Demokrasi, bireyin ve toplumun yararlarının örtüştürülmesidir

29 Mart 2022 Salı

- Düşünce özgürlüğünden bireyin yaşam standartlarına,

- Gelir bölüşümünden sendikal haklara birey ve toplumun çıkarları örtüştüğünde katılımcı demokrasi gerçekleşmiş olur.

Katılım işin özüdür: birey, vatandaş siyasal, ekonomik, sosyal, kültürel, sanatsal olayların içinde “özgürce etkinlik göstererek, katılarak” demokrasinin aktif bir parçası olacaktır. Katılım için de “toplumsal örgütlenmeler esastır”: sendikalardan vakıf ve derneklere her türlü demokratik örgütlenmeler, demokrasinin temel kolonlarını oluştururlar.

Örgütler siyasal partileri, siyasal partiler de kuvvetler ayrılığına dayalı parlamentoları oluştururlar. Yoksa bu tür örgütlenmeler bulunmadan, sadece seçim dönemlerinde sandığa giderek oy vermek, “katılımsız, sandık demokrasisinden başka bir şey olmaz”: örgütsüz ve katılımsız sandık demokrasileri “çakma demokrasi” adını almalıdır.

Avrupa ve Kuzey Amerika’nın katılımcı demokrasilerini Afrika, Güney Amerika ve Asya demokrasilerinden ayıran da budur. Türkiye, tarikatların, cemaatlerin ve kimi sermaye çevrelerinin “sisteme” dahil olmasının sıkıntılarını 20 yıldır yaşamakta ve bu koşullarda seçimlere gitmektedir.

Prof. Brian Arthur’un karmaşa kuramında olduğu gibi, “negatiflerin, ancak yeni negatifler yaratılarak ayakta durabildikleri” bir sarmalın içine yuvarlandık: iktidar yaptığı çok büyük yanlışlıklara rağmen ayakta kalabilmek için daha büyük yanlışlara meyletmiştir: yeni seçim kuralları ve düzenlemeleri bunun kanıtıdır.

ANKARA, DÜNKÜ HATALARINI DÜZELTMEYE Mİ ÇALIŞIYOR?

Ankara bugün Ukrayna’da Irak, Suriye ve Libya’daki dünkü fahiş yanlışlarından acaba ders aldı mı?

Oliver Stone’un  “Ukraine On Fire” adlı yeni belgeselini izlediğimiz zaman şunu görüyoruz: Batıcı radikal gruplar ve dinciler on yıl önce, nasıl “Arap Baharı”nı (ve felaketini) Ortadoğu’da başlatmışlarsa Ukrayna’da da “Batıcı” çevreler ve radikal sağcı faşist odaklar, aynı işi yapmışlar.

Irak, Suriye ve Libya’nın felakete sürüklenmeleri ile Ukrayna’nın bugünkü felaket ortamına saplanması iki üç yıl ara ile art arda gelmiş. Karadeniz-Akdeniz-Körfez hattında felaketler neredeyse üst üste çakışmışlar.

AKP iktidarı 2011’de üstlendiği dinci, Müslüman Kardeşli taraftarlığın faturasını Türkiye’ye 11 yılda çok büyük bir bedelle ödetmiş. Galiba şimdi, (Arap Baharı’nda!) düştüğü yanlışa (ve tuzağa) tekrar Ukrayna üzerinden düşmek istemeyen bir Ankara söz konusu.

Ve en kritik soru: AKP iktidarı acaba, “Seçim için her şey mubahtır” zihniyetini en öne çıkarıp yeni taleplere göz kırpar mı?

Seçim koşulları (ve adaleti) bu sorunun yanıtı olacaktır: mesele Türkiye mi yoksa iktidarda kalmak mı? Bu sorunun yanıtı ortaya çıkacaktır.

84 milyonun çok çok büyük çoğunluğunun, ülkemizin Iraklaşmasına, Suriyeleşmesine, Libyalaşmasına, Ukraynalaşmasına karşı olduğu ise çok kesin bir gerçektir.



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları


Günün Köşe Yazıları