Liderliğin ve diktatörlüğün on altın kuralı

02 Şubat 2020 Pazar

Kültür Bakanlığı Müsteşarlığı’ndan ayrıldıktan sonra, yaşadığım ilginç ve gülünç olayları “Ben Müsteşarken” adlı kitabımda anlatmış, kitabın sonuna da “Liderliğin On Altın Kuralı” başlığı altında siyasal liderlikle ilgili mizahi bir metin eklemiştim.

O günden bugüne çok zaman geçti...

Ben de “liderlik” konusundaki araştırmalarımı tarih ile sanat ve edebiyat alanlarında derinleştirdim...

Özellikle tarihteki diktatör örneklerinden, Eflatun’un “Devlet” adlı kitabından, Asturias’ın “Sayın Başkan” adlı romanından ve Yıldız Savaşları filmlerindeki Palpatine karakterinden esinlenerek kendimi, “mizahi” yaklaşımdan “karanlık taraf” yaklaşımına doğru geliştirdim:

Sonuçta “Diktatörlüğün On Altın Kuralı” başlıklı yeni bir reçete daha yazdım.

***

ÖNCE LİDERLİĞİN ON ALTIN KURALINI ANIMSAYALIM:

Birinci kural, liderliğinizi ilelebet müdafaa ve muhafaza etmektir.

İkinci kural, lider olduktan sonra kesinlikle okumamak ve danışmamaktır.

Üçüncü kural, çevrenizdekileri seçerken liyakat yerine sadakate, güçlülük yerine tabansızlığa, ilkelilik yerine fırsatçılığa önem vermektir.

Dördüncü kural, olanaklı olduğu ölçüde geniş kaynak denetlemek ve denetlediğiniz kaynakları kendinize, ailenize ve çevrenize aktarmaktır.

Beşinci kural, korkuyu ve umudu, cezayı ve ödülü aynı anda kullanmaktır.

Altıncı kural, fırsatları anında değerlendirmektir.

Yedinci kural, farklı durumlarda farklı “yüzler” takınmak, yani “ikiyüzlü” olmak ve çok iyi “rol yapabilmek”tir.

Sekizinci kural, liderliğinizi pekiştirmek için düşmanlarınızı kullanmak, düşmanınız yoksa yaratmaktır.

Dokuzuncu kural, gerçeğe uygun olmayan iddialarda bulunmaktan çekinmemektir.

Onuncu kural, başta kendiniz olmak kaydıyla, kimseye güvenmemektir.

***

ŞİMDİ DE DİKTATÖRLÜĞÜN ON ALTIN KURALINI GÖRELİM!

Elbette yukardaki “Liderliğin On Altın Kuralını” akılda tutarak:

Birinci kural, acımasız biri, yani iyi bir psikopat veya iyi bir sosyopat olmaktır.

İkinci kural, eğitimsiz ve cahil olmaktır.

Üçüncü kural, her şeyi bildiğini iddia etmek ve gerçekten her şeyi herkesten iyi bildiğine inanmaktır.

Dördüncü kural, çok iyi yalancı olmak, tarihsel ve güncel gerçeklere ne kadar aykırı olursa olsun, en inanılmaz yalanları bile pervasızca söylemek ve sık sık tekrarlamaktır..

Beşinci kural, hırsız, rüşvetçi, yağmacı olmak, normal insanların akıllarının alamayacağı kadar büyük miktarlarda ve sıklıkta hırsızlık yapmak, çaldığı ve çırptığıyla asla ama asla doymamaktır.

Altıncı kural, bütün karşıtlarını, acımasızlıkla, zalimlikle, yalancılıkla, hırsızlıkla, hainlikle suçlamak, susturmak, hapse atmaktır.

Yedinci kural, sürekli olarak zulmü, yalanları ve soygunu artırmak, ama bunları yaparken halka refahın ve mutluluğun yükseldiğini gösteren sahte istatistikler ve uydurulmuş kamuoyu araştırmaları sunmaktır.

Sekizinci kural, bütün medyayı denetim altına almak, denetim altına alamadıklarını yok etmektir.

Dokuzuncu kural, kolluk kuvvetlerine ek olarak bütün adalet mekanizmasını da tam denetim altına almak ve onları sadece muhalifleri değil, bütün toplumu baskı altına almak için kullanmaktır.

Onuncu kural, belli grupları hain ilan etmek ve toplumu sürekli olarak bu gruplara ve işbirlikçilerine karşı uyarıp yaygın baskı yöntemleri uygulayarak, herkesin, her an, her yerde, canından, malından, özgürlüğünden kuşku duymasını sağlamaktır.

***

Bu yazıyı bir diktatörlük fıkrası ile bitirelim:

Çok sık darbe olan Güney Amerika devletlerinden birinde, bir hapishanede üç mahkûm birbirlerine niçin hapse düştüklerini anlatıyorlarmış.

Birinci mahkûm, “Yaşasın Gonzales dedim diye hapse atıldım” demiş.

İkinci mahkûm, “Kahrolsun Gonzales dedim diye hapse atıldım” demiş.

Üçüncü mahkûm ise “Ben Gonzales olduğum için hapse atıldım” demiş.

İçerideki ve dışarıdaki bütün okurlarıma saygı ve sevgilerimle!



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları


Günün Köşe Yazıları