Yüzleşmek

18 Nisan 2015 Cumartesi

Geçmişimizle yüzleşmekten hem bireyler olarak hem de toplum olarak korkuyoruz. Oysa geçmişle yüzleşmek, yaşadıklarını tüm çıplaklığıyla, nesnel, tarafsız bir biçimde ele alabilmek, yanlışlarını görerek bunları kabul edebilmek, kendisiyle yüzleşen bireyi de, toplumu da rahatlatır, arındırır.
Yüzleşmek kuşkusuz ki insan için aşılması zor bir eşiktir. Yüzleşmenin insanda beklenmeyen bazı acılara, sarsıntılara yol açabileceği bir gerçektir. Kişinin, neden olduğu olaylarda yanlışlarını, suçlarını görmek istememesi, kendisini haklı çıkarmak için birtakım gerekçeler bulup onlara sarılması insani bir zaaftır.
Fakat sonucu ne olursa bir süreç olarak yüzleşme sonrasında yaşam daha sağlıklı akıp gidecektir.

***

1915 olaylarının her yıldönümünde toplumca krize giriyoruz, nisan ayı yaklaştıkça sancılanmaya başlıyoruz. Takvimler ayın 24’ünü gösterdiğinde teyakkuz durumuna geçip kulaklarımızı Washington’a, Beyaz Saray’a dikiyor, Başkan’ın bu yıl ne söyleyeceğini bekliyoruz.
Başkan konuşuyor, oh yine soykırım demedi, bu yıl da demedi. Rahatlıyoruz. Bir toplum için bundan daha aşağılayıcı bir durum olabilir mi?
Bizim ne dediğimiz, ne diyeceğimiz ABD Başkanı’nın ne dediğinden çok daha önemli değil midir?
Bu ne derin bir özgüven yoksunluğudur?

***

Homurdanmaları duyar gibiyim: “Soykırım hukuki bir kavramdır.” Doğrudur. “1915 olayları karşılıklı bir kırımdır.” Doğrudur. “Ermeni çeteleri Rus harbinde Osmanlı askerini arkadan vurmuştur.” Doğrudur. “Parlamentolar tarih yazamaz!” Doğrudur.
Dört doğru alt alta toplanınca eşittir “Biz haklıyız!” sonucu mu çıkıyor ortaya?
1914 yılında Anadolu topraklarında bir buçuk milyon Ermeni yaşarken bu sayının 1915 sonunda neredeyse sıfırlanması kafalarda hiç mi soru işareti yaratmıyor? Ne oldu bu insanlara? Kuş olup uçtular mı? Gölge olup yittiler mi?
Yüz binlercesi zorunlu göç yollarında, yurtsuzlaştırılma harekâtı sırasında öldüler, öldürüldüler.
Gerçek budur. Bu gerçeğe ne ad verirsek verelim, dileyen “soykırım” desin, dileyen “büyük felaket” desin, öz adı “ölüm” olan gerçek değişmeyecektir.

***

Lübnan’da, Fransa’da, ABD’de, başta Arjantin olmak üzere Latin Amerika ülkelerinde ve dünyanın daha birçok yerinde yaşayan “diyaspora” Ermenilerine kızıyoruz. Onların o ülkelere keyiflerinden göçmediklerini, Anadolu’daki yaşamlarının Osmanlı tarafından mallarına mülklerine el konarak, topraklarından kovularak noktalandığını düşünmek istemiyoruz.
Madem yüz yıldır sırtımızda taşıdığımız o ağır yükü hafifletecek bir yüzleşmeye pek gönlü yok toplumumuzun, bari yapabileceklerimizi yapalım. İstanbul’da Ermeni nüfusunun en yoğun yaşadığı Kurtuluş’taki ilköğretim okulunun adını değiştirelim örneğin. 1915 ölümlerinin baş sorumlusu Talat Paşa’nın adını o okulun girişinde görmek Ermeni yurttaşlarımızın içini acıtıyor. Bir zamanlar çok sayıda Rumun da yaşadığı Kurtuluş’ta “Ergenekon Caddesi”, “Bozkurt Sokak”, “Savaş Sokak” gibi yol adları da herhalde tesadüfen verilmemiş.
En kolayından başlamak da bir adımdır sonuçta. Öyle değil mi?  



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

Veda 28 Eylül 2018

Günün Köşe Yazıları