Barış Terkoğlu

Bizim İslamcılar neden ağlıyor?

09 Temmuz 2020 Perşembe

Ağlamaktan sevinç duyacağına sevinçten ağla” diyor Shakespeare. Bizdeki İslamcılar ise ağlamaktan sevinç duyuyor. Kendi tırnaklarını dibinden kesse, onun sızısıyla karşısındakinin tırnaklarını söküyor. Fethullah Gülen; Sızıntı’nın birinci sayısına “ağlayan çocuk” fotoğrafı koydu, Pensilvanya’daki çiftliğinde “Kestane pazarındaki kulübem” diye söze başlayıp ağladı, sonunda bütün ülkeyi yaptıklarıyla ağlattı. Erdoğan; koltuk takımlı, bulaşık makineli, iş gören yardımcılı lüks koğuşta 4 ay hapis yattı, 20 yıldır o günleri hatırlatıp ağladı, karşı ses çıkaranı ise yıllarca zindanlarda çürüttü. Dünden bir “mağduriyet” hikâyesi bulup bugün gözyaşlarıyla zulmetmek bizdeki İslamcıların sıradan eylemi sanki.

Televizyonu açıyorum. Her zamanki gibi bağıran adamların sesi duyuluyor. Bir tanesi, bugün ne kadar doğru işler yapıldığını anlatmak için “annemiz orduevine giremiyordu” diyor. Eski dönem Türkiyesi’nin alışılmış eleştirisini yapıyor.

Eleştiren askere orduevi yasağı

Önümde son yıllarda üniformasını kaybetmiş iki askerin kitapları var.

Biri Ali Türkşen’in. Yıllarını AKP iktidarı destekli FETÖ kumpaslarıyla hapiste geçiren Türkşen, geçen günlerde “Asla Vazgeçme Asla” isimli kitabını çıkardı. Hapisten çıktığında neler hissettiğini anlattığı bölümü açıyorum:

Cezaevinde geçirdiğim süre içerisinde dönemin komuta kademesine karşı derin bir hayal kırıklığı yaşamıştım. (...) Üzgündüm, kırgındım, kızgındım. Birçoğunun FETÖ’cü olduğunu tahmin ettiğim sözde silah arkadaşlarımız terfi ettirilirken onay veren, bizlere de üvey evlat muamelesi yapan birçoklarıyla aynı çatı altında olmak istemiyordum. (...) Dönemin Genelkurmay Başkanı hapisten çıkar çıkmaz başlamak üzere orduevlerine giriş yasağı koymuştu.”

Türkşen, henüz cezaevinde iken OdaTV’de yazı yazmaya başlamıştı. Kumpaslar döneminde “elimizden bir şey gelmiyor” diyen komutanlarının, FETÖ ilişkileri bilinenleri terfi ettirmesini, onlar aleyhindeki soruşturmalara duvar örmesini eleştiriyordu. Orduevi yasağının sebebi buydu.

Ali Türkşen’e son durumu sordum. Cezaevinden çıkınca, 2014 yılında, Necdet Özel’in kararıyla, 3 yıl orduevlerine giriş yasağı almıştı. Özel’in çizgisini sürdüren Hulusi Akar hakkında da benzer eleştirilerde bulununca yasağın uzatıldığını söyledi.

Darbe öngörüsüne orduevi yasağı

Önümdeki ikinci kitap yine yıllarını kumpasla hapiste geçiren Mustafa Önsel’e ait. Yeni çıkan “Bellek” kitabı, Önsel’in OdaTV’deki yakın dönem analizlerinin derlemesini içeriyor. Önsel’in 15 Temmuz darbesinden sadece 5 ay önceki, 8 Şubat 2016 yazısının başlığı şöyle: “Cemaatçi cunta darbeye mi hazırlanıyor”.

