Doğrudan Yabancı Yatırım Fetişi
Erinç Yeldan
Son Köşe Yazıları

Doğrudan Yabancı Yatırım Fetişi

21.08.2008 14:29
Güncellenme:
Takip Et:

1998’den bu yana IMFnin doğrudan yöneticiliği ve denetimi altında sürdürülen neoliberal iktisadi programın çok çarpıcı bir özelliği var: Söz konusu program içerisinde ulusal tasarruf kavramı yer almamakta; yatırım sözcüğü ise artık sadece tek bir anlamda kullanılıyor: Doğrudan yabancı sermaye yatırımlarını (DYSY) teşvik etmek.

Bu elbette rastgele bir olgu değildir. Türkiye neoliberal öğretinin gereklerine uygun olarak uluslararası yeni işbölümü içinde bir ucuz ithalat cennetine ve sanayi yapısı da taşeronlaştırılarak, dışa bağımlı bir montaj hattına dönüştürülürken ekonomisinin geleceği tek bir hedefe indirgenmiştir: Yabancı sermayeye bir hoş geldin partisi düzenlemek. Özelleştirmeler, üst kurullara dayalı yönetişimcidevlet; kuralsızlaştırmalar ve (adına mikro reformdenilen) benzeri yapısal uyarlamalar da bu hoş geldin partisinin ana unsurlarını oluşturmaktadır.

***

DYSYnin özendirilmesinden umulan yararların başında yabancı sermayeninileriteknoloji transferi yoluyla iş sahaları açarak istihdam yaratması beklentisi gelmektedir. Ancak, gelişmekte olan ülkelere yönelen yabancı sermaye yatırımlarının niteliğine baktığımızda, bu tür akımların yeni yatırım yapmaktan ziyade, var olan şirketlerin satın alınması ve/veya şirket birleşmeleri amacıyla hareket ettiği görülmektedir. Örneğin, Birleşmiş Milletler Ticaret ve Kalkınma Konferansının (UNCTAD) verilerine göre gelişmekte olan ülkelere yönelen DYSYnin yarısından fazlası şirket satın alımları şeklindedir. Eğer Çin bu verinin dışında tutulursa, şirket satın alımları söz konusu toplamın yüzde 72sine ulaşmaktadır. Yani, doğrudan yabancı sermaye yatırımları aslında gelişmekte olan ülkelerin üretim merkezlerinin ulus ötesi tekellerce satın alınması olgusunu yansıtmaktadır. Çoğunlukla bir mülkiyet değişiminden ibaret kalan bu sürecin, çağdaş teknolojileri azgelişmiş dünyaya taşıyarak, istihdam ve üretim artışlarına yol açacağı beklentisi, en basit ifadeyle, safiyane bir mitoloji öyküsüdür.

Bu süreçte daha belirleyici olan olgu ise gelişmekte olan ülkelerde sürdürülen özelleştirme programlarıdır. Gelişmekte olan ülkeler, özelleştirme koşullandırmaları ile bir yandan üretken sermayelerini ulus ötesi şirketlere yok pahasına pazarlarken, bir yandan da doğrudan yabancı sermaye yatırımlarını cezbetmekiçin bu şirketlere vergiden muafiyet, ucuz arazi vb. gibi yöntemlerle yeni teşvikler sağlamaya mecbur kılınmaktadır.

Nitekim, Bağımsız Sosyal Bilimciler grubunun 2007 Yılı Raporu (*) Türkiyeye yönelik DYSY akımlarının niteliğine ilişkin şu satırları dile getirmektedir: Adındaki yatırım sözcüğüne rağmen, DYSYnin büyük bölümü, ekonominin sabit sermaye stokunun genişlemesi anlamında yatırımdeğildir; edinimler ve birleşmelerkalemi altında sınıflanan ve ulusal mülkiyetin yabancılara aktarılması anlamına gelen bir el değiştirmeden ibarettir. Gayrimenkul (bina, arsa, arazi) satışları 2007’de 3 milyar dolara ulaşmıştır. Türkiyeyi yöneten siyasi kadroların ve burjuvazinin kendi mal ve varlıklarını yönetme beceri, niyet ve güçlerinin yok olduğu anlamına gelen özelleştirmeler ve banka/şirket satışları, giderek artan boyutlarda ticarete konu olmayan (dolayısıyla döviz kazancı sağlamayacak) sektörlerde yoğunlaşmaktadır.

