Deniz Yıldırım

Ahlat Ağacı’ndan Tatar Çölü’ne

12 Aralık 2020 Cumartesi

Hafta sonu sokağa çıkmak yasak; peki ya çıkabilecekken çıkamamak, bulunduğumuz yerden uzaklaşabilecekken uzaklaşamamak nasıldır? Aklıma İtalyan yazar Dino Buzzati’nin anıt eseri Tatar Çölü’nü getiriyor.

Sadece Tatar Çölü değil elbette; saplanıp kalmanın, gitmek üzere gelinen yerin alışkanlıklarına, rutinine teslim olmanın hacimli bir literatürü var. Fransız yazar Julien Gracq imzalı Sirte Kıyısı’ndan Japon yazar Kobo Abe’nin romanı Kumların Kadını’na, İran edebiyatında Gulam Hüseyin Sâedi’nin “Şifa Mahalli” başlıklı öyküsünden İspanyol yazar Pinol’un Soğuk Deri adını taşıyan romanına kadar uzatılabilir ve günümüze getirilebilir bu liste.

Farklılıklar bir yana; hikâyelerdeki ortak nokta, akışa teslim olmak, bütünün işleyişinde dişliler arasında yer almaya başlamak, sıradan ve renksiz bir yaşam tarzını bir süre sonra anlam haline getirmek, sorgulamadan devamlılığı sağlamaktır. Ütopya kaybının romanlarıdır bunlar. Ütopyadan da distopyadan da farklıdır; günümüz Türkiyesi’ni de hep bu arada kalmışlık haline bakarak anlamaktan yanayım. Ahlat Ağacı kadar Tatar Çölü de bu yüzden önemli.

Buzzati’nin başkarakteri, mezun olduktan sonra sınırdaki Bastiani Kalesi’ne atanan genç asker Drogo’nun hikâyesine de böyle bakmak gerekir. Hayat durgundur, Tatar Çölü yanında, önünde uzanmakta ve hayali düşmanın ne zaman geleceğine dair beklenti, kaledeki akışı, alışkanlıkları ve rutini canlı tutmaktadır.

Başta şehre geri dönmek isteyen Drogo, neredeyse ömrünün 30 yılını bu kalede geçirecektir. Nedir bunun nedeni? Gitmesi mümkünken kalmasına yol açan şartları nerede aramak gerekir?

Belki de denklemi, soruyu gitmek ile kalmak, bir yer ile diğer yer arasındaki gerilim üzerinden kurguladığımız için doğru yanıta da ulaşamıyoruz. Bu çok etkileyici roman, ki 30’ların sonunda yazılmıştır, varoluşsal bir sorgulamanın devamıdır. Drogo, şehre geri dönse de bir başka rutinin, alışkanlığın, akışın parçası olabilir. Çoğumuzun şehirdeki hayatı, rutinleri Bastiani Kalesi’ndeki Drogo’nun hayatından farklı mıdır? Buzzati yer yer bunu bize sezdirir. Öyleyse konu, yaşadığımız yer değildir; yaşama müdahale konusundaki tercihlerimizdir. Sorun uzam değil anlamdır.

İki seçenekte sıkışma

Bu varoluşsal sorun iki şık arasında sıkışır: İlki, beklemek üzerinedir. Bir düşman gelecektir; bir vuslat gerçekleşecektir, gitmek (aktifleşmek) için şartlar uygun olsa da, Beckett’in o müthiş oyununda bize gösterdiği gibi, “ya gelirse” diye düşündüğümüz Godot bir gün gelecektir. Melih Cevdet Anday’ın Gizli Emir’ini de bu çerçevede anmak gerekir. Beklemek, insanı kendisi dışındaki bir kadere teslim eder, onun belirleyiciliği altında oluşmuş yaşama, alışkanlıklara, akışa (ve gizeme, mitlere) kaptırır. Sistemin yeniden üretimi, beklememiz sayesindedir.

İkinci şık, beklememek, iradeyi harekete geçirmek, akışı bozmaktır. Geçen hafta Ahlat Ağacı başlıklı yazıda İdris Öğretmen üzerinden anlattığım yarılma burada da anlam kazanır. Köy okulu kapatılmış, saman deposuna dönmüştür. Bu şartlarda “suyu arayan” İdris Öğretmen’in kuyudaki ütopyası, kendi varoluşunu anlamlandırmaya yaradığı gibi, kabul görmeyen, destekçi bulmayan hayalini gerçekleştirme ısrarı, aynı zamanda beklemekten uzaklaşmak, akış ve alışkanlıktan kopmak anlamına gelir. Sinan’ın devraldığı miras da budur. Camus’nün Sisifos Söyleni’nde bize sunduğu anlam krizinin çatallanan yolları filmde gösterilir. Filmin son sahnesinde Sinan’ı önce kuyuda intihar etmiş olarak, daha sonra kazmaya devam ederken görürüz. Anlam krizini, kitabını okuyan tek kişi olan babasının ütopyasına sarılarak çözmüştür. Beklemekten aktif müdahaleye, akıntıya karşı duruşa geçiştir bu. Salt biyolojik yaşamdan öteye bir hayat tasavvuruna köprüdür. Sinan ideal tip değildir, içimizden biridir. Ama Drogo olmama tercihinin netleşmesi tam da bu yüzden önemli değil mi?

Hepimiz Bastiani Kalesi’ndeyiz, orayı inşa ediyoruz, farkında değiliz. Sorun Bastiani Kalesi’nde olmaktan öte; Yaşar Kemal’in akışa meydan okumaya “mecbur insanı”, Cervantes’in Don Kişot’u olup olmayacağımızdır. İyi hafta sonları.



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

Cumhuriyet’e veda 4 Haziran 2022

Günün Köşe Yazıları