Erinç Yeldan

Corbyn öncesi ve sonrası

14 Haziran 2017 Çarşamba

İngiltere’de geçen hafta yapılan erken seçimlerde Jeremy Corbyn liderliğindeki İşçi Partisi oylarını 10 puan artırarak yüzde 40’a ulaştırdı. Baskın bir erken seçimle iktidarını pekiştirmeyi tasarlayan Theresa May’in Muhafazakâr Partisi’nin oyları yüzde 42’de kaldı ve mecliste tek başına iktidar olma olanağını yitirdi. İngiltere’yi sağ bir koalisyon ve siyasette çetin çatışmaların yaşanacağı bir dönem bekliyor.
Bir zamanların üzerinde güneş batmayan imparatorluğu sanayi devriminin beşiği” İngiltere, aslında muhafazakâr neoliberalizmin cephane deposu olarak tanınmaktaydı. 1980’lerde İngiliz işçi sınıfının sosyal hak ve kazanımlarını ezip geçen Thatcher’in muhafazakâr politikaları “başka bir alternatif yok” nidaları altında İngiltere’den tüm dünyaya örnek gösteriliyor; özelleştirme, esnekleştirme ve sosyal refah devleti tasfiye edilerek kamu hizmetlerinin ticarileştirilmesini öngören neoliberal politikalar tek doğru olarak kabul ediliyordu.
Thatcher’in “başka alternatif yok” anlayışı sadece Muhazafakâr Parti hükümetlerinin değil, Avrupa’nın hemen tüm “sosyal demokrat” partilerinin de “hizaya getirilmesinde” ve emekçilere karşı sermayenin stratejik çıkarlarının uygulanmasında etkin oldu. İngiltere İşçi Partisi’nin Tony Blair ile uyguladığı emek aleyhtarı politikalar, neredeyse 30 yıl boyunca kesintisiz bir karşıdevrimin sürdürülmesine olanak sağladı.

***

Söz konusu politikaların İngiltere’deki sonuçları uzun süreli durgunluk, yaygınlaşan yoksulluk ve gelir dağılımı bozulması giderek artan toplumsal şiddet olarak özetlenebilir.
İngiltere ekonomisi 2008 krizinin başlangıcından bu yana gelişmiş ekonomiler arasında durgunluğun en yaygın olarak yaşandığı ekonomi görünümündedir. 2008’in ilk çeyreğinden bu yana İngiltere ekonomisinde fert başına gelir, birikimli olarak, sadece yüzde 2.1 artmış; pound sterling’in yüzde 15 değer yitirmesine karşın ihracat artmamış, reel ücretler ise 1980 düzeyinin gerisine düşmüştür. Oysa, neoliberalizm esneklik yanlısı politikaları krizlere karşı dayanıklılık, dengeli büyüme ve refah vaat ediyordu.
Neoliberalizm ne İngiltere’de, ne de diğer gelişmiş ya da gelişmekte olan ülkelerde taahhüt ettiği üretkenlik kazanımlarına dayalı istikrarlı büyümeyi ve refahı gerçekleştirebildi. Emeğin gelirlerinin ve kazanımlarının bastırılması sonucu elde edilen kârlar beklenildiği üzere yeni sabit sermaye yatırımlarına değil, finansal sistemin spekülatif oyunlarına ve küresel ekonominin vergi cennetlerine yöneltildi. İşçi üretkenliği İkinci Dünya Savaşı’ndan bu yana en düşük düzeylerinde gerçekleşti, istihdam artışları neredeyse sıfırlandı.

***

Corbyn’in yükseliş öyküsü İngiliz seçmenin basit bir alternatif arayışı ile sınırlı değildir. Corbyn, daha 1980’lerin başında 12 Eylül faşizminin yürütücüsü Kenan Evren’in İngiltere’yi ziyareti sırasında izlediği ilkeli protesto siyasetinden başlayarak, tüm liderliği boyunca kararlılıkla sahip çıktığı emek yanlısı politikaların sonuçlarını toplamaktadır. Sermaye yanlısı neoliberal politikalara karşı, emeğin çıkarlarını gözeten radikal bir anlayışla duran Corbyn’in liderliğindeki İşçi Partisi, dünya solu için yepyeni dersler sundu: neoliberalizme teslim olmayı reddetmeliyiz; aykırı düşünmekten korkmamalıyız; neoliberalizmin yıkıcı sonuçlarına karşı gelişen toplumsal muhalefeti şoven-milliyetçi duyguların hamaseti üzerinden değil, emeğin geleneksel değerlerine sahip çıkarak gerçekleştirmeliyiz.  



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları


Günün Köşe Yazıları