Bağımsız Sosyal Bilimcilerin Hazine Müsteşarlığı verilerine dayanarak sunduğu rakamlara göre hizmetler sektörüne yönelen DYSYnin toplam içindeki payı yüzde 66 dolayındadır. Gayrimenkullere dönük yatırımlar eklenir ve hizmetler grubu içinde dikkate alınırsa bu oran yüzde 80e yaklaşmaktadır. BSB Raporunda da açıkça vurgulandığı üzere, ileriki yıllarda döviz kazandırmayan dolaysız yatırımlardan kaynaklanan kâr transferlerinin ödemeler dengesi üzerinde ciddi bir baskı oluşturabileceği de dikkate alınmalıdır. Nitekim 2007de kâr transferleri, bir önceki yıla göre yüzde 69luk bir artışla 2 milyar dolara çıkmıştır. Bu rakamı, aynı yılın astronomik DYSY girişlerinin sadece yüzde 9una ulaştığı için sembolikboyutta görmek yanıltıcı olacaktır.”

***

DYSY beklentisinin ardındaki bir başka sav ise, doğrudan yabancı sermaye hareketlerinin uzun dönemli döviz girişleri sağladığı ve cari işlemler açıklarının finansmanını kolaylaştırdığıdır. Ödemeler dengesi hesaplarına son derece basit ve düz bir mantıkla yaklaşan bu varsayım, yabancı yatırımların ulusal tasarruf ve yatırım hacmi üzerinde gözlenen olumsuz etkilerini göz ardı etmektedir. DYSY akımlarından sağlanan döviz girişleri çoğunlukla yapay bir döviz bolluğu yaratmakta ve doğrudan doğruya tüketim harcamalarını kamçılayarak ulusal tasarrufları caydırmaktadır. Sonuçta, ülke içindeki toplam sabit sermaye yatırım hacmi de, beklentilerin tersine, düşmektedir.

Böylece Türkiye hızla üretimden uzaklaştırılarak, ucuz ithalata dayalı bir tüketim cennetine dönüştürülmektedir.

Türkiye geniş iç pazarı, metropollerindeki arazi rantları ve stratejik coğrafi konumuyla ulus ötesi tekellerin iştahını kabartmaktadır. Küreselleşen dünyanın çağdaş koşullarına uyunsöylemi altında, kapitalist dünyanın çekim merkezlerine kurumsal çapalararacılığıyla sabitlenmeye çalışılması elbette boşuna değildir.

Yazarın Son Yazıları

Amerika’da enflasyon yeniden

Amerika’da enflasyon yeniden

Devamını Oku
19.05.2021
Kârların aşısından halkların aşısına...

Kârların aşısından halkların aşısına...

Devamını Oku
12.05.2021
Girişimci fabrikası üniversiteden enflasyona...

Girişimci fabrikası üniversiteden enflasyona...

Devamını Oku
05.05.2021
Halkın ekonomisi, ‘Özgür İktisat’

Halkın ekonomisi, ‘Özgür İktisat’

Devamını Oku
28.04.2021
Rakamların anlattığı: 128 milyar dolar ve 60 milyar TL

Rakamların anlattığı: 128 milyar dolar ve 60 milyar TL

Devamını Oku
21.04.2021
Mundell ve açık makroekonomi

Mundell ve açık makroekonomi

Devamını Oku
14.04.2021
2018 Ağustos sonrasında enflasyon ve ücretler

2018 Ağustos sonrasında enflasyon ve ücretler

Devamını Oku
07.04.2021
Üniversiteler küresel tehdit altında

Üniversiteler küresel tehdit altında

Devamını Oku
31.03.2021
Halkların Merkez Bankası tarihi

Paranın ve merkez bankacılığının serüveni, insanlık tarihinde görece yeni bir olgu.

Devamını Oku
24.03.2021
Bitmeyen masal: Yapısal reform

Bitmeyen masal: Yapısal reform

Devamını Oku
17.03.2021
Türkiye’de kadın olmak

Türkiye’de kadın olmak

Devamını Oku
10.03.2021
Büyüme, istihdam, bölüşüm üstüne

Büyüme, istihdam, bölüşüm üstüne

Devamını Oku
03.03.2021
Aşı emperyalizmi

Aşı emperyalizmi

Devamını Oku
24.02.2021
24 Haziran 2018 ve sonrası

24 Haziran 2018 ve sonrası

Devamını Oku
17.02.2021
Türkiye İşçi Partisi 60, DİSK 54 yaşında

Türkiye İşçi Partisi 60, DİSK 54 yaşında

Devamını Oku
10.02.2021
Biden’ın üçlemi

Biden’ın üçlemi

Devamını Oku
03.02.2021
Kapitalizmin 1980 dönemeci ve 24 Ocak’lar

Kapitalizmin 1980 dönemeci ve 24 Ocak’lar

Devamını Oku
27.01.2021
Üniversite nedir, ne değildir?

