Bu Kapitalizm Bu Krizden Çıkamaz (II)

02 Nisan 2015 Perşembe

“Bu kapitalizm bu krizden çıkamaz!” başlığını ilk kez 09.07.2012’de kullanmıştım. Bu başlığın arkasında “Bu kapitalizm bu krizden ancak bir başka kapitalizme dönüşerek çıkabilir” savı yatıyordu.
“Bu kapitalizm” 1970’lerde “yapısal” (kâr oranları düşme eğiliminin karşıt eğilimlerini düzenleyen sermaye birikimi rejimine ilişkin) bir krize girmişti. Bu krizin dışavurumu olan aşırı birikim (kapasite fazlası) sorunu 1980’lerde devreye giren neoliberal küreselleşme -finansallaşma- içinde birbirini izleyen kredi balonlarıyla yönetildi. Son balon da 2007’de patladı, neoliberal kriz yönetim modeli iflas etti.
Böylece “uzun durgunluk”, depresyon kavramları ekonomi tartışmalarına girdi. Geçen hafta yayımlanan ekonomik veriler, tartışmalar hâlâ “bu kapitalizmin” ve onun krizinin içinde olduğumuzu gösteriyor. Financial Times’ın küresel ekonomi editörü Martin Wolf’ın, altını çizdiği gibi “depresyon, depresyondur başarıyla yönetiliyor olsa bile”...

Dünyanın dört parçası
Bugün dünya ekonomisinin kaderini ABD, Çin, Avrupa ve “Yükselen Piyasalar Ekonomilerinin” performansları belirliyor. ABD ve Çin ekonomilerinin performansı özellikle önemli. ABD’de “büyük durgunluk” içinde bir ekonomik toparlanma başladığına ilişkin bir umut var. Çin ise yavaşlasa bile hâlâ dünyanın geri kalanına göre yüksek büyüme oranları sergiliyor. Avrupa ekonomisinde bir toparlanma belirtisi yok. Gelişmekte olan ülkelerde de bir borç krizinin, özellikle “kırılgan üçlü” olarak tanımlanan “Brezilya, Türkiye ve Güney Afrika’da” mayalanmakta olduğu düşünülüyor.
Bu genel manzara içinde, büyüme hızına, şirket kârlarına ilişkin son veriler hem ABD ekonomisindeki toparlanma umuduna gölge düşürdü, hem de analistlerde kaygı yaratan kimi “garipliklere” işaret etti.
Financial Times’tan Gavyn Davies, ABD ekonomisinde, 2015 yılı ilk dört aylık dönemin büyüme hızı beklentisinin sert biçimde azaltılarak yüzde 1.4’e çekildiğini, Atlanta Fed’in ekonomideki en son büyüme hızını izleyen (Now GDP) verilerinin, yüzde 0.2’ye işaret ettiğini, son iki dört aylık dönemde ortalama büyüme hızının yüzde 1 düzeyinde kaldığını yazıyor (29/03).
Business Insider başlıklı mali analiz sitesinin, geçen hafta “ekonomide garip bir şeyler oluyor” notuyla paylaştığı bir grafik, istihdam artarken talebin canlanmadığını, aksine perakende satışların hızla azalmakta olduğunu gösteriyordu. Bir başka grafik petrol fiyatlarındaki sert gerilemenin, hane halkının diğer mallara talebinde bir artış yaratmadığını gösteriyordu.
Market Watch’dan Jeffery Bartash’in “şirket kârları 2008’den bu yana ilk kez düşüyor” başlıklı yazısı da yukarıdaki büyüme verilerini açıklıyor.
Bu sırada, geçen hazirandan bu yana ortalama yüzde 12 değer kazanan dolar hem ABD ihracatını daraltarak büyüme oranları üzerine yüzde 1.2 dolayında bir eksilme yaratıyor, hem de Brezilya, Türkiye, Güney Afrika gibi ülkelerin ekonomilerinin borç ödeme kapasitelerini etkileyerek 1980’lerin başını anımsatan yeni bir borç krizi hazırlıyor. (The Guardian 30/03)
Financial Times’tan Martin Wolf bu resmin arka planını oluşturan merkez bankalarının düşük faiz politikalarını tartışan yazısında (17/03), MB faiz oranlarının aslında ekonomik gelişmelerin arkasında gittiğini, şimdi bu noktada ise ne yöne gideceklerini bilemediklerini savunuyordu.
Faizler düşük çünkü yatırımlar, talep düşük, “yönetiliyor olsa bile bir depresyon” var diyordu.
Gerçekten de mali piyasaları izleyen analistler, esas sorunun ayırdına varmaya başladılar. Briton Ryle, son şirket gelirlerine, kârlarına ilişkin verileri değerlendiren yazısında (Wealth Daily, 30/03), faizler düşük çünkü talep yetersiz, savının eksik olduğunu, esas sorunun, çok fazla yatırım ve kapasiteden kaynaklanan “aşırı arz”dan kaynaklandığını vurguluyordu, diğer bir deyişle aşırı birikim sorunundan...
“Bu kapitalizm” bu krizi 1980’den bu yana yönetmeye çalışıyor; 2008’den bu yana da artık yönetemiyor...  



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları


Günün Köşe Yazıları