Tuncer Cücenoğlu’nun ardından...
Ayşe Emel Mesci
Son Köşe Yazıları

Tuncer Cücenoğlu’nun ardından...

21.07.2019 07:30
Güncellenme:
Takip Et:

Ne zor bir aymış bu temmuz... Sevdiğim değerli insanlar gidiyor peş peşe. Eksiliyorum durmadan. Önce sevgili Leyla Gezen’in annesi Güler Turgut, canım Güler Abla ayrıldı aramızdan; sonra “ilk gençlik düşlerimin erişilmez balerini” Tülin Oğurman’ı yitirdik. “Işıklar içinde yatın canlarım” derken, Ataol Behramoğlu’nun unutulmaz dizesi biraz değişerek dolanıyor zihnimde: “Ben ölürsem temmuzda ölürüm...”
En son olarak da, tiyatromuzun en üretken, en çalışkan yazarlarından birini, belki de birincisini, yaklaşık 25 yıllık bir dostluğu paylaştığımız Tuncer Cücenoğlu’nu aldı bizden temmuz ayı.

Demokratik ruh
Enerjisi gözlerinden taşan, sürekli yeni projeler üreten, yerinde duramayan bir yazardı Cücenoğlu. Üstelik projelerinin hatırı sayılır bir bölümünü de hayata geçirmeyi bilmişti. Dile kolay, oyunları 32 dile çevrilmişti, böyle bir başarıya sahip fazla yazarımız olduğunu sanmıyorum. Üstelik bu başarılar hiç değiştirmedi Tuncer Ağabey’i, içtenliğini, candanlığını, tevazusunu hiç etkilemedi. Kibir, bir sözcük olarak bile yaklaşamadı onun yanına. İnsanla tartışsa da, çekişse de dostluğunu bozmazdı ve o tartışmalarda “Kardeşim benim şu kadar oyunum şu kadar dilde...” diye başlayan bir cümle asla dökülmezdi dudaklarından. Karşısındakinin genç, yaşlı, deneyimli, deneyimsiz oluşu hiç etkilemezdi bu tavrını. Aydınlarımızda, sanatçılarımızda ne yazık ki çok sık rastlanmayan, sahici demokratik bir ruha sahipti Tuncer Cücenoğlu.
Çeşitli tiyatro toplantılarına, davetlere gittiğimde gözüm önce onu arardı, sonra birbirimizi bulur, araya hiç zaman girmemiş, kaldığımız yerden devam ediyormuşuz gibi, sohbet etmeye başlardık.

‘Çığ’ ve diğer oyunları
“Çığ” adlı oyununu iki kez sahneledim, 2003’te Bursa Devlet Tiyatrosu’nda, 2007’de Ankara Devlet Tiyatrosu’nda... Bir dağ köyünde geçen, çok sade ve metaforik bir yapısı olan bir oyundur “Çığ.” İnsanlar kış aylarını suskunluk içinde geçirmek zorundadırlar yoksa çığ tehlikesiyle karşılaşabilirler. Bu denklem karşımıza suskun/susturulmuş bir toplum manzarası çıkarır ve şu soruyu sordurur: Niye bu denli tepkisiz, suskun bir toplumuz?
Tuncer Cücenoğlu, kamuoyunun etkisizleştiği, basının önemli bir bölümünün sustuğu, tepkisizliğin, Aziz Nesin’in deyimiyle “korkudan korkma”nın yaygınlaştığı günlerde hem sanatıyla hem de kamusal alandaki tavrıyla sesini kısmayan aydınlarımızdandı, “çığ düşer” diye korkutanlara inat söyleyeceğini hep söyledi.
Tiyatromuza çok güzel oyunlar armağan etti: Çığ, Boyacı, Kadın Sığınağı, Kadıncıklar, Matruşka, Neyzen...
“Neyzen”i 2001 yılında Işıl Kasapoğlu’nun rejisiyle izlemiştim; Burak Sergen oynuyordu. Bayılmıştım oyuna. Neyzen gibi sıra dışı bir kişiliğin etrafında yakın tarihimizin önemli olaylarını ören metni de çok beğenmiştim.
Son dönemde belgesel tiyatro da denebilecek metinler de kaleme aldı: Sabahattin Ali, Che Guevera...
“Che”yi benim yapmamı çok istiyordu. Uğraştık birlikte, bir ödenekli tiyatro repertuvarına da aldı ama sonra bir şekilde olmadı.
En son bir hafta kadar önce konuştuk telefonla. Çok ağrı çektiği anlaşılıyordu, ama durmuyordu üstünde. “Son bir oyunum var” diye anlattı: “Brutus’u yazdım, ama değişik bir açıdan bakmaya çalıştım olaya. Acaba Brutus’un yaptığına kalleşlik denebilir mi, denemez mi?” “Sezar”lara uyarı niteliğindeki oyun Gürcüceye çevrilmiş ve Tiflis’te dünya prömiyeri yapmıştı, Gürcistan’ı temsilen çeşitli ülkeleri dolaşıyordu, şimdi de Fransızcaya çevrilerek Fransa’da basılacaktı. Kafası bu işle meşguldü. Ölümden o kadar uzaktı ki...
Tuncer Cücenoğlu, son anına kadar oyunlarıyla, tiyatroyla ve daha aydınlık bir Türkiye’de yaşama meselesiyle uğraştı, hiç vazgeçmedi uğraşmaktan ve öyle veda etti bize.
Işıklar içinde yat Tuncer Ağabey, oyunların hep bizimle ama ben senin dost sesini, dost bakışlarını çok özleyeceğim...    