Üniversite nedir, ne değildir?

Devamını Oku
20.01.2021
‘Yeni’ Türkiye’de mutfağın enflasyonu

‘Yeni’ Türkiye’de mutfağın enflasyonu

Devamını Oku
06.01.2021
Ücretli emek, küresel ekonomide ve Türkiye’de

Ücretli emek, küresel ekonomide ve Türkiye’de

Devamını Oku
30.12.2020
Leo Panitch ve ütopyalarımız

Leo Panitch ve ütopyalarımız

Devamını Oku
23.12.2020
Paris Sözleşmesi’nin beşinci yılı

Paris Sözleşmesi’nin beşinci yılı

Devamını Oku
16.12.2020
Salgın günlerinde asgari ücret gerçekleri

Salgın günlerinde asgari ücret gerçekleri

Devamını Oku
09.12.2020
Krize karşı paketler ve büyüme

Krize karşı paketler ve büyüme

Devamını Oku
02.12.2020
19 Kasım öncesi ve sonrasıyla sanayi

19 Kasım öncesi ve sonrasıyla sanayi

Devamını Oku
25.11.2020
19 Kasım’ı beklerken

19 Kasım’ı beklerken

Devamını Oku
18.11.2020
Sınırsız sömürü, dibe doğru yarış

Sınırsız sömürü, dibe doğru yarış

Devamını Oku
11.11.2020
ABD seçimleri

ABD seçimleri

Devamını Oku
04.11.2020
Cumhuriyetin 97. yılında sanayileşme sorunumuz

“Son dönemin en kritik yapısal reformu hayata geçti. Cumhurbaşkanımızın başkanlığında Sanayileşme İcra Komitesi’ni kuruyoruz. Ekonomi tarihimizde böyle bir vizyon ilk defa hayata geçmiş olacak. Bu komitede, sanayimize seviye atlatacak ve ülkemizi geleceğe hazırlayacak kararlar, ilgili bakanlıklarla birlikte alınacak. (...) Uzun vadeli kamu alımlarını destekleyebileceğiz, böylece sanayide ölçek oluşumunu teşvik edeceğiz. Finansman, gümrük, çevre, altyapı, lojistik ve enerji gibi alanlarda kurumlar arası koordinasyonu hızlandırıp yatırımcının önünü çok net görmesini sağlayacağız. Tedarik zincirlerindeki kritik ürünlerin yerlileşmesini teşvik edip yurtiçi üretim çeşitliliğini zenginleştireceğiz.”

Devamını Oku
28.10.2020
IMF’den dünya ekonomisinin görünümü

IMF’nin yılda iki kez yayımladığı “Dünya Ekonomisi Görünümü” (WEO) raporunun ardından Dünya Bankası ile birlikte düzenlediği yıllık toplantılarının ardından gözler bir kez daha dünya ekonomisinin Covid-19 krizi ve sonrasındaki olası seyrine çevrildi.

Devamını Oku
21.10.2020
Amerikan emekçisinin sağlığı ve yoğunlaşan sömürüsü

Amerika Başkanı Trump’ın Covid-19 virüsüne yakalanması ve neredeyse mucizevi bir biçimde kısa sürede sağlığına kavuşarak görevine geri dönmesi, geçen haftanın önemli başlıklarından birisiydi.

Devamını Oku
14.10.2020
Kalkınmayı planlamak

Ülkemizin yoğun ve yıpratıcı gündemi arasında, geçen hafta sessiz sedasız bir yıldönümü kutlandı: Devlet Planlama Teşkilatı (DPT) bundan 60 yıl önce 30 Eylül 1960’ta 91 sayılı kanun ile kurulmuştu. Böylece Türkiye, kalkınmasını artık “iktisadi ve toplumsal hayatın bütününü göz önünde bulunduran ve en son tekniklere dayanan yeni ve ileri bir planlama anlayışı içinde gerçekleştirilecekti”.

Devamını Oku
07.10.2020
Eskimiş bir ‘Yeni Ekonomi Programı’

2020-2023 yıllarını kapsayan Yeni Ekonomi Programı Hazine ve Maliye Bakanı Berat Albayrak tarafından dün açıklandı.