Darbe öngörülerine rağmen komuta kademesinin üç maymunu oynamasına Önsel’in isyan ettiğini kitabın devamında görüyorsunuz. 20 Şubat 2016’da, Önsel’in yazdığı yazının başlığı şöyle: “Hulusi Akar’a çağrı: Yırt o gömleği”. Önsel; Akar’ın FETÖ karşısında etkisiz tavrını, kumpasların kritik isimlerinin Akar’ın en yakınından çıkmasını, FETÖ medyasında Akar’ın duruşunu öven ifadeleri eleştirdikten sonra şunları yazmış:

Gelin geçmişin üzerine bir sünger çekelim. ‘Birilerinin’ size biçtiği gömleği yırtın! Milli orduyu, bir ihanet şebekesinin altına sokmaya çalışan ve bu anlamda oldukça mesafe kat eden bu kanserli yapıyı bünyeden sökün atın!”

Önsel, darbeden sadece 5 ay önce, Hulusi Akar’a, FETÖ’nün biçtiği o gömleği yırtmasını önerdi de “peki, sonra ne oldu” diyorum. Yazının dipnotu dikkatimi çekiyor:

“Bu yazı üzerine mevcut Genelkurmay Başkanı’nın emriyle, gerekçesiz bir şekilde askeri tesislere girişim yasaklandı. Yangını işaret etmiştik. Ama hortumu tutan suyu bize sıkıyordu.

Doğru anladınız, onun da 15 Temmuz öncesinde Hulusi Akar’a darbe uyarıları yaptığı için orduevlerine girişi yasaklanmıştı.

Eşlere de yasak geldi

TSK’de yaşanan sürece isyan ederek istifasını veren Türker Ertürk’ün durumu da farklı değil. Onun da orduevlerine girişinin uzun süre yasaklı olduğunu biliyordum. Kitaplarda yazanlardan sonra arayıp sorduğumda anlattı. Kumpas esiri askerler için düzenlenen Sessiz Çığlık eylemlerine katılmış ve o dönemki komuta kademesini sert bir dille eleştirmişti. Bunun üzerine o da orduevi yasaklısı olmaktan kurtulamamıştı. Bugün neyse ki yasağı kalkmıştı.

Keşke sadece bu kadar olsaydı. 14 yaşındaki kızı üzerinden iğrenç bir şekilde hedef alınan Nusret Güner’den, FETÖ kumpaslarına karşı yazankonuşan Naci Beştepe’ye, kumpas dönemlerinde FETÖ’ye karşı açıklamalarıyla öne çıkan eski generaller Osman Özbek’ten Yaşar Müjdeci’ye kadar onlarca kişilik uzun bir liste önümüze çıkıyor.

Sadece askerler de değil...

Kumpasa uğrayan eşlerini savunmak için Vardiya Bizde Platformu’nu kurup eylemler yapan komutan eşlerinin bazılarına da orduevi yasağı konduğu görülüyor.

AYM, Genelkurmay’ı mahkûm etti

Çocuk yaşta üniformasını giydiği orduya hizmet edenlerin sadece görüşlerini söylediği için orduevine alınmaması yargıya da taşındı. Harbiye 79’lular Derneği’nin başkanlığını yapan emekli Albay Hüsnü Şimşek, Necdet Özel’in Balyoz kumpasına dair açıklamasını eleştirdiği için orduevi yasaklısı olmuştu. Şimşek 2013’ten 2018’e kadar, yani 5 yıl süren hukuk serüvenini sonunda kazandı. Anayasa Mahkemesi, Şimşek’in sözlerinin “eleştiri sınırları içerisinde ve ifade özgürlüğü kapsamında” olduğunu söyleyerek, Genelkurmay Başkanlığı’nın tavrını mahkûm etti. Şimşek’e tazminat ödenmesi kararlaştırıldı.

Bir zamanlar “orduevine girememek” denilince türbanı, sakalı, şortu konuşuyorduk. Ordu siyasetin göbeğine taşınınca bu kez “Necdet Özel’i eleştirmek”, “Hulusi Akar’ı eleştirmek”, “TSK’de FETÖ yapılanması olduğunu söylemek”, “kumpaslara isyan etmek” yasak gerekçesi oldu. Düğüne, yemeğe ya da eğlenceye gidemeyenler yerini haksız yere yıllarca hapiste tutulanların kapıdan çevrilmesine bıraktı.

Hangisi kötü tartışmıyorum bile. Orduevi restoranları olmasa da olurdu, yeter ki bunları hiç yaşamasaydık.



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları


Günün Köşe Yazıları