Yazarlar Günün Köşe Yazıları Spor Konuk Yaşam Tüm Yazarlar
İkinci Suriye vakası
RTE
aşağıladığı
monşerlerden kurtuldu kurtulalı(!) dış siyasette tutarlı bir
çizgi edinmemiz olanaksız hale geldi. Eskiden Türkiye -diğer
devletler içinde- aşağı yukarı öngörülebilir bir ülkeydi.
Şimdi otoriter “şahsım”
devleti olmanın tüm çalkantısını yaşıyoruz. Dünyanın ciddi
ülkeleri masalarda hakkımızda konuşurken muhtemelen mizahi dil
kullanıyorlar. Bir dediği diğerini tutmayan devlet adamlarına
kimse güvenmez. Üstelik hukukun askıda olduğu bir ülkede çıt
çıkmayınca o tek adam kendi görüntüsüne tutkun halde her
yaptığını doğru zanneder.
Ders alınmadı
Suriye’de mezhepçi, hayalci dış politikasıyla meşhur RTE, bu günlerde Libya ile benzer ilişkiler içine girmeye çalışıyor. Bir tür kumar bu! Kazanılması imkânsız bir kumar ama... İlkin şunu görmek gerek; Libya’da kendi iç koşullarından kaynaklı ve kesinlikle taraf olunmaması gereken büyük bir kavga var. AB ülkeleri farklı tarafları destekliyor. Açıkçası bir çıkar çatışması söz konusu olan. Türkiye konunun neresinde?
Kaddafi’yi devirenler ardından doğacak boşluğun nasıl dolacağını ya tahmin edememişler ya da sürekli karmaşa anlayışıyla, geleneksel sömürgeci tutumlarına devam edecekler. RTE’nin göremediği bu oyunda rol alacak ne iktisadi ne de siyasi gücünün olmayışıdır. Kaldı ki, ilkesel olarak başka ülkelerin içişlerine karışmak (hele Ortadoğu’da) son derece risklidir.
Suriye’de gördük, bugün onlardan öte bizim kanayan yaramız haline geldi bölgedeki çatışmalar. Yıkılacak sanılan Esad güçlenip, oyun kurucu haline gelirken; Türkiye tarafı aldığı büyük göçle nasıl başa çıkacağını düşünüyor kara kara. Üstelik hamasi lafları kenara koyarsak, ülkeye eklenen bu nüfusun akılcı/insani bir yolla azaltılması söz konusu değil. E neden bundan ders alınmıyor da Libya’da benzer hata yapılıyor?
Akdeniz açmazı
Akdeniz’de Kıbrıs meselesinden dolayı yalnızlaşan Türkiye, bir biçimde kendine tutunacak dal arıyor. Artık uluslararası alanda iyice itibarını yitiren diplomasimiz, Akdeniz’de göz göre göre yaratılan fiili duruma karşılık hukuki gerekçe bulmaya çalışıyor. Bunu bir ölçüde anlamak mümkün! Ancak takınılacak tutum son derece önemliydi. Di, diyorum geç kalındı, taraf olundu bile!
Şu söylem yanlış olmaz örneğin: “Biz her ülkenin meşru hükümetiyle çalışırız” denebilir. Buradan bir meşruiyet sağlanmış olur. Ama siz yerelde savaşan gruplardan birinin militanlarını ülkenize getirip hastanelerinizde bakımını yaparsanız iş değişir. Dünya öylesine kaygan bir zeminde ki, kim ne zaman terörist, ne zaman kahraman belli değil! Bugün yanına düştüğünüz kişilere, gruplara dikkat etmek gerekir. Kaldı ki Türkiye’nin ÖSO meselesinde nasıl sınıfta kaldığı herkesin belleğindedir sanırım.
Vazgeçilmeyen hayal
RTE mutlak önder sayıyor kendini. Yakın çevresi, yoğun çıkar ilişkisinden olsa gerek, tek bir cümle kuramıyor. Bir ulus için en tehlikeli olan da bu denetleme koşullarının, eleştirel dilin tamamen ortadan kalkmasıdır. Anlaşılan o ki, Suriye sürecinden ders alınmadığı gibi, RTE kendini başarılı siyaset sürdüren biri olarak görüyor. Oysa başta kurduğu hayallerin çok uzağında şimdi! İyi ki de öyle.
Libya’ya asker gönderme fikrinin ciddiyet kazanması ve ortağı bahçelinin de bunu “beka” sorunu olarak görüp desteklemesi büyük bir felaketin eşiğinde olduğumuzu gösteriyor. Sanırım sokaktaki insanın en son ihtiyacı bu türden bir maceradır. Lakin sanal dış düşmanlar yaratarak “büyük devletçilik” oyununun müşterisi var sanılıyor hâlâ.
Dil her şeydir, hele de diplomaside! Erdoğan, “Elemanlarımızı göndeririz” dedi konuşurken. Eleman dediği kimseler teknik çalışanlar falan değil, askerler. Bu rastlantısal bir ifade değildir. Bayağı, bildiğimiz bakıştır. Herkesin kul sayıldığı bir toplumsal yaşamın ifadesidir aslında. Dahası, eskiden sınır dışına asker göndermek için Meclis onayına gerek vardı. Şimdi ne Meclis’e gerek var, ne de onaya! Herhangi bir filtre de kalmadı. Bunun ne kadar büyük tehlike olduğunu, sanırım yine, olaylar başımıza iş açınca anlayacağız.
Hassas denge
Türkiye AKP’li yıllarda en önemli özelliğini, dış siyasetteki geleneğini kaybetti. Temel ilke olarak kimsenin toprağına göz koymayan, kimsenin de kendi toprağında gözü olmasın isteyen anlayış; yerini tamamen hakikatten uzak bir fetihçi dile bıraktı. Buna gücü yok ayrı, bu bakışın kendisi zaten baştan sona sorunlu. Gün gelir hesabı yanlış yapınca son vatan toprağını da riske atmış olursunuz. Bunun altından da kimse kalkamaz.
Diyeceğim, eğer kaldıysa hâlâ aklı başında diplomatlar bir an önce hakikati dile getirmeli, önlem almalıdırlar. İş işten geçmek üzere! İkinci Suriye vakası büyük yıkım olur, altında bu yoksul halk kalır!
Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları
Günün Köşe Yazıları
Video Haberler
- Asgari ücret artarsa verimlilik artar
- Yankı Bağcıoğlu'ndan Suriye uyarısı:
- CHP'li Günaydın'dan Bakan Tekin'e tepki!
- Yeni Doğan çetesi davasında çarpıcı itiraflar
- Canlı tarih müzesi Hisart 10. yılında!
- Teğmenler Yüksek Disiplin Kurulu'na sevk ediliyor
- Tarihçi Yusuf Halaçoğlu'ndan şok iddialar
- TBMM'de 'Etki Ajanlığı' düzenlemesi tartışılacak: Amaç m
- Pera Palas'ta Atatürk Müze Odası
- İmamoğlu’ndan 10 Kasım paylaşımı!
En Çok Okunan Haberler
- Rus basını yazdı: Esad ailesini Rusya'da neler bekliyor?
- Yeni Ortadoğu projesi eşbaşkanı
- Esad'a ikinci darbe
- İmamoğlu'ndan Erdoğan'a sert çıkış!
- ‘Yumurtacı müdire’ soruşturması
- Çanakkale'de korkutan deprem!
- Naci Görür'den korkutan uyarı
- 6 asker şehit olmuştu
- Kurum, şişeyi elinin tersiyle fırlattı
- ‘Toprak bütünlüğü’ masalı ve Suriye: İmkânsız bir ülke