Yazarın Son Yazıları

Uzun bir macera: ‘Faust’

Sevgili İlhan Selçuk 2004’te bir dergi kataloğu armağan etmişti. Değerli ressamımız Bilge Alkor’un kargalarıyla böyle tanıştım. Daha sonra tanışıklık, “Meleklerin ve Şeytanların Aynası” (2011) ile derinleşti. Uzunca bir süredir başucumda duran, dönüp dönüp baktığım, sonra “Belki bir gün” diyerek tekrar kenara koyduğum “Faust”, Alkor’un imge dünyasıyla farklı bir boyuta taşınmıştı.

Devamını Oku
08.12.2025
İnsan idrak ettiği ruha benzer

Aleksandr Puşkin, “dramatik büyünün titreştirdiği düş gücümüzün üç telinden” söz eder. Bunlar; gülme, acıma ve dehşettir. Vsevolod Meyerhold ise Charlie Chaplin ve Sergey Ayzenştayn’ı karşılaştırırken, her iki sinemacıda bu “üç tel”in ne denli ustalıkla kullanıldığına değindikten sonra, bir ayrım yapar: “Chaplin’de gülmece ve acımanın ön planda olduğunu, dehşetin gölgede kaldığını söyleyebiliriz oysa Ayzenştayn’da gülmece geri plana kayarken acıma ve dehşet öne çıkar.”

Devamını Oku
24.11.2025
Goethe: İkilem ve Deha

Büyük yazarın kendi yaşam sürecinin de derinlemesine nüfuz ettiği “Faust”un ilk bölümü ise, kendisinden önce Christopher Marlowe’un 16. yüzyıl sonunda oyunlaştırdığı (“Dr. Faustus”) ruhunu şeytana satan Faust efsanesinden yola çıkmakta ama bu bölümde Faust’un Mefistofeles ile macerası kadar, “ayarttığı” Gretchen’in trajedisi de göze çarpmaktadır. Goethe dahi sanatçı duyarlılığıyla içinde yaşadığı toplumun “mahalle baskısı”nı, ikiyüzlü ahlak kurallarını kendi siyasi ve toplumsal kimliğinin çok ilerisinde bir noktadan eleştirir. Viktor Glass’ın “Goethe’nin İnfazı” romanında (çev. Regaip Minareci, Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları) anlattığı olayda, evlilik dışı hamile kaldığı çocuğu öldürmekle suçlanan genç kadın hakkındaki idam cezasını siyasi kimliğiyle onaylayan Goethe, “Faust”ta konuya bambaşka bir duyarlılıkla yaklaşır. Büyük sanatçı ve düşünürün, “Almanların en büyüğü”nün tüm hayatına yayılan ve “Faust”a da yansıyan bu ikilemi aslında çağının, yükselen modernitenin etkisi günümüz

Devamını Oku
10.11.2025
Mucize 102 yaşında

Böyle zamanlarda geçmişe dönüp bugünkünden çok daha ağır koşullar içinden düze çıkmayı bilmiş, hem memleketin ufkunu kaplayan sisi hem ileriye doğru koşmak isteyenleri engelleyen karanlığı yarıp geçmiş kurucu kuşağın mücadelesini, Kocatepe’den Afyon Ovası’na doğru bakarken sadece biraz sonra cereyan edecek o büyük muharebeyi değil, oradan geleceğe açılan yolu da gören çelik iradeli bir çift mavi gözü, o mucizeyi hatırlamak iyi geliyor insana.

Devamını Oku
27.10.2025
Bir ödül töreninin ardından

Cumhuriyetin kurucu felsefesinin kültür alanındaki en önemli adımlarından biri tiyatro, opera, bale ve müzik alanlarında modern, kalıcı sanat kurumları yaratarak sanat sevgisini tüm yurt sathına yaymaktı.

Devamını Oku
13.10.2025
Işık, biraz daha ışık

O yıl Doğan Hoca’dan bir gün önce, 21 Eylül 2021’de tiyatro alanından çok değerli bir hocamızı, sevgili Prof. Dr. Hülya Nutku’yu hem de çok vakitsiz yitirmiştik.

Devamını Oku
22.09.2025
Hayatımdaki iki Güney

Gerçekçilik, içtenlik, hayatın sihrini, gizini yakalayıp onu kendi kişisel büyüsünü katarak yeniden yaratmak... Yılmaz Güney’in sinemasının da edebiyatının da en önemli özellikleridir bunlar.

