Gürer Yayınları yeni bir kitap yayımlıyor.
Dr. Albert Eckstein’ın Türkiye’deki yaşamı ve çalışmaları anlatılıyor.
III. Reich döneminde Hitler rejiminin devlet gö-revinden çıkardığı ‘ari ırktan olmayanlar’ ya da ‘ari ırktan olmayanlarla evli veya yakın olanlar’ arasında yer alan Ord. Prof. Dr. Eckstein, Düsseldorf Üniversitesi Çocuk Bölümü’nden ayrılıyor ve Türkiye’nin davetini kabul ederek Ankara’ya geliyor. Burada başına geçtiği Çocuk Hastanesi’nde çalışmaya başlıyor.
Ama asıl dikkat çeken olay burada başlıyor.
Türkiye’deki çocuk hastalıklarını anlamak, çocuk ölümlerini incelemek için bütün Anadolu’yu dolaşıyor. Bir köy hekimi gibi gidip köylülerle dostluk kuruyor. Olayları yerinde görüp inceliyor. Bir yandan bu konularla uğraşıp olayları yerinde incelerken bir yandan da yeni çocuk hastalıkları uzmanları yetiştiriyor.
Aslında, kitap hepimiz için çok önemli bir ders niteliğinde.
Bir tıp doktorunun idealizmi ile, bir insanın kendine ve yaptığı işe saygı duymanın gerçek bir örneğidir Dr. Albert Eckstein’ın Türkiye’deki yaşamı.
Bu örneklerin okullarımızda öğrencilere proje konusu olarak verilmesi gerekir.
Bu kitabın bir karakter öğretisi olarak okunması, okutulması gerekir.
Neden Dr. Eckstein Ankara’da yayılıp kalmamıştır?
Onu Anadolu yollarına düşüren dürtü nedir?
Günümüzün tıp bilimleri nasıl uygulanmaktadır?
Tıp doktorları günümüzde nasıl çalışmaktadır?
Bugünün tıp dünyasının kaygıları nelerdir?
Dr. Albert Schweitzer kimdir?
Bu Fransız doktoru neden ileri yaşında tıp eğitimi yapıp bugünün Kongo’sunda bir hastane açmış, Afrikalılara hizmet etmiştir?
Günümüzde böyle davranışlara rastlanıyor mu?
Rastlanıyorsa nasıl?
Rastlanmıyorsa neden?
Çocuklarımızı, gençlerimizi, kadınlarımızı, erkeklerimizi düşünmeye çağırmalıyız.
Neden bizde insani yardım kuruluşları bile çalmalarla çırpmalarla çalkalanıyor da başka insanlar hiç de üstlerine düşmez görünen işlere yaşamlarını adıyorlar?
Nedir bütün bunlar?
Nedendir bu olanlar?
Hitler rejimi ne yapmıştır da bu değerli bilim insanları başka ülkelere kaçmışlardır?
Günümüzde bu rejimlerin benzerleri var mıdır?
Almanya’nın kaçmak zorunda bıraktıklarının bir bölümü İstanbul Tıp Fakültesi’nde bizim de öğretmenlerimiz oldu.
Faruk Şen’in kitabından öğrendim ki, zooloji-hayvanbilim öğretmenimiz Prof. Curt Cosswick, saf ari ırktanmış. Karısı da ari ırktan olan Prof. Cosswick, Yahudi kökenlilere yapılanları protesto etmek için Almanya’dan ayrılmış. Bebek’te otururdu ve Bandırma Kuş Cenneti’ni bulan da odur.
Prof. K. Zuber fizik, Prof. Breusch kimya, Prof. Heilbronn da bitki bilimi okutuyorlardı.
Prof. Erich Franck’ın kliniğinde 6. yıl stajını yapmıştım. Prof. Schwarz’ın (patolojik anatomi okuturdu) pazartesi akşamları toplantısını hiç kaçırmazdık.
Yaptıkları işe saygıları, titizlikleri, adil olma kaygıları benim için tıp konularının dışında da örnek aldığım yanları olmuştur.
Türk öğretmenlerimizin elbette bizim için önemleri çok büyüktür ve yetişmemizi onlara borçluyuzdur.
Ama Almanya’dan güç koşullarda gelip yabancı bir ülkede çalışan bu bilim insanları bize ‘insanın her koşulda yaşayıp çalışabileceğini, kendi karakteriyle yaşam çizgisini çizebileceğini’ örnek olarak vermişlerdir.
Kitabın yazarı gene bir çocuk alanı ustası Prof. Dr. Nejat Akar’ı hem kutlarım hem de teşekkür ederim.
Konu da, yazarı da, yayımcısı da bize büyük bir armağan vermişlerdir.
Önemli not:
İnternet ortamında benden izinsiz yayımlanan yazılarıma benim olmayan eklemeler yapıldığını öğreniyorum. Bu tutumun yazı etiğine aykırı olmasının yanı sıra yazılarım böyle haksız ve yanlış değişmelerle yayımlanırsa yazdıklarıma saygısızlık yapılmış olur. Yazı sahiplerini uyarıyor ve saygılı olmaya davet ediyorum.
www.erdalatabek.com