Ayşe Yıldırım

Tuzak mı, acil seçim mi?

19 Nisan 2018 Perşembe

MHP lideri Devlet Bahçeli, 2016 Ekim’inde birdenbire ‘getirin Meclis’e’ deyivermişti. Bugün Erdoğan’ın fiilen uyguladığı ‘Başkanlık’ sisteminin yolu böyle açılmıştı.
Elbette Bahçeli’nin önceki gün yaptığı erken seçim çağrısının ardından pek çok spekülasyon yapıldı. Daha önceki erken seçim çağrıları bunların başındaydı.
Özellikle AKP içindeki bazı siyasetçiler ise Bahçeli’nin Erdoğan’a tuzak kurduğunu söyledi.
Emine Kaplan’ın dün Cumhuriyet’te yer alan kulis haberine göre de AKP içinde hâlâ MHP ve Bahçeli’ye güvenmeyen bir kitle bulunuyor. “Bahçeli’nin bu çıkışının, AKP’ye yönelik bir tuzak olabileceği dile getirilirken ‘Bahçeli, 2002’de aynı çıkışı yaptı. Ama seçimde kendisi barajın altında kalırken ANAP, DYP ve DSP’yi de bitirdi’ yorumları yapılıyor.”
Sonuçta Erdoğan, Bahçeli ile yaptığı yarım saatlik görüşmenin ardından erken seçimi kabul etti. Hatta Bahçeli’nin önerdiği tarihi epey bir öne çekti.
Peki bu bir tuzak mı?
Kasım 2015. Dönemin AKP Genel Başkan Yardımcısı Tuğrul Türkeş, Hürriyet’ten Cansu Çamlıbel’e söyleşi veriyor. Ki Türkeş, o sıralarda AKP’ye karşı görünen MHP ile yollarını yeni ayırmış ve siyasete AKP’de devam etme kararı almış bir isim.
Türkeş, o söyleşide günlerce tartışılan bir iddiada bulunuyordu.
Bahçeli’nin AKP ile ortaklık dışında bir siyasi stratejisi olabileceğini savunuyordu Türkeş ve AKP’yi referanduma itmenin Bahçeli’nin erken seçime yönelik bir ‘siyasi tuzağı’ olabileceğini söylüyordu.
Eski bir MHP’li olarak, ‘bilen birisi olarak’ konuştuğunu söylüyordu Türkeş:
“Sayın Bahçeli çok deneyimli ve kurt bir siyasetçidir. Şüphesiz ki bir stratejisi vardır. Bu stratejisindeki öncelik de kendi partisinin başarısı olmalıdır ve öyledir de.
....Meclis’te 40 milletvekiliyle iktidar partisine bir zarar veremezsin ama yanlış bir adım attırırsan referandumda yüzde 49 dahi alsa AK Parti referandumu kaybetmiş olur ve opsiyonlardan biri de takviminden önce seçim yenilemek olabilir. AK Parti’nin bu tuzağa karşı çok dikkatli olması gerekir.”
Üzerinde şaibe gölgesi olan referandumda ‘evet’ oylarının yüzde 51.4 olduğu savunuldu. CHP lideri Kılıçdaroğlu ise 10 ay sonra referandumun ‘gerçek’ sonuçlarını açıkladı. Kılıçdaroğlu’nun açıklamasına göre ‘hayır’ oyları yüzde 51.2’ydi.
Buradan bakınca Türkeş’in sözleri pek de yabana atılacak gibi değil.
Elbette Bahçeli’nin bu çıkışı tuzak mı değil mi zaman gösterecek. Türkiye bu konuyu 24 Haziran’a kadar, belki ondan sonra da konuşacak.
Peki erkenden ziyade ‘acil’ görüntüsü veren bu seçimden sonra Türkiye’de ne değişecek?
HDP’nin tutuklu eski Eş Genel Başkanı Selahattin Demirtaş geçen hafta yine mahkeme huzurundaydı. Üç gün boyunca anlattıklarıyla tarih yazdı Demirtaş. Yarın öbür gün “Sahi o yıllarda Türkiye’de ne olmuştu” diye soranlar Demirtaş’ın anlattıklarını okusa yeterli.
Çözüm süreci, 7 Haziran seçimleri, 1 Kasım’a giden süreç, hendek ve barikatlar, dökülen kanlar, çekilen acılar…
Perde gerisinde yaşananları bizzat dönemin Başbakanı Ahmet Davutoğlu’nun ve dönemin İçişleri Bakanı Efkan Ala’nın sözleriyle ‘teşhir’ etti.
Davutoğlu doğru düzgün bir yanıt bile veremedi. Ala ise hâlâ suskun. Elbette ‘tanık’ olarak mahkemeye çıkarılırsa ne diyeceğini duyabileceğiz.
Ancak şu bir gerçek ki Demirtaş’ın anlattıklarıyla normal bir ülkede yer yerinden oynardı.
Türkiye’de ise yaprak kıpırdamadı.
Oysa duruşmayı izleyen CHP Genel Başkan Yardımcısı Tekin Bingöl ne diyordu:
“Bence bu siyasi tarihimizde önemli savunmalardan biri olacak, tıpkı Deniz’lerin savunmasında olduğu gibi.”
Onun için tuzak ya da değil 24 Haziran’da seçime giderken hadi buradan başlayalım. O kanlı süreci ve hâlâ süren baskıcı rejimin gerçek yüzünü ifşa edelim ki bu acılar bir daha yaşanmasın ve AKP tarih sahnesinden silinsin.



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

Son bir soru ve veda 13 Eylül 2018
Siyasal yangın 30 Ağustos 2018

Günün Köşe Yazıları