Elimde uzun süredir Cemal Ünlü’nün kaleme aldığı “Söylemenin Vakti Var: Bir Yirminci Yüzyıl Bilgesi: Refik Ahmet Sevengil” kitabı var. Refik Ahmet kartvizitinde çok imzalı bir isim: Gazeteci, radyocu, tiyatro eleştirmeni ve tarihçisi, roman, öykü ve deneme yazarı, eğitmen. Açık konuşmak gerekirse o, farklı disiplinlerde emek veren, aynı zamanda ürettikleriyle elini sağlam kuran bir kuşağın son temsilcilerindendi. Onlar, bugün neredeyse temel şartlardan biriymiş gibi dayatılan tek bir alanda uzmanlaşmanın tersine, birden çok alanda etki vahası oluşturarak yaratıcılıklarını paylaştılar. Dahası belki de tek kimlikte pek çok alanda başarıya ulaşma edimini göstererek farklı disiplinlerden üretenlerin yan yana gelebileceğini göstermek, bu alışverişin verimliliğini sunmak istediler. Üstelik bu sorumluluk duygusunu Aydınlanma bilincinin bir paydaşı olarak değerlendirmek yine onlara düştü. Çünkü önce kendilerini sonra çevresindekileri yetiştirmenin birincil koşulu bu ülkeye katkı sağlamaktı. Tanzimat’tan beri aydınlarımızın payına düşen birçok çerçeveli yaratma, paylaşma, kültür sanat yaşantımızı ayrıcalıklı hale getirmenin ilk hedefiydi.
***
Sevengil, İstanbul’da Doğu ve Batı’nın değerler silsilesini kendi yelpazesinde eriten bir İstanbulluydu. Halk tiyatrosu geleneğinin farkındalığına rağmen yüzü geleceğe, bir anlamda çağdaş olana dönüktü. Bu bir anlamda Cumhuriyetin kültür alanındaki atılım, Cumhuriyetin Batılılaşma ve modernleşme hamlesinin de sonucuydu. Türkiye’de Çağdaş Düşünce Tarihi’nde Hilmi Ziya Ülken’in sözleriyle özetlesek: “Sanatçısını, ahlakçısını, hukukçusunu, filozofunu milli; âlimini milletlerarası sayan bir kültür çevresi olamaz. Yaradılışın çağdaş kültürde üstün ve bileşik bütün işlemleri milletlerarası, bu seviyeye erişen milletlerden her birinin ona katılış tarzı millidir. Tekniği Batı’dan alalım fakat ahlakımızda, hukukumuzda Şarklı kalalım diyemeyiz. Hatta tekniği, ilmi milletlerarası piyasadan alalım fakat sanatımız, felsefemiz milli olsun hiç diyemeyiz. Böyle bir milletlerarası piyasa yoktur. Ancak çağdaş ve birleşik faaliyetleri olan bir milletler seviyesi vardır. O seviyeye erişmek için sanatta da hukukta da ahlakta da felsefede de ilimde de yaratıcı olmak gerekir.” Ancak çağdaş milletler seviyesinin ardında yatan temel felsefe, Sevengil için de eskiye dair ilgi duysa da hatta “İstanbul nasıl eğleniyordu?” kitabı yazsa da yüzü çağdaş olana dönüktü. Önsözde Cemal Ünlü’nün de vurguladığı koşulsuz yenilik isteği onu Muhsin Ertuğrul’la uzun yıllar sürecek bir dostluğa itmişti. Kendi hayatında da değerler sistemi kurmasını sağlamıştı.
***
Romancılığında da günümüz yazarlarından bile daha modern bir tavrı vardı. “Çıplaklar” romanının başına gelen eleştiri, daha sonra Hüseyin Rahmi Gürpınar’ın “Ben Deli miyim?” romanında sansüre varınca “Müstehcen ve hayasızca ne demektir? Nasıl eserler bu kategoriye girer” diye sormaktan çekinmemişti.
***
Bu noktada ise toplumcu bakışından ve tavrından hiçbir zaman vazgeçmemiş, hatta bunu hayatına sindirmişti. Nitekim kendisine Edirne’de miras kalan araziye bakmak için ailesiyle oraya gittiğinde arsa denen yerde tarım yapıldığını görmüştü, “benim inancımda toprak ekenin mahsul biçenin” diyerek hak sahibi olmaktan vazgeçmişti.
***
Cemal Ünlü’nün yazdığı Söylemenin Vakti Var: Yirminci Yüzyıl Bilgesi Refik Ahmet Sevengil kitabı yalnızca onun yazar ve aydın kimliği üzerine veri vermekle kalmıyor, aynı zamanda bir dönemi de okumamıza ve anlamamıza yardımcı olan bir ana kaynağa dönüşüyor. Kitapta, geçmişten Cumhuriyetin ilk yıllarındaki kültür sanat hayatının önemli katmanlarına, bugün unutulan isimlere, çalışmalara dair de bilgi sahibi olacağınız bir izleğe ulaşıyorsunuz.
***
Açıkçası Cemal Ünlü’ye bu çalışması için müteşekkiriz.