Devamını Oku
30.09.2020
Türk Tabipleri Birliği nedir? Ne yapar?

Türk Tabipleri Birliği (TTB) 6023 sayılı Türk Tabipleri Birliği Kanunu’na dayanarak 23 Ocak 1953’te kuruldu. Altmış beş ile yayılmış tabipler odalarına kayıtlı yüz bini aşkın hekimi bünyesinde barındırmakta. Üyelerinin yarısı kamuda çalışan, üyeliği zorunlu olmayan hekimlerden oluşuyor.

Devamını Oku
23.09.2020
K-tipi büyüme: Gelirin eşitsizliği

Ulusal ekonominin seyrindeki inişli çıkışlı dalgalanmaların alfabenin harflerine benzetilerek açıklanmaya çalışılması ekonomi gündemimizin renkli ve popüler uğraşları arasında. Özellikle ilgi çeken harf, V ! Bununla daralan bir ekonominin, aynı hız ve kararlılıkla çıkışa geçeceği vurgulanıyor. Örneğin, Hazine ve Maliye Bakanı Berat Albayrak geçen hafta içerisinde yaptığı açıklamada, “tüm öncü göstergeler Türkiye açısından en kötünün geride kaldığını gösteriyor. 2. yarıda ‘V’ şeklinde toparlanma bekliyoruz” sözleriyle bu beklentiyi dile getirmekteydi.

Devamını Oku
16.09.2020
Türk Tabipleri Birliği Uyarıyor

Bu satırların yazıldığı sırada dünyada toplam olgu sayısı 27 milyon 436 bin kişiyi aşmış; virüs nedeniyle yaşamını kaybedenlerin sayısı 896 bin kişiye ulaşmış idi. 7 Eylül itibarıyla, Sağlık Bakanlığı’nca yayımlanan resmi verilere göre, ülkemizdeki aktif olgu sayısı 281 bin 509 kişi; yaşamını kaybedenlerin sayısı ise 6 bin 730 idi.

Devamını Oku
09.09.2020
Milli gelirin normal halleri

Türkiye’nin milli geliri 2020’nin ikinci çeyreğinde bir yıl öncesine oranla yüzde 9.9 azaldı.

Devamını Oku
02.09.2020
Türkiye’nin enerji sorunu

Cumhurbaşkanı ve AKP Genel Başkanı Tayyip Erdoğan, geçen hafta “Türkiye, tarihinin en büyük doğalgaz keşfini Karadeniz’de gerçekleştirdi” sözleriyle kamuoyunda bir süredir beklenmekte olan müjdeyi açıkladı. Erdoğan, 320 milyar metreküp doğalgaz rezervi bulunduğunu belirterek “Hedefimiz 2023’te Karadeniz gazını milletimizin kullanımına sunmaktır” dedi. Hazine ve Maliye Bakanı Berat Albayrak da söz konusu müjdeyi “Artık cari fazlayı ve döviz fazlasını konuşacağımız yeni bir dönem başladı” sözleriyle karşıladı.

Devamını Oku
26.08.2020
Döviz kurunda rekabetçi olmak

Türk Lirası’nın uluslararası paralar karşısında hızla değer yitirdiği günlerin ardından konuşan Hazine ve Maliye Bakanı Berat Albayrak, dövizdeki pahalılığın vatandaşlar açısından önemli olmadığının altını çizerek “Önemli olan kurun seviyesi değil rekabetçi olup olmamasıdır” dedi ve “Turizmin gelmesi için ihracatçı için benim para birimim daha cazip, daha rekabetçi olsun” görüşünü savundu.

Devamını Oku
19.08.2020
Türk Lirası’nı ve TC Merkez Bankası’nı anlamak

Başlığımızdan yola çıkalım: “Türk Lirası’nın seyrini ve TC Merkez Bankası’nın ne yapmak istediğini anlamak” hiç de zor değil aslında… Bu sorulara yanıt verebilmek için çok derin iktisat bilgisine de ihtiyaç gerekmiyor. Biraz sağduyu, en temel birkaç veriyi izlemek ve önyargılı, bağnaz inançlardan uzak, akılcı düşünmek yeterli. Ama bu saydıklarımız içinde de en zor olanı sonuncusu: Bağnazlık ve kör inançlara değil, bilimsel şüpheye ve aklın üstünlüğüne dayanmak.

Devamını Oku
12.08.2020