Beyrut, Kıbrıs ve Hatay’ın güneyi

15 Şubat 2022 Salı

1975-1980 Lübnan iç savaşı sırasında, o zaman Ortadoğu’nun Paris’i sıfatı bile yakıştırılan Beyrut’un kaçakçıları ve mafya patronları Kıbrıs Adası’na göçtüler. Bölgesel uyuşturucu, silah ve sigara kaçakçılığını buradan yürütmeye başladılar.

KKTC yoktu, ortak “Kıbrıs Cumhuriyeti” vardı. Atina’daki faşist Albaylar Cuntası’ndan Makaryos’un yakın çevresindekilere: geçiş bölgesi Doğu Akdeniz’in illegal ticareti adaya kaydı. “Kıyı ötesi” kabul gören ada, küresel bir mafya ve kaçakçılık merkezi oldu.

1974 Kıbrıs Barış Harekâtı yalnız Kıbrıs Türklerini kurtarmakla ve Atina’daki Albaylar Cuntası’nı devirmekle kalmadı, Türkiye’nin (ve TSK’nin) Kıbrıs’ın kuzey bölümünde egemen olması ile illegal faaliyetler sınırlandı. Kaçakçılar diğer Akdeniz adalarına kaydılar. Ama Sicilya, Malta, Girit, Rodos çok çok eskilerden beri, kaçanların ve kaçırılanların geçiş alanları olmayı hep sürdüregelmişlerdir. Uyuşturucu, silah, sigara, içki kaçakçılığının “istasyonları” olmuşlardır.

Daha doktora öğrencisi iken, 1964’te, AESEC stajyer öğrencisi olarak, “Kibuts”ları incelemek üzere, Adana vapuru ile Hayfa’ya giderken Magosa’da Rumlar, vapuru limana almamışlardı. İnsan kaçakçılığından uyuşturucuya her şey iç içe geçmişti. 20 Temmuz 1974’ten sonra KKTC’de barınamadılar, Rum kesimine geçtiler.

1990’lı yıllarda “arabulucu” Richard Hallbrook’un hissedarı olduğu “Boston” bankası bile Rum kesimi üzerinden karapara aklıyordu, Bıçak Sırtı köşemde defalarca yazmıştım.

VE BUGÜN, YENİ KIBRIS HATTI

1974’ten ve KKTC’nin 1983’te ilanından bugüne çok şey değişti. Turizm, oteller, ulaşım olanakları, kumar oyunları çok gelişti. Türkiye’de barınmakta zorluk çeken kimi illegal figürler Kıbrıs’ta mekân tutmaya başladılar. İç kavgalarını adaya yansıttılar.

Hele Ankara-Lefkoşa arasındaki ilişkiler soğuyunca ve bozulunca, bu odaklar, “çürüme ve bozulmalardan yarar sağlamaya başladılar.” Kimi siyasilerin yakınlarından “profesyonel illegallere” kadar Kıbrıs’ı Malta, Sicilya, Man adaları gibi kullanmaya başladılar.

Türkiye’nin bugün, Türkiye olarak yaşamakta olduğu siyasi ve iktisadi zaaflar, adaya daha şiddetli bir biçimde yansımaya başladı.

2003’te “Bu iş Denktaş’la yürümez, 40 yıllık Kıbrıs politikamız değişecek” diyenler, KKTC’deki kirli figürlerin, Türkiye’nin iç siyasal politikasına katılmasını sağladılar. Aynı zamanda bizdekilerin de KKTC’ye açılıp “iş tutmalarına” yol açtılar.

“Kıyı ötesi” olanaklarından sadece bankacılar değil, siyasiler de yararlandılar. İşin ucu, Orta Amerika uyuşturucu mafyalarına kadar uzadı.

VE ‘İDLİB’ ÇIBANBAŞI

AKP iktidarının 2011’den beri yürüttüğü yanlış Suriye politikası ülkemizin ulusal çıkarları ile bağdaşmadı. Bu sefer “dinci terör örgütlerinin” Hatay’ın bitişiğinde odaklanmalarına yol açtı. Mafya ve İslamcı terör ortaklığı gelişti.

Eski yıllarda Suriye’nin Lazkiye Limanı ile KKTC’nin Magosa Limanı arasında düzenli gemi seferleri bile yapılırdı. Turistler, ticari mallar gelir giderdi. Bugün Suriye’nin kuzeybatısında ne hallere düştük. Sınırımızda aşırı dinci terör örgütleri yuvalanmış durumdalar.

Tepemizde de (ve içimizde) 5 milyon Suriyeli!

Ve 2009 yılından bir anekdot: 13 Nisan 2009’da FETÖ kumpası sonucu yedi profesörle birlikte, Ergenekon’dan Silivri’ye gönderildiğimiz gün, Rauf Denktaş eşime telefon ediyor: “Nuriye Hanım kardeşim, bunlar beni de Ergenekon’a bulaştırmak istiyorlar” diye tarihi bir gerçeği açıklıyor.(*)

Demokrasi karşıtları ve emperyalizm FETÖ, terör, karapara, mafya ortaklığında bir araya geliyorlardı.

(*) Erol Manisalı, Ergenekon Kumpasında Yaşadıklarım, Kırmızı Kedi Yayınları, 2016.



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları


Günün Köşe Yazıları