığı Yaşar Kemal, Yıldız Teknik Üniversitesi’nde Altay Gündüz ve İlhan Berktay ile birlikte öğrencilerle bir arada nöbet tutmaya gelen Oğuz Atay, mühendis, mimar ve ressam Ali Nafiz Çamlıbel, Sultanahmet Cezaevi’nden unutulmaz portreler ve anekdotlar: Ahmed Arif, Arif Damar, Ruhi Su ve daha niceleri...
İlhan Ağabey kitabında son sözü, o özgürlüğüne kavuşsun diye hapis yattıkları ve çok sevdikleri Nâzım Hikmet’e bırakmış: “Kale kapısından çıkarken ölümle buluşmak üzre,/son defa dönüp baktığımızda şehre,/sevgilim şu sözleri söyleyebileceğiz:/Pek de öyle güldürmedinse de yüzümüzü,/çalıştık gücümüzün yettiği kadar/seni bahtiyar/kılalım diye./Devam ediyor bahtiyarlığa doğru gidişin,/ devam ediyor hayat./İçimiz rahat,/ gönlümüzde hak edilmiş ekmeğine doymuşluk,/gözümüzde ışığından ayrılmanın kederi,/işte geldik gidiyoruz/ şen olasın Halep şehri!”
Şu sıkıntılı, tatsız günlerde ilaç gibi geldi bana “Solmaz Hanım’la Bir Ömür”, içimi ısıttı, umut verdi, tıpkı Solmaz Abla gibi...  



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

Buzdağının altı 4 Kasım 2024

Günün Köşe Yazıları