Devamını Oku
08.09.2025
Eğitim ve sanat

Mustafa Kemal Atatürk, Cumhuriyetin üzerinde yükselmesi gereken dört sütunu, “mektep, iktisat, sanat, imar” diye sıralamıştı. Bu dört sütundan ikisini oluşturan “mektep” ve “sanat” maddelerine yakın tarih içinde bir arada bakıldığında, yani sanatta eğitim ve eğitimde sanat alanlarında nereden nereye geldiğimize bakıldığında umut verici bir tabloyla karşı karşıya olduğumuz söylenemez.

Devamını Oku
18.08.2025
Altmış yıl önce altmış yıl sonra

İzmir’de tam anlamıyla “ağır, koyu bir sıcak” vardı. “Kerbela” oyunu 2 Ağustos tarihinde bir zamanların fuar alanı, günümüzün Kültürpark’ı içindeki açık hava tiyatrosunda oynanacağı için İzmir’deydim.

Devamını Oku
04.08.2025
Hatırlamak bir eylemdir

Ergin Yıldızoğlu, 7 Temmuz tarihli Cumhuriyet gazetesinde “Faşizm ve kültür” başlıklı önemli bir yazı kaleme aldı.

Devamını Oku
21.07.2025
‘Umutsuz çağın sesi’

'Medea-Material' Romanya'da köklü Sibiu Tiyatro festivalindeydi...

Devamını Oku
30.06.2025
Vahşi bir dünya

Vazgeçilmez dört elementten biri olan havayı yine paramparça ediyor bombalar, füzeler... Doğal yerinden koparılıp insanın elinde oyuncak olmuş ateş, gecenin karanlığını kızıla boyuyor.

Devamını Oku
16.06.2025
Beyaz gecelerde Medea-Material

23-27 Mayıs tarihleri arasında, Dostoyevski’nin unutulmaz novellasının fonunu oluşturan St. Petersburg “beyaz geceler”indeydik.

Devamını Oku
02.06.2025
İyimserlik önyargısı

İyimserlik önyargısı

Devamını Oku
12.05.2025
Bir kez daha Kerbela

Bir kez daha Kerbela

Devamını Oku
28.04.2025
Bursa ve tiyatro Bursa...

Bursa ve tiyatro Bursa...

Devamını Oku
14.04.2025
Dünyayı sevgi kurtaracak

Dünyayı sevgi kurtaracak

Devamını Oku
31.03.2025
Sonrası gündüz

Sonrası gündüz

Devamını Oku
17.03.2025
Tiyatroantropolojisi ve Metin And

Tiyatroantropolojisi ve Metin And

Devamını Oku
03.03.2025
Tiyatroda eğitimin önemi

Tiyatroda eğitimin önemi

Devamını Oku
10.02.2025
Toplumsal çürüme ve sanat

Toplumsal çürüme ve sanat

Devamını Oku
27.01.2025
Ben bir veri bankasıyım!

Ben bir veri bankasıyım!

Devamını Oku
13.01.2025
Umarım gelen gideni aratmaz

Umarım gelen gideni aratmaz

Devamını Oku
23.12.2024
Bir ödülün düşündürdükleri

Bir ödülün düşündürdükleri

Devamını Oku
09.12.2024
Heiner Müller ile bir kez daha

Heiner Müller ile bir kez daha

Devamını Oku
25.11.2024
Buzdağının altı

Buzdağının altı

Devamını Oku
04.11.2024
Toplumsal çürüme

Toplumsal çürüme

Devamını Oku
21.10.2024
Ali Cem Köroğlu’nu yaşatmak

Ali Cem Köroğlu’nu yaşatmak

Devamını Oku
30.09.2024
'Keşke bir parti olsaydı...'

Yılmaz Güney’in bakışı

Devamını Oku
16.09.2024
Franz Kafka: Yüzyılın kâhini

Franz Kafka: Yüzyılın kâhini

Devamını Oku
02.09.2024
Issızlaşıyoruz

Issızlaşıyoruz

Devamını Oku
12.08.2024
Ahmet Cemal’i hatırlamak...

Ahmet Cemal’i hatırlamak...

Devamını Oku
29.07.2024
Belediyeler ve kültür-sanat politikası

Belediyeler ve kültür-sanat politikası

Devamını Oku
15.07.2024
Güvenilir olmanın sırrı

Güvenilir olmanın sırrı

Devamını Oku
24.06.2024
Bir döngü daha tamamlandı

Bir döngü daha tamamlandı

Devamını Oku
10.06.2024
Taşın ve tarihin büyüsü

Taşın ve tarihin büyüsü

Devamını Oku
27.05.2024
Cumhuriyet 100 yaşında

Cumhuriyet 100 yaşında

Devamını Oku
13.05.2024
‘Devlet Ana’ Macaristan’daydı

‘Devlet Ana’ Macaristan’daydı

Devamını Oku
29.04.2024
Tahsin İncirci: Bu toprağın kokusu

Tahsin İncirci: Bu toprağın kokusu

Devamını Oku
15.04.2024
Dünya bir sahnedir

Dünya bir sahnedir

Devamını Oku
01.04.2024